dummy

Derin bir kuyu: Kuyuya taşları atmadan keşfedemeyiz

İnsanın işleyişini anlamak için birçok derinlemesine konuyu öğrenmek, bazılarımız için keyifli bir yolculuk olabilir. Anatomi, biyoloji, kimya, kinesiyoloji, biyomekanik, psikoloji, fizik, sosyoloji vb. aklınıza gelecek pek çok alan ya da bazı alanlar ile bilgi sahibi olmak, kişisel farkındalığımıza ve iç sistemimizi öğrenmemize çok fayda sağlayacaktır. Ancak daha önceleri de konuştuğumuz ve hep hatırlatacağım gibi doğanın, evrenin ve insanın işleyişini anlamak aslında basit bakarsak hep hayatta kalmak ve adaptasyon üzerine dayalıdır. Bu basit mekanizma her yerde karşımıza çıkar. Bunu anlamak içinde bir kavrama daha değinmemiz gerekir, o da ‘homeostazis’dir.

dummydummy

Kelime olarak ‘’homeo’’  benzer ‘’stazis’’ sabit, kararlı anlamına gelir. İnsan vücudundaki hücreler, çevresel koşullara yani belli bir strese maruz kaldıkça değişir ve adaptasyon gerçekleştirir. Bunu yaparken pozitif ve negatif olarak ayırmaz, koşulun ve stresin gerektirdiği ve bildiği şekilde uyum sağlar. Hayatta olduğu gibi burada da pozitif ve negatif yoktur. Strese yani koşula bağlı adaptasyon vardır. Bu biraz hatırlatma ve genel tanımlardan sonra benim yazıyı yazarkenki gün yakın bir arkadaşımla yaptığımız konuşma üzerine oluşan bu konu, yani ilişkiler konusuna kendimce biraz değinmek istiyorum.

İlişkilerin, bugün insanı giderek içine, özüne ve kendine bakmaktan uzaklaştıran bir sistem içinde daha kopuk hale geldiğini düşünmekteyim. Bugün herkes travmatik, herkes hayattan, ilişkilerden, ailesinden, işinden alacaklı, herkes en verici, herkes en yıpranmış, herkes kurban rolü içerisinde… Çünkü gelişen dünya düzeni ve sistem, her alandan bize insanın öz yapısından uzaklaşacak yapıları oluşturan, maskeler taktıran, hayallerimizi sattıran ne istediğine değil, diğerlerinin ne istediği yapısına yönelten bir sisteme sahip.

Kadınlar erkeklerden, erkekler kadınlardan şikayetçi, oluşturulan düzen, önce herkesin insan olduğunu ve doğasını unutturan bir düzen. Dolayısıyla da beraberinde gelen değersizleşme, ahlaksızlaşma ve yozlaşma da bunun gördüğümüz en büyük etkileri. İnsan tek veya birkaç rolü oynamak için değil; kendi içindeki ve dışındaki evreni anlamak ve yaşamak üzerine bir yapıyken, bugün verilen ve beklenilen roller, sıfatlar, maskeler içinde kendini bile keşfetmeden göçüp gidebiliyor.

Bugün pek çoğumuz anne, baba, çocuk, doktor, avukat, mühendis, zengin, fakir, güzel, çirkin, din, dil, ırk vb. aklınıza gelen pek çok sıfatların arkasında kendimizi iyi hissetmeye çalışıyoruz ya da bu sıfatların maskelerine, rollerine yapışıp içinde kaybolabiliyoruz. Kimse bu dünyadan veya bir başkasından alacaklı değil arkadaşlar, her insan kendi ve evren içinde olduğu haliyle kendinin ve evrenin gelişiminin bir parçası. Bulunduğumuz akış içerisinde, hepimiz seçim hakkına sahibiz ve her insan kendisi olmak için niyet gösterdiğinde bazı hikayelerde iyi, bazılarında kötü, bazılarında çok veren, bazılarında çok alan, birçok farklı hikaye içinde, bir çok farklı rolü oynamakta. Ve aslında kim olduğunu, neyi sevdiğini, neyi sevmediğini, neye iyi, neye kötü geldiğini bulur.

Düşer, kalkar, hata yapar, öğrenir… Hiçbir hikaye içinde kimse bizi zorla tutmaz. Genellikle biz sıfat ve maskelere çokça yapışmış oluruz ve bırakmaya hazır değilizdir. Her koşulda ama çok ama az ya da çok fazla hep bir ışık vardır. Bu da bizim nereye baktığımız ve nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Hayatta hiçbir şey tek başına kötü ya da iyi değildir. Sinir sistemimiz hayatta kalmak için bazen o dönem bize yanlış gelen yollara da uyum sağlayabilir. Acı verebilir ve sizi o dönem fark etmediğiniz ilişki, iş ve olaylarda tutabilir. Ancak o anda başka bir duygunuza aslında iyi geliyordur ve sistemi düzeltmek için uğraşıyordur. Bunu başka bir hikayenizde er ya da geç anlarsınız. Buradaki önemli nokta kendinize soru sormaktan, sizi rahatsız eden his ve duygulardan kaçmamanız, ufak ufak olsa da sormanız ve sormaya devam etmeniz.

Olayda rahatsız eden ve olanı kendinize sormazsanız, beyniniz durumdan kaçacak ve en kolay olan olayı, durumu, kişiyi suçlamaya çalışıp, kendine bakmayacaktır. Bu durum bir korunma yapısıdır. Ama çoğu zaman yanlıştır. Bakılması ve rahatsız eden şeylerin gözden geçirilmesi gerekir. Çünkü değişim ve gelişim keşfi dışarıyla değil, içeriden başlar. İçeriden dışarıya doğru da yayılır. Hayat bize hep ihtiyacımız olanı getirir. Bakın bu yazı da olduğu gibi bu haftanın konusu da arkadaşımın içimdeki kuyuya attığı bir taştan çıktı. Bazen o taşı atmadan neler çıkacağını bilemezseniz. Dolayısıyla insan bağ kurarak hayatta kalan, tadını çıkaran, gelişen bir canlıdır. Acısa da, üzülse de, bağ kurmak, doğru bağlar geliştirebilmek, yeri geldiğinde, bazı bağları kesip, yerine yeni sağlıklı bağlar oluşturmaktır, hayat dediğimiz yolculuk. Erkekler böyle, kadınlar şöyle demeden önce hepimizin insan olduğunu hatırlayalım.

İçinize bakın, duygularınıza, hislerinize, içinizdeki kuyunun sonu yok. Bu kuyuya taşları atmadan, bazen kuyunun içine dalmadan, keşfedemeyiz.

Bu kuyuda hepinize güzel keyifli dalışlar dilerim. Unutmayın nefesinizin yettiği yere dalın ve çıkın, ilerledikçe devam edersiniz, yoksa vurgun yeme ihtimaliniz olabilir.

İlginizi çekebilir: Dondum kaldım: Hayatta kalma mekanizmaları

Mert Bağ: Merhabalar, ben Mert Bağ. Erken yaşlarda ilk olarak voleybol branşını hayatıma kattıktan sonra basketbolla tanıştım ve uzun yıllar basketbol ve voleybol branşlarında çeşitli takımlarda oynadım. 2012 yılında aktif sporculuk hayatımı bırakarak, Marmara Üniversitesi Spor Yöneticiliği bölümünü bitirdim. Üniversitedeyken pazarlama, iletişim ve psikoloji alanlarında daha çok uzmanlaşmaya çalıştım ve birçok farklı spor branşını da tecrübe etme şansı buldum. Kısa bir süre spor pazarlaması alanında çalıştıktan sonra, 2017 yılından itibaren insan bedeni üzerine egzersiz, nefes, fiziksel ve zihinsel beden travmaları gibi alanlarda yurt içinden ve yurt dışından eğitimler alarak bu alanlarda çalışmaya ve kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Kendi bedensel travmalarımı çözmek adına çıktığım bu yolculukta çok fazla farklı keşiflerin içerisinden geçtim ve insanı anlamaya dair her bilimsel alanın içerisinde dolanmaya çalışıyorum. O yüzden burada yazmaya, sizlerle paylaşmaya çalışacağım şeylerde kendi geçtiğim yollardan, bu yolda karşılaştığım farklı öğrencilerim ve danışanlarımla tecrübe ettiğimiz deneyimlerden, araştırmış olduğum farklı konulardan bahsetmek olacak. Bir gün psikoloji ile ilgili bir yazıya denk gelmişken, bir sonraki yazıda egzersiz, bir sonrakinde biyolojiden, bir başka yazıda nefesten bahsetmiş olabilirim sizlere, insanın işleyişi ve bağlantılı olduğu veya yoldayken karşılaşmış olduğum ne varsa bütün bu deneyimleri sizlerle paylaşacağım. Bu uzun ince karışık bir adamın insanı, işleyişi ve evreni keşfetmek adına çıkmış olduğu bir serüven, bu serüvenin içerisinde durağımız şu anda burası. Burada olmaktan umarım siz de keyif alırsınız.

Anne evi rahatlığında seçimler: Anneler Günü’ne özel içinizi ısıtacak hediye önerileri

“An-ne”; iki hecesine dünyaları sığdıran; güven, sıcaklık, huzur, sevgi ve daha nice güzel duyguyla bizleri kucaklayan, yorgun günlerin ilacı, mutlu anların ortağı, düştüğümüzde koştuğumuz, sevincimizi ilk paylaştığımız o eşsiz kahraman. İki hece ama içinde bir ömür saklayan… Anne demek bir evin kalbi demek, sevgiyle hazırlanmış sofralar, kahve fincanında biriken mutlu anılar, bir koltukta kurulan huzur, sıcak bir evin rahatlığı demek. Çünkü bir annenin dokunduğu her şey, dünyayı biraz daha yaşanır kılar. İşte bu yüzden Anneler Günü yaklaşırken bu yıl onlara sadece bir hediye değil, hissettirdikleri o tarifsiz sıcaklığı, huzuru, ‘anne evi rahatlığını’ hediye etmek gerek. Ne de olsa her şeyin en iyisini, güzelini, rahatını, konforlusunu hak eden onlar.



Geçmişten günümüze dönüşümler geçirmiş olsa da bu özel ve anlamlı günün değişmeyen en önemli özelliği, kalbimizde ayrı bir yeri olan annelerimizi onurlandırmak için bir fırsat sunuyor oluşu. Şüphesiz ki annelerimizin bize kattığı güzellikleri bir güne sığdırmak mümkün değil ama bu özel günde özenle seçeceğimiz küçük bir hediye, onların bizim için ne kadar değerli olduğunu hissettirmek için şahane bir fırsat olabilir. Önemli olan, seçtiğimiz hediyeye sevgimizi katmak; tıpkı onların her lokmaya, her bakışa kattığı sevgi gibi. İşte birkaç sıcak öneri:

‘Anne kucağı’ gibi: Konforu eve taşıyacak hediyeler

Anne kucağının o benzersiz sıcaklığı, en zor zamanların bile en güzel ilacı değil mi? Ve evet aslında hiçbir hediye tam anlamıyla o sıcaklığı vermeye yetmez ama yine de biraz da olsa yaklaşabilir. Film keyfi için sıcacık ve yumuşacık bir battaniye, polar bir sabahlık, rahat terlikler, evin her köşesini anne sıcaklığına büründürecek ev tekstili ürünleri, yastıklar, kırlentler ve çok daha fazlası ile annelerinize bu Anneler Günü’nde huzur ve konforu hediye edebilirsiniz.

‘Anne eli değmiş’ gibi: Kişisel bakım ürünleri

Annelerimizin dokunduğu her yeri güzelleştirdiği aşikar… ‘Anne eli değmiş gibi’ dendiğinde her ne kadar lezzetli yemekler akıllara gelse de, bir atkının düğümünde, bir buklenin düzeltilmesinde de aynı özen var. Bazen son bir anne dokunuşu her şeyi bambaşka yapabilir. Annenizin kendisine de en az başkalarına gösterdiği kadar şefkatle ve özenle yaklaşması için kişisel bakım ürünlerinden şahane hediyeler seçebilirsiniz. Parfümler, cilt bakım ürünleri, saç şekillendiriciler, makyaj setleri ve çok daha fazlası bu özel günde annenizin yüzünde güller açtırabilir.

‘Annemin tarzı’ gibi: Zamansız, şık ve özel parçalar

Bazı parçalar vardır, bize hep annemizi hatırlatır. Onun yıllardır severek taşıdığı bir fular, özel günlerde takındığı bir broş ya da gençliğinden kalma bir ceket… Şimdi, o hatıraların yanına çok daha özellerini eklemenin tam zamanı. Zarif elbiseler, şık altın takılar, birbirinden güzel aksesuarlar, rahat ayakkabılar, yazlık kombinlerini tamamlayacak parçalar ve çok daha fazlası Anneler Günü’nde harika hediyelere dönüşebilir.

‘Anne sofrasından fırlamış’ gibi: Sofralara renk ve lezzet katan detaylar

Anne sofrası; her tabakta ayrı bir hikaye, her kasede ayrı bir emek ama hepsinde aynı lezzet. Kimi zaman dört gözle beklenen bayram sofralarının, kimi zaman okuldan eve dönüşte karşılayan leziz yemeklerin yıldızı annelerin sofralarını daha da güzelleştirecek, mutfakta geçirdikleri zamanları kolaylaştıracak pratik ve şık ürünler harika hediyeler olmaz mı? Şık yemek takımları, renkli masa örtüleri, kahve makineleri, mutfak robotları, airfryer’lar ve çok daha fazlası tek bir tık uzağınızda.

Pazarama’da ‘anne evi rahatlığında’ alışveriş

Annenize hissettirmek istediğiniz tüm bu duygular, bir hediyeye sığabilir mi? Belki tam olarak değil, ama Pazarama’da, onun kalbine dokunacak seçenekler sizi bekliyor.

Pazarama, binlerce ürün seçeneği, avantajlı fiyatlar, çok kanallı erişim imkanı ve güvenli ödeme alternatifleriyle size anne evi rahatlığında bir alışveriş deneyimi sunuyor. Bir hediye seçin, içine sevginizi katın ve annenize onu ne kadar çok sevdiğinizi bir kez daha gösterin. Aradığınız her şey Pazarama’da.

Ayrıca Anneler Günü’ne özel şahane kampanyalar da sizi bekliyor. Pazarama üzerinden yapacağınız 750 TL ve üzeri alışverişlerde geçerli “HEDIYE125” kupon kodu ile 125 TL indirim fırsatı yakalayabilir, eğer Pazarama Plus üyesi iseniz aynı tutardaki alışverişleriniz için “PLUS200” kupon kodunu kullanarak 200 TL’lik özel indirimden faydalanabilirsiniz. Hepsi ve daha fazlası için hemen tıklayın, tam anneme göre’ diyeceğiniz hediyeleri kaçırmayın.  Her şeyin en iyisini hak eden anneler için, bu Anneler Günü’nde sadece bir hediye değil, bir “teşekkür” armağan edin.

*Bu yazı Pazarama katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale
whatsapp