Geçen Pazar, her zamanki gibi koşarken, herhalde uzun zaman aklımdan çıkmayacak bir olay yaşadım. İşte ben bu tatlı sürprizleri yüzünden seviyorum ormanın derinliklerine dalmayı, alabildiğine uzaklaşıp, yol aramayı.
O gün arkadaşlarımla buluşacaktım ve saat 10:00’da Belgrad Ormanı’ndaki Neşet Suyu’nda, yani hemen herkesin bildiği ve çoğu kişinin de ormandaki tek parkur zannettiği yerde buluşmak için sözleştik. Benim biraz erken gitmem gerekecekti çünkü antrenman programımdaki 19 Ocak tarihinin karşısında 2 saat kros yazıyordu. Buluşmadan evvel en az 1 saatini koşmalı ve kalanını da arkadaşlarımla tamamlamalıydım. Plan buydu. Peki, gerçekleşebildi mi? Elbette hayır.
İflah olmaz, heyecanlı kişiliğim sabahın 5’inde dikilmişti ayağa. Hemen evden çıkmalı ve ormana gitmeliydim. Arabam olmadığı için epeyce erken çıktım yola; sabah ezanına yeni başlamıştı hoca. Birkaç araç değiştirdikten sonra vardım ormanın kapısına ve saat daha 07:40 idi. Oh ne güzel! Kapıdan bildiğimiz parkura kadar olan mesafe 3.5 km. Ben kapıdan geçip, başladım koşmaya ve henüz 1. km bile tamamlanmamışken sağa giren bir patika yol gördüm. Orası daha önceleri de çarpmıştı gözüme ama arabanın içindeydim ve yanımda da birileri vardı hep. Bu sefer özgürdüm, yeterince vaktim de vardı; yaşasın! Hemen daldım patikaya.
Girdiğim yolun 26 Ocak’ta koşulacak Geyik Koşuları’na ait parkura bağlanması için iyi dileklerde bulunuyordum kendimce.
Dileklerim gerçekleşti ve kırmızı, mavi üçgenlerle buluştum. Daha önce koşmuştum bu parkurda ama Şubat ayıydı ve çamurdan geçilmiyordu ortalık. 19 Ocak’ta çok daha farklıydı çünkü yazdan kalma bir güne uyanmıştım neredeyse. Bayrakları takip ederek ilerlemeye başladım.
Bir ara ağaçlar ve gökyüzü o kadar cazip geldi ki kendimi atıverdim yaprakların üzerine.
Antrenmanda olduğumu unutmadım ve kısa bir süre sonra kalkıp, koşmaya başladım tekrar. Koştum, koştum, koştum, tuhaf mantarlarla, çok estetik çiçeklerle karşılaştım, evdeki miniğin suluboya baskısı için bulmaya çalıştığımız ilginç yaprakları doldurdum cebime.
Bir yol ayrımına geldiğimde bayrakları görebilmek ümidiyle kafamı çevirince bir manda ile göz göze geldim.
Birkaç haftadır birileri sosyal medya aracılığıyla ormandaki domuzlardan, mandalardan bahsediyordu da oradan bildim manda olduğunu. Yoksa tanıyamayabilirdim. Bana epey uzunmuş gibi gelen kısacık bir süre boyunca manda bana, ben de ona baktım. Yani bakıştık… Ne yapacağımı bilemedim. Koşmalı mıydım, durmalı mıydım?
Koşarsam kovalar mıydı, kovalarsa ağaca çıkabilir miydim? Hala bakışıyorduk ve ben çaktırmadan bir yandan da tırmanabileceğim ağacı tayin etmeye çalışıyordum. Bakışmaya devam ederek geri geri gittim bir süre. Baktım, hiç hareket yok orman sakininde; önce sırtımı dönüp yürüdüm, sonra da koşmaya devam ettim.
Ben ki gecenin bir yarısı Taşdelen Ormanı’nında koşmuş da korkmamıştım, şimdi bu ne demek oluyordu yani? Öyle burun buruna gelince mandayla bilemedim ne yapacağımı aslında. Üstelik yalnız da değildi, arkadaşı vardı yanında. Onlar da biraz şaşırmış gibiydiler beni gördüklerine.
Tekrar düştüm bayrakların peşine, epey dolandıktan sonra aynı yoldan çıkarak ulaştım buluşma noktasına.
Belki yine karşılaşırız manda, bu sefer söz arkadaşınla birlikte fotoğrafını çekeceğim.
Kısa kısa…
- O gün pek sevindim çünkü orman öylesine kalabalıktı ki… Son birkaç yıldır çevremdekilerin bu kadar devinim kazanmış olmaları mutlu ediyor beni.
- Yazıyı yazarken Facebook üzerinden gelen bir sayfa daveti pek ilgimi çekti. Tarihi bir ortamda koşmaya meraklıysanız Mayıs ayında ilk kez gerçekleşecek olan Efes – Metropolis Maratonu’nu kaçırmayın. Ben bu yıl katılamam herhalde ama önümüzdeki sene için ajandama kaydettim bile.
- İlk kez gerçekleştirilecek bir koşu daha var bu sene, Nisan ayında Bodrum’da; Bodrum Global Run.
- Bir kızın ‘sıradanmış gibi’ gözüken hayat hikayesinin, nasıl iş dünyasında pek çok kapıyı açabilecek anahtarları içinde barındırdığını ve bu kızın gün gelip de nasıl Türkiye’yi yurt dışında temsil eden ilk kadın ultra maratoncu Bakiye Duran’a dönüştüğünü okumak isterseniz; Cesaret Yalnızdır isimli kitabı şiddetle öneririm. E-kitap olarak satın almanız da mümkün.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız.