Geçenlerde, bir market alışverişi sırasında kasada beklerken, ödeme yapmaya çalışan bir adamın serzenişine denk geldim. Yapmış olduğu alışverişi nakit ödeme ile tamamlayacaktı ve sadece 25 kuruş eksik kalıyordu. Şöyle dedi: “Ah, demin yere 25 kuruş düşürdüm ve “Ne de olsa 25 kuruş, bir işime yaramaz, almasam da olur diye bıraktım, yürümeye devam ettim. Oysa şimdi o 25 kuruş tüm alışverişimi ödememi kolaylaştıracaktı.”
Bu minicik olay bana hayatımızdaki insanlara, sahip olduklarımıza bakışımızın tam da böyle olduğunu düşündürttü. Ve artık bu durum benim için sadece basit bir eksik kalmış 25 kuruş konusu olmaktan anında çıkmış, hemen penceremi ilişkilerimizde ve hayatımızda sahip olduklarımıza veya olamadıklarımıza karşı geliştirdiğimiz davranışlarımıza yöneltmişti.
Çoğunlukla yanı başımızda bize yoldaşlık etmek isteyen, her sıkıntımızda, sevincimizde yanımızda olan insanlara kıymet vermez, hatta bazen ve maalesef onları “kolay harcarız.” Düşündüm, epeyce. Hayatın dengesi bunun üzerine mi kuruluydu? Ya da hayatımızda yanımızda olmaya ant içmiş, her an desteğe hazır, sevgisini cömertçe bize sunan onca insana bir nevi vefasızlık etmek, onların tüm bu çabasını görmezden gelmek biz insanların doğası gereği miydi? Tabii ki bu tip genellemeler yapmak doğru değil. Herkes aynı değil, biliyorum. Kadir kıymet bilen, birine hak ettiğine inandığı değeri veren pek çok gönlü güzel insan da var.
Ancak ben, günlük hayatın koşturmacasında, hayatımıza bazen küçük, bazen büyük dokunuşlarla ivme katan fakat kolaylıkla görmezden gelebildiğimiz değerlilerimize dikkatleri çekmek istedim.
Gerçekten elimizdekilerin kıymetini onları kaybetmeden bilmemiz bence bu hayatta sahip olacağımız en değerli özellik. Bunun için de sanırım şükretmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Şükürü, teşekkürü hayat akışımızda su içmek kadar önemli buluyorum. Unutuyoruz yoksa, hep olmayana odaklanıyor, hep “neden dahası yok” diye yakınıyoruz.
İşte ben bunun olmaması için, kendime bir şükür defteri oluşturdum. Her akşam, yatmadan, o gün için şükrettiğim her şeyi not ediyorum. Ve yazınca anladım ki, o kadar çok şey varmış ki şükredeceğim, içimin huzurla dolmasına sebep oldu. Bazen tek bir şey olur o gün için sizin şükür sebebiniz, bazen de onlarcası. Kaldı ki her sabah sağlıkla içimize çekeceğimiz bir nefes bile başlı başına bir şükür sebebi. İşte bu nedenle de, mühim olan görebilmek ve bunu fark edebilmek. Bizler, elimizde olanlara bir dönüp baksak, hayatımızın bize bahşedilen onca güzellikle dolu olduğunu göreceğiz.
Biraz dursak ve düşünsek, 25 kuruş için bile şükretmiş olsaydı o adam, sizce de yerden almak için tenezzül etmez miydi? Düşünüyorum da neden kıymetsizleştiririz ki sahip olduklarımızı? Onlara sahip olmak için “yeterince” mücadele etmediğimiz veya bizim kafamızdaki “değerli” kategorisine giremediği için mi tüm bu değer düşüklüğü veya yok saymalarımız. İlla bir şey için çok büyük bedeller mi ödememiz gerek o şeyin değerli olması için? Mesela cepten düşen daha büyük bir rakam olsaydı, onu düşer düşmez yerden alır yola devam ederdi değil mi? Ama belki de işin sırrı o büyük değerde değil, asıl küçük değerdeydi. Hayatımızda bize asıl iyi gelecek şey her zaman pahada ağır şeylerde olamaz değil mi?
Umarım benim de kendime aldığım bu kıssadan hisse ile, sizler de hayatınızda cebinizden düşürdüğünüz “25 kuruşların” kıymetini “cebinizden düşmeden” anlar ya da düşürseniz bile yeniden elde etmek için hak ettiği mücadeleyi verirsiniz. Kim bilir?
İlginizi çekebilir: Yalnız yaşamak insanı bencilleştirir mi: Öncelik sende mi, arkadaşlarında mı?