Ders, gerçekten de biz öğrenene kadar devam eder mi?

Bir Şaman öğretisi der ki; ‘Ders, sen öğreninceye kadar devam eder.’  Ediyor mu gerçekten de? Var mı sizin de hayatınızda bir türlü ‘şeytanın bacağını kıramadığınız’, aynı yerde dönüp durduğunuzu hissettiğiniz, çok benzer olayların başınıza tekrar tekrar geldiği, kendinizi aynı çıkmazlarda bulduğunuz durumlar? Hangimizin yoktur ki…

Büyük kaygı ve korkularla girdiğim otuz yaşımın bitmesine sayılı gün kalmışken yine içsel muhasebelerimle boğuşurken buldum kendimi. Ve en çok aklımı kurcalayan sorulardan biri de; ‘Aynı döngüde takılıp kaldım mı?’ Bu tür soruları cevaplarken insan başkasını kolay eğliyor da kendi gönlünü öyle kolay avutamıyor. Daha sert, daha acımasız yaklaşıyor kendine, hatalarını, pişmanlıklarını şefkatle sarıp sarmalayamıyor, yerden yere vuruyor hatta kimliğini, yaşanmışlıklarını. Ben öyle yapıyorum ya da.

Bakıyorum olmuşlara, daha bitmemiş derslerim diyorum; bitseydi, hala aynı düşünceler kafamda olmazdı, aynı şeyleri yaşayıp ‘şaşırıyormuş’ gibi yapmazdım, bunu da öğrendim artık ve geçmişte yaptığımı yapmadım diyebilirdim. Belli ki öğrenmediğim çok şey var daha ya da öğrenmemek için direndiğim, şeytanın bacağını kıramadığım, kendimi tekrarlayan döngülerden çıkaramadığım çok şey var hala.

Hayatta en sık karşılaştığımız, tekrarlayan durumların, aslında hayattan öğrenmemiz gereken derslerle ilgili olduğunu biliyorum, biliyorum bilmesine ama çoğu için aynı tepkileri vermeye devam ediyorum ve evren de bana yine aynı tepkisiyle cevap veriyor. Ne o vazgeçiyor ne de ben.

Ama onun gücü karşısında benim neredeyse etkisiz eleman olduğumu düşünecek olursak, bu ısrarım evrene değil, bana zarar. Çünkü belli ki evren ben anlayana, tepkimi değiştirene kadar devam edecek, o zaman daha fazla hırpalanmadan ona farklı bir cevap vermek, benim lehime. Tabii söylemesi yapmaktan daha kolay, bunu da biliyorum.

Eski alışkanlıklar yeni kapılar açmaz

Şüphesiz ki eski alışkanlıklarımız, yeniliklerin önündeki en büyük engel, daha doğrusu kendimizi keşfetmenin önündeki en büyük engel. Aynı rutinlere, aynı davranışlara, aynı düşünce kalıplarına saplanıp kalmak, bizi değişimden uzak tutuyor. Oysa ki hayatın bize sunduklarına karşı açık olmak ve daha fazlasını alabilmek için eski alışkanlıklardan kurtulmak şart. Bu, ister başımıza gelen aynı olaylara verdiğimiz tepkileri değiştirmek olsun, ister davranış kalıplarımızı, ister insanlara olan yaklaşımımızı, fark etmez, yeter ki farklı olsun. Ne demişler; old keys won’t open new doors. Öyleyse, anahtarları yenileme zamanı.

Değişim, belirsiz ve ürkütücü, kesinlikle benim için de öyle. Konfor alanlarımızın içerisine öylesine hapsolduk ki kıpırdayamayacağımızı hissediyoruz, ben de öyleyim. Ama fiziksel bir alan değil benimki -öyle olsa her şey çok daha kolay olurdu muhtemelen- daha çok mental bir konfor, kırmakta zorlandığım. Yine de çıkmadık candan umut kesilmez; yaşlanıyorsak ölmüyoruz ya, hala bir şeyleri değiştirebiliriz. ‘Nasıl’ını ben de bilmiyorum ama en azından inancım tam. Ne yapacağını bilmek kadar olmasa da, ne yapmaman gerektiğini bilmek de kıymetli.

Hayatınız, günlük bir dizi olsaydı izler miydiniz?

Evet, soru çok net, fazla açıklamaya da gerek yok: Hayatınız, günlük bir dizi olsaydı izler miydiniz?

Düşünün ki kendinizi güne başlarken, işe/okula giderken, çalışırken, yemek hazırlarken/yerken, bir yerlere giderken, insanlarla takılırken izliyorsunuz, çekici gelir miydi hayatınız size? Bir haftalık yaşantınızın Netflix’te mini dizi serisi olarak yayınlandığını canlandırın gözünüzde, insanlar hayranlıkla izler miydi, imrenir miydi hayatınıza, sizden ilham alırlar mıydı, ne güzel hayat, ben de böyle yaşamak istiyorum derler miydi? Yoksa, ne sıkıcı ya da içim karardı deyip hemen başka diziye geçerler miydi?

Bu soruyu kendime sorup üstüne düşündüğümde canım sıkılmadı desem yalan olur ama biraz ‘acımasız’ görünse de bazı gerçekleri fark etmek için etkili bir soru olduğunu düşünüyorum.

Siz sorunun üzerine düşünürken -inanın tek kelimelik ve bir çırpıda verilecek cevap bulmak zor- ben de yazımın sonuna naçizane birkaç tavsiye ekleyeyim.

Yeni yaşıma girerken veya yeni yaşımda okumayı planladığım birkaç kitap ve izlemenin faydalı olacağını düşündüğüm birkaç film not almıştım kendime. Hayatınızın bir yerlerinde siz de yeniliklere, ilhama, değişim cesaretine ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız belki okumak ve izlemek istersiniz.

Şimdinin Gücü – Eckhart Tolle, Man’s Search for Meaning – Viktor E. Frankl, Rezonans Kanunu – Pierre Franckh, Beni Gözünüzde Büyütmeyin – Gülse Birsel, İnsan Geleceğini Nasıl Kurar (Kendini İnşa Etmenin Yolları) – İlber Ortaylı, okunacaklar listemde. Eğer İlber Ortaylı’nın bundan önceki kitabı Bir Ömür Nasıl Yaşanır’ı okumadıysanız, onu da listenize eklemenizi öneririm. Aslında hepsi farklı tarzda ve farklı konular işleyen kitaplar ama ben böyle karma bir ilhama ihtiyaç duyduğumu hissediyorum, ilginizi çeken eserlerse bir göz atın derim.

İzlediğim ama tekrar izleyeceğim ve izlemediyseniz mutlaka izlemenizi önereceğim; Inside Out 1 ve 2. Ben ilk filmi de geçen hafta izledim 2.’yi izlemeden önce ve çok pişman oldum daha önce izlemediğim için. Ve henüz izlemediğim ama tam da bu anlattıklarımla uyuşan bir film olduğunu düşündüğüm, 1993 yapımı Groundhog Day de listemde.

Kısacası, değişim kendiliğinden gelmiyor, bir şeylerin farklı olmasını istiyorsak harekete geçmek şart. İlham olması dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Let Them Theory: Beklentileri yönetmenin ve iç huzuru bulmanın anahtarı

Ecem Şenyurd Efecan Psikolojik Danışman
Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness ... Devam