“Işığa kavuşmak için karanlığa meydan okumak gerekir.” Platon
Meydan okumak aslında hayatımızın her alanında, hayatımız boyunca karşılaştığımız veya istemesek de sonunda meydan okumak noktasına geldiğimiz bir süreçtir. Hayatımızın amacına da, akışına da işlemiştir bu yüzden. Peki, bizler neden meydan okuruz ve de aşk söz konusu olduğunda nasıl meydan okuruz? Bunu bu yazımda sizlerle incelemek istiyorum…
Etrafımda sıkça “hadi bakalım biraz meydan okuma görelim” dediğimiz zamanlarda “korkup” kaçanlarla karşılaşmaktayım son dönemde… Hani derler ya “dağ gibi durup da esen deli rüzgarlara, kavurucu güneşe veya o deli dalgalara meydan okumak” işte ondan söz edelim istiyorum ve konumuz elbette aşk olsun…
Aşkta meydan okumak ne demektir? Öncelikle bunu anlamamız gerekir. Şöyle düşünebilirsiniz; “aşkta neden meydan okuyayım, aşk narindir, aşk güzelliktir zaten bir akış vardır, meydan okumaya neden gerek olsun?” Ama işte meydan okumak gerçeği, o “sınav” anlarımızda karşımıza çıkıverir…
Evet, çokça sınanırız… Sınanmak nedir? Hemen birkaç örnekle açıklamak istiyorum. Örneğin, ilişkilerimizin ilk başladığı noktalarda anlaşmazlıklar yoktur, duyguların yoğunluğuyla çatışmaları görmezden gelebilecek kadar hoşgörülü bir süreç yaşarız. Ne zaman ki nokta kişisel algımıza veya duygu yoğunluğunun biraz daha azaldığı bir noktaya dayanır işte o zaman ilk “fikir ayrılıklarımız” ortaya çıkar… Örneğin, biz o akşam dışarıda eğlenmek isteriz ve sevgilimiz evde vakit geçirmek ister. Biz bir tatile çıkmak isteriz, sevgilimiz o tatili ailesiyle birlikte tamamlamak isteyebilir…
Bunlar sadece basit örneklerdir veya daha da zorlar kader bizi. Bir gün nişanlımız çıkıp gelir ve işi gereğince bambaşka bir ülkeye taşınması gerektiğini söyler. İşte bu noktada aşkı mı seçeceğimize yoksa hayatımızı mı değiştireceğimize dair bir karar vermemiz gerekir… Bu gibi durumlarda istemesek de “meydan okuruz” ve meydan okumamız gerekir. Kendiliğimizi kaybetmeden, kendimizi ifade edebilmek için aşkta meydan okumak gerekir.
Diğer kişiyi memnun etmek gerçeğini bir yana bırakarak, sonucu her ne kadar üzücü veya yıpratıcı olursa olsun öncelikle kendimizi tam bir birey olarak ifade edebilmektir bu noktada meydan okumalarımız. Evet, örneğimizde gördüğümüz üzere o kişiyle birlikte hayatımıza devam etmek istiyorsak yaşadığımız şehri değiştirebiliriz veya tam tersi bir karar verecek olursak bu açık bir meydan okuma olacaktır… Aşkımız zaman ve mekan ayrılıklarına maruz kalacaktır, yine de yenilmeyeceğimize ve ilişkimizi devam ettirebileceğimize dair meydan okuruz…
Bazen araya yaş farkı girer, toplumumuzun genel görüşü tersine bir kadın olarak kendimizden daha küçük yaştaki bir adamla birlikte olmayı tercih edebiliriz, evlenebiliriz, nişanlanabiliriz. Bazıları “uğursuzluk” olarak yorumlar, diğerleri yorum yapar geçer ama biz meydan okuruz. Yaş farkına ve karşılaşabileceğimiz her türlü engele rağmen aşka bir şans vererek dünyaya meydan okuruz…
Sonra ilişkilerimizde aldatılmak durumları karşımıza çıkabilir. Belki 10 yıllık evliliğimizin nasıl bu hale geldiğini anlamakta zorlanırız. Belki iki çocuğumuzu da alıp girmek kırılmış gururumuzu onaracak olsa da içimizden gelse de bir türlü yapamayız. Bir erkek olarak artık sevemediğimiz bir kadınla birlikte bir hayatı geçirmek istemeyiz ama bunu dile getirmek oldukça zordur, yaşanmışlıklar vardır, ortada hatıralar vardır, aileler vardır, bizler dışında açıklanamayacak birçok değişken vardır…
Sonuç ne olursa olsun evet, meydan okuruz aşk için, aşkı bulmak için, hayata dönebilmek için, bazen yeni bir aşka yelken açarak, bazen asla gidemem diye düşündüğümüz bir aşktan giderek evet meydan okuruz… Yolumuza çıkan tüm engellere, bizi durduran tüm duygulara ve kaybedeceklerimize rağmen yine de meydan okuruz…
Çünkü aşk meydan okumayı sever. Meydan okumak cesaretle başlar… Aşk cesarete bulanmadıkça aşk olabilir mi? Dibini bile göremediğimiz uçurumlar misali olmadıkça, çağlayan akarsular gibi sürükleyip götürmedikçe, başını sonunu kaybetmedikçe, daha ne kadar zor olabilir diye söylenmedikçe ve en önemlisi, bizim o bir tanecik kalbimizin en son teline dokunup da dünya bir yana, bu aşk bir yana dedirtmedikçe… Yani “meydan okumanın” en muhteşem haline bizi götürmedikçe aşk gerçekten aşk olabilir mi?
İşte aşk bu yüzden meydan okumayı sever. Bugün örneklerine ne yazık ki çokça rastlayamamaktayız ama dünya tarihi boyunca bugüne hikayesiyle taşınan ünlü aşklar meydan okumayla donanmıştır. Romeo ve Juliet tüm dünyaya meydan okumuşlardır. Goethe ilk kitabı Genç Wertherin Acıları’nı ona yazdıran yaşamında kitaba konu olan aşkıyla dünyaya meydan okumuştur. Mimar Sinan muhteşem eserlerinin ilhamını Mihrimah Sultan’a olan ve tüm dünyaya adeta meydan okumak nasıl olur gösteren aşkından almıştır ve tabii ki Mecnun çöllere düşerek Leyla’nın aşkından yanarken kendini unutabilecek kadar derin “meydan okumuştur” hayata ve kadere…
Bugün bu yazımı okuyorsanız, aşk için meydan okuyun, öncelikle “özür dilerim” demekten alıkoyan gururunuza, sonra kendinize aşkı kaybetmemek adına meydan okuyun… Aşkı bulmayı diliyorsanız bunun için kaderinize meydan okuyun, sadece istediğinizin bugün cömertçe kader tarafından size sunulması için meydan okumayı sevin… Eğer aşk olanları geri kazanmaya çalışıyorsanız aradaki tüm kırgınlıklara rağmen “aşk” olasılığı için meydan okuyun…
Aşk meydan okununca aşk, işte o zaman aşk…
İlginizi çekebilir: Aşk bilinmeyeni sever: “Ben her zaman sana aşıktım”