Ne zamandır yaşadığım yeri değiştirmek istiyordum ancak aylardır bir adım atmıyor, “herhalde henüz vakti değil” diyerek geçiştiriyordum… Aslında ev aylardır taşınılacakmış havasında, eşyalar ortalıkta evden çıkmayı bekler gibiyken, ben hem bu durumdan rahatsız olup hem de harekete geçmek için neyi bekliyordum bilmiyorum.
Fazla kilosundan şikayet edip, her Pazartesi diyete başlayacağım deyip bir türlü başlayamamak gibi, adım atmamak ama şikayet edip durmak… Sonunda beklediğim itici güç bir şekilde oldu ve süreç gerçekleşti. Yeni eve doğru çalışmalar başladı. Aslında bu basit taşınma hikayesi bile farkındalık adına ne güzel bir öğreti olabiliyor…
İçinde bulunduğun durumla kavgalı olmak, çatışmak yerine durumu kabul etmek, kabullenişten doğan cesaret ve cesaretin getirdiği değişim insanı nasıl da canlı tutuyor.
Çoğunlukla itici bir güç olmadan yerimizden kımıldamayı pek göze almıyoruz. Ancak itici güç dediğimiz şey dışarıdan gelecek herhangi bir şeyi beklemekse, kendisini gerçekleştirme yolunda olan kişi için vakit kaybından başka bir şey olmuyor çoğunlukla… Bu gücün kaynağı içimizdeyken, dışarıdan gelecek herhangi bir motivasyonu beklemeye gerek var mı?
İçindeki bu güç, hayatı, bedenini, etrafını, yaşadığın yeri önce kabullenmeyi sonra da gerekli olduğu şekilde değiştirebilecek cesareti veriyor.
İçinde bulunduğun durumla kavgalı olmak, çatışmak yerine durumu kabul etmek, kabullenişten doğan cesaret ve cesaretin getirdiği değişim insanı nasıl da canlı tutuyor
Fiziksel bedende de durum aynen böyle… Öncelikle sahip olduğun bedeni kabullenmekle başlıyor her şey. Zayıf, kilolu, güçlü ya da güçsüz bir bedene sahip olabilirsin. O kıyafet için boyun uzun ya da kısa kalabilir. Daha iyisi için, değiştirmek istediğin ne ise önce onu sevgi ile kabullenmek gerekiyor. Samimiyetle içten kabullenişin ardından gelen cesaret ve güvenle, ilerleme ve değişim kaçınılmaz oluyor.
Birlikte çalıştığım kişilerde ve kendimde gözlemlediğim şu ki, herhangi bir hedef, hareket, poz ya da asana çalışmasında, uygulama sürecinde geçtiğin her aşamayı henüz tam olarak yapamadığın için kendinle kavga etmeden, şikayet etmeden, olduğu haliyle kabul ederek çalışmayı ilerletmek, çok daha verimli ve şifalı oluyor… Ve değişimde işte bu aşamadan sonra başlıyor…
Amerikalı psikolog Carl Rogers’ın dediği gibi:
“En ilginç ikilem, ancak kendimi olduğum gibi kabul ettikten sonra değişebilmemdir.”
İlginizi çekebilir: Değişimi durduramayız ama ona yön verebiliriz