Birçok insanın yaşadığı ama nadiren tartışılan depersonalizasyon, insan zihnine ve psikolojisine dayanan ciddi bir psikolojik fenomen olarak karşımıza çıkıyor. Bu olgu, insanların sanki bir gerilim filminin içinde yaşıyormuş gibi hissetmesine yol açıyor. Bu durum, insan psikolojisi spektrumunda önemli bir yere sahip olup benlikle ilgili temel algıları fazlasıyla etkiliyor. Bu yazımızda, çoğu zaman sessizce maruz kalınan depersonalizasyonun tüm detaylarını sizler için kaleme aldık.
Depersonalizasyon nedir?
Depersonalizasyon, kişiliğin dışına çıkma hissiyatı yaratıyor. İnsanlar, bu his yüzünden sanki kendi bedenlerini ve ruhlarını dışarıdaki bir gözcü edasıyla izlediklerini düşünüyorlar. İnsanların benliklerini izleyen gözlemciler olduğunu düşündürten bu olgu, korkutucu, gerici ve rahatsız edici duyguların dışa vurumuna sebep oluyor.
Depersonalizasyonun bir süreç olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu süreç boyunca insanlar belirli aralıklarla ataklar geçiriyorlar. Bu ataklar esnasında sanki vücutlarının içinden çıkıp kendilerini seyrediyorlar. Bazı depersonalizasyon atakları birkaç saat sürebilirken bazı ataklar haftalar boyunca devam edebiliyor. Bir depersonalizasyon atağı geldiği zaman kişi genellikle bir rüya görüyormuş gibi hissediyor. Bu rahatsızlıktan muzdarip bazı insanlar ise bu ataklar esnasında bir rüyanın içinde yaşıyormuş gibi hissettiklerini vurguluyorlar.
Depersonalizasyon atakları esnasında insanlar inme geçirdiklerini veya herhangi bir beyin hasarı yaşadıklarını düşünebiliyorlar. Ayrıca, bu durum gerçeklik algısının kaybolmasına sebep olmuyor fakat aidiyet hissinin yok olmasına yol açıyor. Bir başka deyişle, insanlar ‘’Kim olduğumu ve nerede olduğumu biliyorum ama benliğimi hissetmiyorum.’’ düşüncesini geliştiriyorlar. Bunlarla birlikte, bu rahatsızlığın düşüncelere ve duygulara karşı yabancılaşmaya yol açtığını da vurgulamak istiyoruz. Benliği gözlemci ve asıl kişilik olarak ikiye ayıran depersonalizasyon, insanların diğer varlıkları sanki bir camın arkasındaymış gibi hissetmelerine de neden oluyor. Görme duyusuna zarar veren depersonalizasyon atakları, ses algısını da bozabiliyor. Son olarak, bu ataklar esnasında sarhoşluğa benzer bir hissiyatın da açığa çıktığını belirtmeliyiz.
Depersonalizasyonun nedenleri nelerdir?
Diğer psikolojik rahatsızlıklara benzer bir şekilde, depersonalizasyonun altında da genellikle çeşitli travmatik deneyimler yatıyor. Örneğin, çocukluk döneminde ebeveynlerinden şiddet görmüş veya herhangi bir trafik kazasına şahit olmuş bireyler bu bozukluğa sahip olabiliyor.
Travmalardan beslenen depersonalizasyon, diğer psikiyatrik sorunların uzantısı olarak da açığa çıkabiliyor. Genellikle ağır psikolojik rahatsızlıkların yol açabildiği bu durum, aşırı stres sonucunda da meydana gelebiliyor. Bu yüzden, insanların stres yönetimini etkili bir şekilde yürütmesi büyük bir önem taşıyor.
Alkol ve madde bağımlılığının da sebep olabildiği depersonalizasyonun belirtileri genellikle geç ergenlik döneminde hissediliyor. Çoğu insan, 25 yaşından önce bu rahatsızlığın semptomlarını fark ediyor. Kadın ve erkeklerde görülme riski eşit olan depersonalizasyon, insanların kendi dürtülerine karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olarak da tanımlanıyor. Herhangi bir travmatik deneyimi bulunan bireyler, bu travmalarla başa çıkmak için bir gözcü pozisyonuna bürünebiliyorlar.
Pek çok sağlıklı insanın da depersonalizasyona benzer bir durumla hayatı boyunca en az bir defa karşılaştığı belirtiliyor. İnsanların hem sosyal hem de gündelik hayatına ciddi bir zarar vermeyen bu durum, depersonalizasyon olarak ele alınmıyor. Sağlıklı insanların benliklerini çok kısa bir süre boyunca dışarıdan bir göz gibi incelemesi bir bozukluk olarak değerlendirilmiyor. Bu durumun düzenli ve kritik ataklara dönmesiyle depersonalizasyonun varlığından bahsediliyor.
Depersonalizasyon nasıl tedavi edilir?
Depersonalizasyon tedavisinde farklı yaklaşımlar benimseniyor. Bu yaklaşımlar sayesinde semptomlar hafifletiliyor ve insanların günlük yaşamdan kopmaması sağlanıyor.
Bu fenomenin tedavi sürecinde ilk olarak psikoterapi benimseniyor. Psikoterapi altında genellikle depersonalizasyona sahip bireylere bilişsel davranışçı terapi ve psikodinamik terapi uygun görülüyor. Bu yaklaşımlarla rahatsızlığa sebep olan duygusal deneyimler keşfediliyor ve olumsuz düşünce kalıpları tanınıyor.
Psikoterapiyle birlikte, bu bozukluk için ilaçlardan da yardım alınabiliyor. Rahatsızlığın belirtilerini hafifletmek için antidepresanlar, anksiyolitikler ve diğer psikoterapik ilaçlar reçete ediliyor.
Tedaviyi kişisel çabayla da desteklemek gerekiyor. Uzmanlar, depersonalizasyondan muzdarip bireylerin stresli durumlardan/olaylardan ellerinden geldiği kadar uzak durmalarını öneriyor. Ayrıca, diğer insanlarla bağlantı kurmak, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi rahatlatıcı aktiviteler yapmak, yeteri kadar uyumak, düzenli ve dengeli beslenmek ve düzenli spor yapmak da büyük bir önem taşıyor.
İlginizi çekebilir: Kendini bulma yolculuğu: İç dünyanıza yelken açmaya hazır mısınız?