Dinginlik: Ne isen o olmak, olduğu kadarıyla var olmak
Karantina döneminde ellerimle bir şeyler yaratma isteği geldi içime. Kendi kendime resim defteri ve boyalar aldım. Kabiliyetim var mı? Yok. Ama iç sesimi dinlemeyi o kadar seviyorum ki. Bugüne kadar beni hiç yanıltmadı. Mutlaka o ses beni bir yerlere yolculuk ettirdi.
Sesi takip ederken emin oldum: Boyalarla içimi dökmekti ihtiyacım. Bugüne kadar bunu hep kelimeler aracılığıyla yapmıştım ama şimdi küçük bir değişiklik zamanı gelmişti. Neyi, nasıl yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sadece aldım yeni aldığım boyaları elime ve başladım beyaz sayfa üzerine dökülmeye.
Sonra bir baktım bir sürü ama bir sürü rengi karalamışım deftere. Yetmemiş, başka renk, bir başka renk daha. “Ne kadar renk kullanırsam, resim o kadar güzel olur” inancıyla hareket etmişim kağıt üzerinde. Bir an durup bembeyaz sayfa üzerindeki tonlarca renge bakınca gördüm ki benim hayattaki en büyük kalıplarımdan bir tanesi çıkmıştı dışarı: “Hayatta ne kadar çok bilgi edinip gösterirsem o kadar güzelim, entelektüel ve dolu bir insanım.”
Vay be! Beni bugüne kadar hep eksik ve yetersiz hissettiren koca duvar kalıp, işte şimdi renklerin silüetinde gözlerimin önüne serilmişti. Bu kalıbın nereden geldiğini de hemen hatırladım. 18-19 yaşlarında o zamanki dünyadaki tüm bilgileri bildiğini zannettiğim ve bu sebeple hayranlık duyduğum eski erkek arkadaşımdan yadigardı. 20 seneye yakındır da bu inanç benimle birlikte kalmış ve zaman zaman da beni aşırı zorlamıştı.
Şimdi ise bu kalıbı yavaş yavaş kırmanın zamanı gelmişti. Artık büyümüştüm ve gerçek güzelliğin, entelektüellik ve dolu insan olmanın buradan geçmediğini çok iyi biliyordum. Sıra bunu kalbimin derinliklerinde saklanmış olan o sağlam inanca anlatmaya gelmişti.
Düşünüyorum ki resim yapmak, boyalarla oynamak bunun için harika bir egzersiz olabilir. Biliyorum; zihnim yine iki renkle doymayacak. Yine, “İki boyayla güzel resim mi olurmuş, saçmalama!” diyecek. Ama ben artık biliyorum. Bir sürü rengin yanı sıra bir şey daha dikkatimden kaçamadı önümdeki renk sarmalına bakarken. Kağıda dökülen zihnimdi, kalbim değil. Önümdeki kağıt zihnim gibi karmakarışıktı. Bir tek yerinde bile sakinlik, huzur, dinginlik gözükmüyordu. Kalpten akmadığım, zihinden panikle, tüm bildiklerimi, renkleri göstereceğim diye çizilmişti. Çünkü “Ancak çok olursan görülürdün!” Bir başka kuvvetli kalıbıma daha toslamıştım.
Halbuki ben değil miydim başkalarının çizdiği tek renkten, aşırı sade, bazen sadece bir çizgi türünde olan eserleri beğenen ve etkilenen? Nedenini bulmuştum. Oradaki dinginlik, huzur, sadelik, kanıtlama çabasızlığıydı beni kendisine çeken. Ne ise o olmaktı. Ne ise olduğu kadarınla var olmaktı. Asıl ihtiyacım buydu işte.
Yine boşa değildi iç sesimin bana fısıldayışları. Renkler aracılığıyla bana çok kuvvetli çizgilerimi gösterdi. Şimdi yine renkler aracılığıyla sakinlemeyi, dinginliği, sadeliği yaşamayı niyet ediyorum. Amin.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Şimdi beklentilerinizi yavaşça yere bırakın: Ruhunuzu takip etmeye başlamanın tam zamanı