Bilgi bombardımanının yaşandığı bir dünyadayız. Televizyon, internet ve birçok medya aracından gelen akış yüzünden duygularımız sayısız şeyle karışıyor. İzlediğimiz reklamlar, okuduğumuz dergiler bizlere belli şeyleri düşünüp, belli aksiyonları almamızı söylüyor. Belli bir renk, özel bir ses tonu, ufacık bir göz teması tüm bunlar tek bir şeyi hedefliyor; o da zihnimizi etkilemek. Tüm bunlar bizi öyle bir etkiliyor ki sonunda tüm bunları kendi düşüncelerimiz sanıyoruz, bu düşüncelere dayanarak aldığımız kararları rasyonel buluyoruz.
Satın alacağımız bir sonraki şeye bakıyoruz, izlemek istediğimiz bir sonraki filmi inceliyoruz, takılıp kalacağımız bir sonraki televizyon dizisiyle ilgileniyoruz. Sosyal medyayı, insanlarla etkileşim kurmak için kullanıyoruz. Ailemizin, arkadaşlarımızın, son yediğimiz yemeğin, katıldığımız bir etkinliğin fotoğraflarını paylaşarak hayatı paylaştığımızı düşünüyoruz. Günlük durumumuzu bildirmek, kim olduğumuzla ilgili kendimizi bir şekilde güvende hissetmemizi sağlıyor. Birileri “like” butonuna bastığında, hayatımızın güzel olduğunu düşünüyoruz. Ağlamaktan, incinmekten, kendimizi olduğumuz gibi görmekten korkuyoruz. Bu yüzden pahası ne olursa olsun dikkatimizin dağılmasına ve başka şeylerin bizi oyalamasına izin veriyoruz.
Peki acaba kendinizle bağınızı yeniden keşfetmenin bir yolu olabilir mi? Kendinizi merkezde hissetmek, olduğunuz kişiye güvenmek, duygularınızı, isteklerinizi anlamak, güçlü yönlerinizi bilmek veya sınırlarınızı keşfetmek mümkün mü? An be an kendimizi tanımak, kelimelerle veya tanımlamalarla değil kendi özümüzü gerçekten algılayarak bilmek mümkün mü? Aslında mümkün. İşte üç adımda kendinizle iletişim kurmanın yöntemi:
1. Görmeyi değil bakmayı öğrenin
Bulunduğunuz an içinde gördüğünüz şeyin ne olduğunun farkına varmak için bir an durun. Gördüğünüz şey elektronik bir alet mi? Zihinsel görüntüler mi? Çoğu zaman bilinçsizce etrafımızda pek çok şey görüyoruz, duyuyoruz. Gözlerimiz bizlere fiziksel olarak tek bir gerçekliği gösterir. Ancak zihin gözü, daha farklı bir gerçekliği ortaya koyabilir. Bilinçli veya bilinçsiz olarak bize keyif veya korku veren şeyleri görselleştirebiliriz.
Çocukken hepimiz daha fazlasını hayal etmek için cesaretlendiriliyorduk. Ancak yaratıcılık için sadece bir şeyleri görselleştirmek yetmiyor. Aynı gerçeği herkesten farklı olarak görmek gerekiyor. Üstelik buna ihtiyacınız olduğunda yapabilmek, ihtiyacınız olmadığında kendinizi durdurabilmek lazım. Aksi takdirde hayal gücü aşırı aktif hale geliyor.
Görmeyi değil bakmayı öğrenmek için oturduğunuz yerden etrafınıza bir bakın. Bulunduğunuz alandaki her şeyi inceleyin. Hangisinin, ne kadar belirgin olduğuna bakmadan dikkatlice her bir şekli, rengi, her köşeyi inceleyin. Farkına varın.
2. Hissettiğiniz şeyi hissedin
Biri size gelse ve “Şu anda sahip olduğunuz duyguların tamamını tarif eder misiniz?” dese ne yanıt verirdiniz? Bu soruya yanıt vermek oldukça zor. Birçoğumuz aynı anda birden fazla duyguyu hissediyoruz. Bazen hem kızgın hem üzgün olabiliyoruz. Bazen sahip olduklarımız için şükredip ama bir yandan da bunlarla gurur duymayabiliyoruz.
Kalbimiz hızlı hızlı attığında heyecanlı veya korku dolu olduğumuzu biliyoruz. Nefesimiz sıklaşıp, sinirlerimiz gerildiğinde endişeli olduğumuzu biliyoruz. Mutlu olduğumuzda rahatça nefes alıyoruz, bedenimizin rahatladığını hissediyoruz. Zihnimiz, bedenimize ne hissettiğimizi söylüyor ancak çoğu zaman bedenimizin zihnimizle ilgili verdiği ipuçlarını göremeyebiliyoruz. Gözlerinizi kapatın ve bedeninizin o an olduğu şekli düşünerek zihninizde olup bitenleri anlamlandırmaya çalışın.
3. Duyduğunuz şeyi dinleyin
Kendimizle konuşurken kimin sesiyle konuşuruz? Elbette kendi sesimizle. Peki kendi sesimizi ne kadar tanıyoruz? İnsanlardan uzaklaşsak, tek başımıza uzaklara gitsek bile içimizdeki ses her zaman bizimle. Neden iki tane sesimiz var o halde? Etrafımızdaki sesleri ne kadar tanıyoruz?
Gözlerinizi kapatın ve etrafta duyduğunuz tüm seslerin farkına varmaya çalışın. Onları nitelendirmeden önce sadece dinleyin. Bir süre sonra her bir detayı fark ettiğinizi göreceksiniz.
Kaynaklar:
TinyBuddha
Psychology Today