X

Doğanın iyileştirici gücünü odağına alan filmler

Ara ara hepimiz, içinde kaybolduğumuz modern dünyanın sorunlarından, trafik karmaşasından, şehrin gürültüsünden kaçıp sükunet, sessizlik ve huzurla dolu doğaya sığınmak isteriz. Doğada vakit geçirdiğimizde, çıplak ayağımızla toprağa bastığımızda, bir ağacın gövdesine sarıldığımızda sanki yeniden doğmuş gibi capcanlı hissederiz. Doğa sınırları ortadan kaldırır, hayal dünyamızı alabildiğine genişletir, bize yapabileceklerimizin ve potansiyelimizin en az hayal gücümüz kadar geniş olduğunu gösterir. Doğa hepsinden de öte, içgüdülerimizi fark etmemize, problem çözme becerilerimizi keşfetmemize, hayatın gerçek anlamını bulmamıza ve neden yaşadığımızı daha iyi anlamamıza olanak sunar. Kendimiz hakkında yeni şeyler öğrenmemiz için bir alan yaratır. Doğa, kendini gerçekleştirme, yaratıcılık ve kişisel gelişim üzerine düşünmemizi ve aksiyon almamızı sağlayan, potansiyelimizi keşfetmemiz için sınırsız kaynak sunan bir öğretmendir. Elbette bu değerli öğretmen beyaz perdeye de sayısız defa ilham olmuştur. Doğanın iyileştirici gücünü odağına alan filmler listesi epey uzun olsa da sizin için en önemli yapımları bir araya getirdik.

Şehir yaşamını, alışkanlıklarımızı, sevdiklerimizi, konforumuzu bir anda bir kenara bırakıp her şeye rest çekerek vahşi doğanın içinde yeni bir hayat kurgulamak çoğumuz için ütopik bir hayal gibi görünse de, bunu başarmış olan insanların öykülerinden esinlenen muhteşem yapımlardan hayatla ilgili çıkarabileceğimiz çok fazla ders var. Doğanın iyileştirici gücünü odağına alan ve kişisel gelişiminize katkı sağlayacak önemli mesajlar içeren yapımları izlemenin size de ilham vereceğine şüphe yok…

Yaban (Wild)

Hayatını bir sırt çantasına doldurup yollara düşen bir kadının hikayesi.

Ruhumuzda açılan yaraları doğa iyileştirebilir mi? İlk basıldığı zaman New York Times Best Seller’da birinci sıraya yükselen Wild: From Lost to Found on the Pacific Crest Trail isimli kitaptan uyarlanan Yaban filmi, Amerikalı yazar Cheryl Strayed’in doğaya yönelerek kendini buluş hikayesini konu ediniyor. Filmde, annesinin ölümüyle darmadağın olan hayatını geride bırakmak isteyen Cheryl’in, Amerika’nın en uzun ve tehlikeli yollarından biri olan Pasifik Crest Yolu’ndaki 94 günlük yolculuğunda yaşadıklarına tanık oluyoruz. Tek başına çıktığı bu keşif yolculuğunda, onu tekrar hayata bağlayacak bir neden arayan Cheryl, bir röportajında “Eğer yanlış yola girmeseydim, doğru yolu asla bulamazdım.” diyor. “Pacific Crest Yolu’nu 94 günde yürümek benim için fiziksel bir zorluk olduğu kadar ruhani bir seyahatti de aynı zamanda…” diye ekliyor.

Neler öğrenebiliriz:

İlerlemek istiyorsan korkunla yüzleşmelisin.

Yürüyüşünün ilk gününde, Cheryl tek başına kamp yapmak zorundaydı ve çok korkmuştu. Şunu fark etmişti; eğer korkusuna bir anlık yenik düşse, sahip olmak istediği o yeni hayat elinden uçup gidecekti. Cheryl’in hikayesi, doğanın bütünleştirici gücüyle kendinize olan sevginizi hatırlamanın ve kendinizi yeniden bulabilmenin kanıtı. Şartı ise korkuyla yüzleşebilmek ve üstesinden gelmenin bir yolunu bulmak.

Free Solo

Hayatınızı bile isteye riske atar mıydınız?

Bu film tadındaki etkileyici belgesel, Alex Honnold’un ABD’nin Yosemite Ulusal Parkı’nda bulunan 900 metre yüksekliğindeki, dünyanın tırmanması en zor kayalarından El Capitan’a ip kullanmadan (free solo) yaptığı tırmanışı konu ediniyor. Tırmanmaya babasının yönlendirmesiyle ufak yaşta başlayan Honnold, hayatını tek gözlü bir karavanda, tırmanışı hayatının merkezine koyarak yaşıyor.

Neler öğrenebiliriz:

Herkes korkar; korkuyu hazırlıkla yen.

Ölüm hayatımızdaki en büyük belirsizlik. Honnold’un kendisi de ip kullanmadan yaptığı tırmanışlarında korktuğunu ifade ediyor: “Korkuyla yüzleşmenin en kolay yolu korkuyu kabul etmemek. Eğer gerçekten çok korkarsam, diğer insanlar korkularını nasıl kontrol ediyorsa öyle yaparım. Derin nefes alır, rahatlamaya çalışır ve devam ederim.”

El Capitan’ı hayatının merkezine koyan Honnold, tam 8 yıldır bu tırmanışa hazırlanıyor. Ayağını bastığı her zemini ezberleyerek, gözünde canlandırarak pratik yapıyor. “Belirsizliğin çok düşük bir ihtimal olmasını sağlamaya çalışıyorum. Zaten antrenmanların ve hazırlığın da amacı bu. Her ne kadar tırmanış riskli olsa da, benim için çantada keklik, çünkü gerçekten çok iyi hazırlanıyorum. Bu da kendime olan güvenimi artırıyor ve rahat hissediyorum.”

İlginizi çekebilir: Farkındalığınızı artıracak 5 çevre belgeseli

127 Saat (127 Hours)

Çare insanın kendisidir.

Ödüllü yönetmen Danny Boyle’un filmi 127 saat, 26 yaşındaki genç dağcı Aron Ralston’un kimseye haber vermeden çıktığı yürüyüşte, Utah yakınlarında Moab bölgesinde büyük bir kaya parçasının arasına sıkışmasını ve 5 gün boyunca verdiği hayat mücadelesini konu ediniyor. 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada, iç dünyasıyla baş başa kalan Aaron cesaretinin ve kendi kendisini metrelerce derinlikteki bu çukurdan kurtarmaya yarayacak gücünün farkına varıyor.

Neler öğrenebiliriz:

Güç sadece fiziksel bir olgu değildir.

Zor zamanların üstesinden direnç kazandığımız müddetçe gelebiliriz. Zorluklar, hayatın bir parçası ve kaçınılmaz. Her zaman size yardımcı olacak kişileri etrafınızda bulamayabilirsiniz. Ama sevdiklerinizi, onların hayatınızdaki yerlerini hatırlayarak hayata sıkı sıkı bağlanabilir, kendinizi motive edebilirsiniz. Zorlukları ya aşılamayacak problemler olarak ya da saklı gücünüzü keşfetmek için bir fırsat olarak görebilirsiniz. Seçim tamamıyla size ait.

Boşluğa Dokunmak (Touching the Void)

En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. İpi kesmek mi?

Touching the Void, 1985 yılında iki İngiliz dağcının daha önce hiç kimsenin tırmanmayı başaramadığı Peru’daki Siula Grande zirvesine tırmanış sırasında başlarına gelen kazayı anlatıyor. Birlikte kurtulma ihtimalleri çok düşük olduğu için, hayatındaki en zor kararlardan birini alarak, arkadaşını kendisine ve dolayısıyla hayata bağlayan ipi kesen Simon Yates’ten neler öğrenebiliriz, gelin yakından bakalım.

Neler öğrenebiliriz:

Karar vermek zorundasınız, yanlış olduğunu düşünseniz bile…

Belki de korkuyorsunuz, bulunduğunuz durumu çok riskli buluyorsunuz veya konuya tam anlamıyla hakim değilsiniz. Bu durumlar karşısında tepkiniz donup kalmak olabilir. Hayat bir akış ve akışta var olabilmeniz, dilediğiniz yöne akabilmeniz için bir yön belirlemeniz gerekir. Yoksa nereye gittiğiniz hakkında bir fikriniz olmadan savrulup durursunuz. Her ne kadar yanlış gibi gözükse de, Simone’un verdiği cesur karar hepimize bir hayat dersi niteliğinde. Bu şekilde, hayatınızın akışını siz belirlemiş ve bir sürü fırsatı hayatınıza dahil etmiş olabilirsiniz.

Özgürlük Yolu (Into The Wild)

Özgür olmaktan ve yaşamaktan korkma.

Christopher McCandless’ın (Emile Hirsch) ilham veren gerçek hikayesinden uyarlanan Into the Wild, rahat ve konforlu yaşamını terk ederek Alaska’nın kırsalında hayatının en büyük sınavını vermek, özgürlüğü deneyimlemek ve kendi deyimiyle “yaşamak” için yollara düşen Christopher’ın hikayesini konu ediniyor. Şehrin kirliliğinden, kalabalığından, keşmekeşinden ve içinde bulunduğu sistemin baskısından bunalıp doğaya dönmüş, orada yavaş yavaş kendi özünü ve gücünü keşfetmiş Christopher’ın macera dolu yolculuğunda kendi hayatınızdan çok şey bulabileceğinize eminiz.

Neler öğrenebiliriz:

Yaşadığını hissetmenin yolu bazen her şeyi geride bırakabilmektir, kendini bile.

Ne kadar fazla şeye sahip olursak olalım hayatta gerçek tatmini bulmanın yolu ancak yaşadığını hissetmekle mümkün. Konfor alanımız içinde, her gün aynı rutini sürdürerek, aynı şeyleri yiyerek, aynı insanlarla görüşerek potansiyelimizi keşfedebilmemiz mümkün değil. Hayat, konfor alanımızın dışında başlıyor ve yapabileceklerimiz bazen hayal ettiğimizin çok daha ötesine uzanabiliyor. Bunun içinse bazen hiç düşünmeden her şeyi, kendimizi bile geride bırakıp yeni maceralara atılma cesareti gösterebilmemiz gerekiyor.

İlginizi çekebilir: Netflix’ten ufkunuzu açacak 10 wellness belgeseliNetflix’

Kaptan Fantastik (Captain Fantastic)

Baş kaldırdığınız düzen olmadan hayatınızı sürdürebilmeniz ne kadar mümkün?

Yıllar önce kapitalist düzene ve ailelerine rest çekip ormanda yaşamaya karar veren bir çiftin ormanda 6 çocuklarıyla tamamen kendi kurallarıyla, alışılmışın dışında bir hayat sürmesini konu edinen Captain Fantastic, hepimizin zaman zaman aklından geçen bir yaşam tarzını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yiyeyeceklerini kendileri üreten, evlerini kendi inşa eden, kutladıkları bayramların günlerini kendileri icat eden, hatta çocuklarının eğitimini bile kendileri üstlenen bu aile, annenin vefatından sonra ilk defa şehre giden çocukların karşılaştıkları zorlukları düşündürücü detaylar üstünden bizlerle buluşturuyor.

Neler öğrenebiliriz:

Gitmek zorunda olduğunuz bir iş, hastalanınca gidebileceğiniz bir hastane, okul, market olmadan yaşamak “doğru” değil, bir “tercih”tir.

Kaptan Fantastik her şeyden önce hepimizin sürdürmekte zaman zaman zorlandığı ve “Başka bir hayat mümkün mü?” sorusunu sık sık sormamıza neden olan kapitalist düzeni odağına alan bir sistem eleştirisi. Ancak bunun da ötesinde düzene baş kaldırmayı romantize etmeden, içinde bulunduğumuz toplumdan izole olduğumuzda yaşayacağımız hayatı artı ve eksileriyle, objektif şekilde bize göstermeyi başarıyor. Seçimlerimizin doğru olup olmadığını bir kenara bırakarak yaşadığımız hayatın tercihlerimizle şekillendiğini anladığımız noktada, kendimiz için en uygun hayatı nasıl inşa edebileceğimiz de netlik kazanıyor.

Kumsal (The Beach)

Gitmek mi zor, kalmak mı? Belki de her ikisi de…

Oscar ödüllü oyuncu Leonardo Di Caprio’nun baş rolünde olduğu The Beach, rutin hayatından sıkılıp kendi özünü bulmaya çalışan Richard’ın Tayland’a gidişini ve orada tanıştığı Daff karakteri ile hayatının bir anda değişmesini konu ediniyor. Cennet gibi bir adayı keşfeden ve ütopyasını gerçekleştirdiği için son derece mutlu olan Richard’ın bir süre sonra adada, herkesten uzakta yaşamanın zorluklarıyla yüzleştiği filmde hayata dair sorularınızın birçoğunun cevabını bulacaksınız.

Neler öğrenebiliriz:

Hayallerin ve gerçekliğin savaşında kimin galip geleceğini insan egosu belirler.

Hayallerimizin gerçeklikle çarpıştığı noktada güzel bir rüyadan uyanmış gibi hissedebilir, hatta kendimizi bir kabusun ortasında bulabiliriz. Hayallerimiz, olmak istediğimiz kişi ve yaşamak istediğimiz hayat, bazen dünyayı görmek istediğimiz gibi görmemize neden olabilir. Ancak gerçeklikle yüzleştiğimizde, içgüdülerimiz ve doğamız baskın gelebilir ve hiç istemediğimiz bir insana dönüşmenin bazen seçimlerimizin ötesinde olduğunu keşfedebiliriz. Gerçekçi bir bakış açısıyla hayalperest yanımızı nasıl dengeleyebileceğimize dair önemli dersler içeren bu film, yaşadığınız hayatı sorgulamanıza ve yaşamda kontrol edebileceğiniz ve edemeyeceğiniz şeylerin neler olduğunu çok daha net görmenize yardımcı olacak.

Ayı Adam (Grizzly Man)

Hayatın anlamı insanda değil, doğada gizlidir.

İlk bakışta bir doğa belgeseli hissiyatı veren Grizzly Man, bir doğa belgeselinden çok, seçtiği garip hayat tarzı ile cesaretini kanıtlamış bir hayalcinin öyküsünü konu ediniyor. Timothy Treadwell isimli, kendisine yaşamak için insanların değil ayıların dünyasını seçmiş garip bir adamın hikayesini anlatan belgesel, moden insanın yaşamın anlamını bulmak için çıktığı yolculukta nelerle karşılaşabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 

Neler öğrenebiliriz:

İnsanın anlam arayışı sonu olmayan bir yolculuktur.

İçinde yaşadığımız hayatı sadece insan hayatıyla sınırlandırdığımızda, kendi inşa ettiğimiz fanusta gerçeklikten ve doğamızdan uzak bir yaşam sürmemiz kaçınılmaz. Hayatın anlamı ancak ve ancak kendimizi yaşadığımız evrenin bir parçası olarak görebildiğimizde, sadece diğer insanlarla değil, böceklerle, ayılarla, hatta bitkilerle empati kurabildiğimizde bulabileceğimiz bir olgu. Dolayısıyla toplum normlarına göre “delilik” gibi görülebilecek kararlar, bazen kabuğumuzdan sıyrılmak ve gerçekten yaşadığımızı hissetmek için ihtiyacımız olan yegane şey olabilir. 

Ahtapottan Öğrendiklerim (My Octopus Teacher)

Yaşamımızdaki herkesten ve her deneyimden öğrenecek çok şeyimiz var, bir ahtapottan bile.

Su altı ormanlarının büyülü dünyasına konuk olacağınız bu muhteşem yapım, denize aşık bir adam olan Craig Foster’ın tükenmişlik sendromu ve depresyonla mücadele ettiği bir dönemde, çocukluğunu geçirdiği Atlas Okyanusu’nun Güney Afrika kıyılarındaki Fırtınalar Burnu’na dönmesini ve bu sırada bir ahtapotla kurduğu dostluğu konu ediniyor. Yaklaşık bir yıl boyunca her gün dalarak ahtapotun yaşamıyla ilgili bilgiler ve görüntüler toplayan Craig, ahtapottan öğrendikleriyle kendi hayatını nasıl düzene koyduğunu harika bir arkadaşlık ilişkisi üstünden seyirciye aktarıyor.

Neler öğrenebiliriz:

Yakınlık, samimiyet ve derin ilişkiler hayatımızı dönüştürebilecek güce sahiptir.

Umutsuzluğa düştüğünüz, hayal kırıklığı yaşadığınız ya da kendinizi yaşadığınız dünyadan soyutlanmış hissettiğiniz anlarda yanınızda hiçkimseyi bulamasanız da, doğayla ilişki kurarak yaşama dair aradığınız tüm cevapları bulabilmeniz mümkün. Bakış açınızı dönüştürerek hayatınızı da dönüştürebileceğinizi ve evrendeki ufacık bir canlıyla bile bir ilişki kurmanın hayatınızın dönüm noktası olabileceğini anlatan bu sıcacık filmi izledikten sonra önceliklerinizi tekrar gözden geçirmek isteyebilirsiniz. 

İlginizi çekebilir: Manzaralarıyla akıllardan çıkmayacak, nefes kesen belgeseller

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale