Yaz aylarında adını telaffuz edemediğimiz, doğru düzgün okuyamadığımız kimyasalları içeren güneş koruyucular yerine kakao, havuç, hindistan cevizi gibi doğal içerikli yağları kullanmak bize çok daha masum geliyor. “Titanium dioxide” gözümüzü nasıl korkutuyorsa hindistan cevizi bir o kadar cezbediyor.
Piyasada çok sık rastladığımız bu bronzlaştırıcı yağların aslında çok az bir kısmının doğal içeriklere sahip olduğunu biliyor muydunuz? Formüllerinde yine koruyucu maddeler, parabenler, alkoller mevcut olsa da doğal algısı ne yazık ki hepimizi yanıltıyor. Üstelik bu yağları sürüp sahil kenarlarında ışıl ışıl gezelim diye cildimiz ne büyük savaş veriyor, bizi koruyabilmek için nasıl olağanüstü bir mekanizmayı çalıştırıyor hayal edemezsiniz.
O doğal içerikli diye içimize sine sine kullandığımız mis kokulu bronzlaştırıcı yağlar mercek etkisi yaratarak güneşin zararlı ışınlarının ciltte daha büyük hasarlar oluşturmasına neden oluyor. Böylece cildin yaşlanması, lekelenmesi ve elastikiyetini kaybetmesi çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Sonra suçu genetiğimize atıyoruz, “benimki yapısal, ten rengim açık, ondan çabuk kırıştım” gibi sayısız bahanemiz de hemen kapıda. Devamı daha da vahim üstelik…
Lekeler ve derin kırışıklıklar içinde hiç de makul olmayan fiyatlarıyla güzellik merkezlerinden medet umuyoruz. Güneş koruyucu üründe kimyasal vardı, zararlı diye kullanmak istemedik ama bir dünya kimyasal ve “onarıcı” bakım protokollerini gözümüz kapalı uygulayabiliyoruz, aldığımız yabancı maddelerin de haddi hesabı yok tabii. Ya da üç ay bronz bir ten rengine sahip olalım diye 10 yaş daha yaşlı göstermeyi göze alabiliyoruz. Sizce de ters giden bir şey yok mu?
Birçok güvenilir markanın bronzlaştırıcı ürünü piyasada mevcut, ama sağlık profesyonellerine göre sağlıklı bronzlaşma diye bir şey kesinlikle yok. Markaların gücüne aldanıp bu ürünlere itimat göstermemeliyiz. Bronzlaşmak cildin savunma mekanizmasıdır. Cilt kendini tehlikeye karşı savunmaya çalıştığı için çikolata tene sahip oluyoruz. Bir de kızarmadan bronzlaştığımızda bunu büyük bir başarı gibi görüyoruz. Eşe dosta “ben bu ürünle çok güzel bronzlaştım” diye tavsiyelerde bulunuyoruz. Ah ne büyük yanlış yapıyoruz…
İşin ilginç yanı yaşam boyu maruz kalınan UV dozunun büyük bir bölümünü (yaklaşık %80 diyebiliriz) çocukluk döneminde alıyoruz. Bu yüzden çocukluk döneminden itibaren, mevcut koruyucu yöntemlerin uygulanması alışkanlık haline getirilmelidir, çünkü ciltte görülen değişikliklerin çok büyük bir bölümü güneş hasarına bağlıdır. Deniz kenarında yapılan tatillerde unutulmaması gereken diğer faktör de, nemli ciltte UV penetrasyonunun normale göre çok daha yüksek oranlara çıkabileceğidir. “Her gün evden çıkarken adeta plaja gidiyormuşçasına, bol miktarda güneş koruyucu kullanmalısınız” diyen Dr. Mehmet Öz çok haklı.
İlginizi çekebilir: Farkında olmadan cildimizi nasıl yaşlandırıyoruz?