İnsanın komplike yapısını anlamak her zaman en merak ettiğim konu oldu. Üniversite tercihimde, meslek seçimimde, arkadaş seçimimde hep merak ettiğim, tanımak ve öğrenmek istediğim şeylere yöneldim. Bunu bilinçli olduğum kadar bilinç dışı süreçlerimin de etkisi olduğunu biliyorum. Kağıt üzerinde kolay olan ama bir hayli çaba gerektiren bir konu insanı anlamak ve bir bütün olarak kabul etmek. Hayatta pek çok farklı parça ile bütünü bulmaya çalışırken yolda karşılaştığımız zorluklarla, engellerle mücadelemiz de sürüyor. Fark ettiğimiz ve değiştirebileceğimiz ne çok şey var, yaş aldıkça daha çok görüyorum. Hep başkalarına iyi olmak için dünyaya geldiğini düşünen ben, bu yıl kendime de daha fazla katkı sunacak bir yolculuğa girdim. Hep uzak kalmak istediğim hatta gerçekten eleştirdiğim bir alana, koçluğa çok da beğendiğim bir okulla yola çıktım. Hatta ilk ufak denemelerime de Amerikalı bir arkadaşıma destek vererek başladım.
Neden karşı olduğumu kısaca özetlersem; uzmanlık benim için çok önemli, uzmanlığı olan insanlara saygım sonsuz ve onlardan öğrenmek de eşsiz. 2013’te mezun olduğumdan bu yana çok fazla koçluk alanına yönelen, bu işi sadece koç unvanını sahip olurum diye yapan, üstelik işin etik kısımlarını görmezden gelen (birebir saatlerini doldurmak için verdiği eğitimleri bile kayıt altına alan, vb) kişiler gördüm. Etik gelmedi başta, genellemeler yapmama sebep olacak sayısız örneğin böyle olması beni bu işi çok iyi yapan insanlara karşı da ön yargılı hale getirdi; fakat zamanla işim gereği de çok fazla ekip yöneticisinin koçluk yolculuğunda aldığı faydayı gördüm. Kaliteli ve işine tutkuyla bağlı örnekler beni bu işin iyi yapıldığında nasıl dönüştürücü olduğuna ikna etti, ikna oldum.
Psikoterapi ile kıyaslanamayacak bir alan aslında koçluk. Piyasada da çok farklı şekillerde var olan bir konu ama ben de birkaç başlıkta yorumlamak istedim bu konuyu. Özellikle terapistlerin uzun soluklu bir akademik deneyimi ve teori bilgisi var ki bu eğitim çok kıymetli, hiçbir koçluk eğitiminin bunun yerini alması mümkün değil. O sebeple koçların psikoterapiye dair bir çalışma yapmasını da bekleyemeyiz (eğer öncesinde ayrıca psikoloji üzerine lisans ve ötesinde uzmanlaşacağı bir yüksek lisans eğitimi yoksa). Her ikisinde de eğitim kadar deneyim çok kritik. Yine her ikisinde de bence benzeşen ve eşsiz olan fırsat; karşımızdaki kişiye gerçekten ona düşündürecek hislerini cümlelere dökecek alan sunduğunuzda her şeyin nasıl değişebildiğini fark etmek. Her ikisinde kişinin tüm hayatına etki edecek konular konuşulabilir.
Öte yandan terapide iyileştiren bir yan varken koçlukta gelişim ve ifade edemediğin duyguları ifade etme fırsatı var. Terapi her zaman duygusal malzeme ile çalışırken, koçlukta bu zaman zaman olabilir. Terapi bir tanı ile başlar, koçluk ise bir figür bulmakla. Terapide olumsuz inanışlar, düşük özgüven gibi konuların oluşumu sebepleriyle incelenirken koçlukta bunları aşacak aksiyonlar ve davranışlar araştırılır, sebebin detaylarında vakit geçirecek bilgi birikim de terapistin uzmanlığındadır. Terapide sorunun kaynağı araştırılır ama koçlukta hislerin nedeni daha ön plandadır. Bence her ikisinde de konular ne olursa olursa olsun fark edip odaklanıp beyinden kalbe doğru yolculuğa çıkınca inanılmaz bir dönüşüm yaşama ve yaşatma şansınız var.
Hem psikoloji eğitimlerim hem koçluktan öğrendiğim ve aslında herkesin basit adımlarla başlayabileceği bazı önerilerim de var. Gözlemsel farkındalık, sizinle iletişimdeki kişinin ne deneyimlediğini hissedebilmek ilişkilere çok olumlu etki ediyor. Buna sezgilerinizi de eklediğinizde işte, evde, belki de sokakta tanımadığınız kişiler de bile fark yaratabileceğimize inanıyorum. Niyet hayatta çok önemli, birine yardımcı olmak istediğimizde empati ile sürekli kendi örneklerimizden gitmek bir zamana kadar iyi sandığım bir şeydi, onun yerine bu süreçte de öğrendiğin sadece deneyimlediğim ortak duyguyu paylaşıp onun daha da fazla paylaşmasına izin vermeyi koydum ki bunu da herkes yapabilir.
Duygusal zeka bu işin bence en kritik yanlarından biri, kendi duygularımızı fark edip anlayıp yönetebilirsek bir başkasını da daha iyi anlamamız mümkün. Bunu da yine kendimizle çalışarak hepimiz kazanabiliriz. Duygularımızın merkezindeki amigdalanın fiziksel bir tehdit yokken de varmış gibi algılaması (amygdala hijack) birçok zaman strese panikle ve korkuyla yaklaşmamıza sebep oluyor. Bu tür riskleri minimize edecek, duyguların kontrolünü elinize alacak pratikler, meditasyon çalışmaları ve kendinizi yeterince dinleyerek, dinlenerek berrak bir zihne sahip olmak da bu işlerin içinde olsun olmasın herkesin kendisine yapacağı büyük bir yatırım.
Bu süreçten de öğrendiğim deneyime güvenmek, olumsuz ön yargıları kırmak ve iyi niyetle anlamak için dinlemek çok kritik, hepsinden önemlisi aksiyona geçirecek farkındalıklar kazandığımızda hayatın bugünden daha farklı olabileceği. İhtiyaçlarımızı karşılık bulduğu, kendi potansiyelimizi dışarı çıkarabildiğimiz ve her anından keyif aldığınız bir yaşam diliyorum hepimize 🙂
İlginizi çekebilir: Dip’ten çıkmak ve yeni niyetler üzerine