Dengeli pozitiflik: Hayattaki Yin ve Yang’ın farkına varma sanatı
Norman Vincent Peale, 1952 yılında “The Power of Positive Thinking” (Olumlu Düşünmenin Gücü) isimli kitabı yayımladığından beri pozitif düşünce, kişisel gelişim kitaplarında işlenen en popüler konulardan biri olmuştur. Amerika’dan yayılan pozitif düşünce furyası adeta tüm dünyayı sarmış durumda. Bir psikolog olarak tabii ki pozitif düşüncenin psikolojimiz üzerindeki olumlu etkilerinin farkındayım, zaten yazılarımda da sık sık pozitif düşünce konusunu işliyorum. Ancak bazı insanların hem kendilerini, hem de etrafındakileri sürekli pozitif düşünmeye zorladıklarını gördüğüm için bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Pozitif düşünce, negatifi görmezden gelip sadece pozitife odaklanmak olarak algılandığında bu işte bir yanlışlık var demektir. Çünkü hayatta her şey zıttıyla mevcuttur. Gece gündüzle, siyah beyazla, pozitif de negatifle. O halde dengeli bir şekilde pozitif olmak hayattaki Yin ve Yang’ın farkına varmaktır. Pozitif düşünme, pozitif düşünürsek hayatımızdaki tüm problemlerin çözüleceğine inanmak demek de değildir. Pozitif düşünmek bize başımıza gelen olumsuz olaylarla daha kolay bir şekilde başa çıkma gücü verebilir. Ancak sırf pozitif düşünüyoruz diye hayatımızdaki her şeyin yolunda gideceğine inanmak hayalperestlikten başka bir şey değildir.
Kendimizi de etrafımızdaki insanları da sürekli olarak pozitif olmaya zorlamak sinir bozucu bir hal alabilir. Bizi duygularının derinliğine inmekten korkan insanlar haline dönüştürebilir. Ya da duygusal yaralarımızı görmezden gelip kendimizi pozitif düşünmeye zorlayarak örtbas etmeye çalışmak, psikolojimizi bozabilir. Oysa duygularımız görülmek ve anlaşılmak isterler.
Biz 7/24 mutlu olmak ve pozitif düşünmek için programlanmış androidler değil, her türlü duyguya sahip kanlı canlı insanlarız. Kendimizi kimi zaman iyi hissedeceğiz, kimi zaman üzgün ya da endişeli. Hayatın her alanında olduğu gibi pozitif düşünme konusunda da denge önemli bir unsurdur. Bizim her duygumuz bize bir şey anlatmaya çalışır. İnsana ait duyguları incelerseniz, bazı duygularımızın aslında insan denilen muhteşem organizmayı korumaya yönelik olduğunu görürsünüz. Örneğin korku duygusunu ele alalım. Bir doğal afet esnasında korku duymamız bizi harekete geçiren itici bir güç haline dönüşüp hayatta kalmamıza yardımcı olabilir. Yani tıpkı korku örneğinde gördüğümüz gibi negatif duygularımız da bize hayatımızda yolunda gitmeyen şeyleri gösteriyor olabilir.
Dozunda endişe de kimi zaman bize yardımcı olan duygulardan biridir. Diyelim bir kadın göğsündeki bir şişlik yüzünden endişelenip doktora gitti. Ve bu sayede hastalığı erken teşhis edildi. İşte böyle bir durumda endişe duygusu kişinin yaşam kalitesini artıran bir rol oynamıştır. Eğer örneğimizdeki kadın son yıllarda sık sık karşımıza çıkan ve pek de gerçekçi olmayan “pozitif düşün, hayatına pozitif durumları çek” furyasına kapılsaydı, belki de göğsündeki şişliği umursamayacak, kendini pozitif düşünmeye zorlayacak ve doktora zamanında gitmeyecekti. 2006 yılında yapılan bir araştırma meme kanseri için endişelenen kadınların mamografi randevularına daha sadık kaldıklarını ortaya çıkarmıştır (Hay ve ark. 2006).
Her duygunun aşırısı zararlıdır. Dozunda endişe bize bazen yarar sağlayabilir, ama bir konu hakkında durmadan endişelenmek psikolojimizi olumsuz şekilde etkileyebilir. Yine aynı şekilde kendimizi her an, her saniye pozitif olmaya zorlamak da psikolojimizi olumsuz yönde etkileyebilir. Elbette ki pozitif olmak hayatla başa çıkmamızda işe yarayabilir.
Ancak sırf pozitif düşünüyoruz diye hayatta her şeyin bizim istediğimiz şekilde olacağını düşünmek de bize zarar verebilir. Bazen ne kadar pozitif düşünürsek düşünelim her şey iyi olmayacaktır. Bu karamsar olmak değil, gerçekçi olmaktır. Aşırı derecede pesimist insanlar hayatı sadece siyah olarak görürler. Aşırı derecede optimist insanlara göreyse hayat, çocukluğumuzun pamuk şekerleri gibi sadece pespembedir. Oysa hayatta her renk ve o renklerin tonları vardır.
Gelin gerçekçi bir pozitiflik içinde olalım. Bardağın dolu tarafını görelim görmesine ama kendimizi durmadan pozitif düşünmeye de zorlamayalım. Hayat önümüze bir problem çıkardığında pozitif düşünerek problemi çözmenin yollarını arayalım, ama bunu yaparken sırf pozitif düşündük diye problemimizin çözüleceğine körü körüne inanmayalım. Negatif duygularımıza kulak verirken de denge unsurunu göz ardı etmeyelim ve negatif duygularımızın esiri olmayalım. Size hayata gerçekçi gözlerle bakarak pozitife odaklandığınız, ancak bunun yanı sıra içinizde zaman zaman beliren negatifliği de kabul ettiğiniz, dengeli ve harika günler diliyorum.
2021 yılını “Kendini Sevme ve Hayatı Güzelleştirme Yılı” ilan ettim. Her hafta @ranakutvan kullanıcı isimli Instagram hesabımdan bu konuyla ilgili psikoloji ödevleri paylaşıyorum. Hadi hep beraber kendimizi sevmeye ve dünyayı güzelleştirmeye. Bu arada sizlere bir eğitim haberim var. Zoom üzerinden birebir görüşmeler şeklinde ilerleyen üç haftalık “Öz Sevgi” eğitimimle ilgileniyorsanız bilgi için [email protected] adresine yazabilirsiniz.
Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.
Kaynaklar:
Hay, J. L., McCaul, K. D., & Magnan, R. E. (2006). Does worry about breast cancer predict screening behaviors? A meta-analysis of the prospective evidence. Prev Med ; 42: 401–408.
İlginizi çekebilir: Duygularınızla birlikte oturmak: Duygularınızı duyabilmeniz için 5 öneri