X

De-influencing nedir: Tüketim çılgınlığının içerisinde bilinçli tüketici olmak

‘Influencer’lar artık hepimiz için tanıdık bir kavram. Hepimiz sosyal medya aracılığı ile ‘influence’ ediliyoruz; yani bir şeyleri satın almak, uygulamak, takip etmek konusunda fenomenlerden, ünlü isimlerden, ‘influencer’lardan etkileniyoruz. Peki benzer bir şekilde ‘de-influence’ edilebilir miyiz? Yani bir şeyi yapmamak, satın almamak, kullanmamak konusunda da birilerinden etkilenebilir miyiz? Evet… Bir mekana gitmemek, bir menüyü denememek, bir markayı satın almamak, bir ürünü kullanmamak, kısacası yap-ma-mak için influence edilebiliriz. Sosyal medyanın en son akımlarından biri; ‘de-influencing’. İçinde bulunduğumuz tüketim çılgınlığını göz önünde bulundurduğumuzda bu kavram daha da önemli bir hal alıyor. Gelin, ‘de-influencing’ nedir yakından bakalım:

‘De-influencing’ nedir, nasıl fayda sağlayabilir?

En son ne zaman bir influencer’dan etkilenip bir ürün satın aldığınızı ya da bir mekana gittiğinizi düşünün… Muhtemelen üzerinden çok uzun bir süre geçmemiştir. Ya da bu etkilenişinizin ne kadar sık olduğunu bir hatırlayın… Sosyal medya kullanımı bu denli hızlı arttıkça, alışveriş alışkanlıklarımız da son yıllarda büyük ölçüde değişti. Sosyal medya hesaplarımızdan takip ettiğimiz, çok fazla takipçisi olan kişilerin kararlarımızı nasıl etkilediğini görmek artık çok kolay. Öyle ki, bu konuda yapılan pek çok araştırma da var. Sprout Social’ın raporu, TikTok kullanıcılarının %55’inin sosyal medyada önerilen bir markayı gördükten sonra onu satın aldığını gösteriyor. Yani, insanların yarısından fazlası sosyal medya sayesinde ‘influence’ ediliyor ve bir şeyler satın alıyor.

Ancak, dönem değişiyor… Artık sadece ‘influencer’lar yok, bir de ‘de-influencer’lar var. Yani bir şeyi satın almamak üzerine paylaşım yapan kimseler. Ve onların bu yaptıklarından doğan ‘de-influencing’ kavramı. Aslında adından da anlaşılacağı üzere, de-influencing, etkilemeyi azaltma ile ilgili. Yani, sosyal medya kullanıcılarının, takipçilerine neleri satın almamalarını, hangi markalardan uzak durmaları gerektiğini söyledikleri bir akım. Bu konuda, influencerlar, gerçekçi ve sert eleştirilerde bulunabiliyor ya da abartılmaya değmeyen ürünleri paylaşabiliyorlar. Amaç ise, insanları bilinçli tüketime teşvik etme. Yani, gereksiz ve bilinçsizce yapılan satın almaları azaltmak ve aşırı tüketimi mümkün olduğunca sınırlamak.

Peki, ‘de-influence’ edilmemiz, yani bir şeyleri satın almama konusunda teşvik edilmemiz, yaşamlarımıza nasıl katkı sağlayabilir? Bir düşünelim… Hiç hesapta olmayan bir harcama yaptığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Tam aylık gelir-gider dengesini kurmuşken, ayın başında ihtiyaçlarınızı karşılayıp, hatta birikim için de bir bütçe ayırmışken, bir sonraki ayı daha rahat bir şekilde geçirecekken, ayın son günlerinde sosyal medyada gördüğünüz ve o ‘çok’ övülen, herkesin konuştuğu ürünü satın aldığınız zaman, harcama dengeniz bozulduğunda ne olur? Muhtemelen ilk başta o herkesin dilindeki ürünü aldığınız için heyecan duyarsınız, ancak kısa bir süre sonra -hele ki anlatıldığı kadar iyi çıkmadığını fark ettiğinizde- ‘keşke almasaydım’ demeye başlarsınız. Ya da en azından tüh ya almasam da olurmuş diye hayıflanırsınız. Bir sonraki ay için yaptığınız bütçe planının bozulmuş olması da ekstradan canınızı sıkar… Kısacası, plansız harcamalar, kaygı ve olumsuz düşüncelere neden olabileceği için zihin sağlığınızı tehdit edebilir. Bu durum çok aşırı harcamaları içeriyor ve sık sık tekrarlanıyorsa, durum daha kötü bir hal de alabilir. Sosyal medyada herkes tarafından övülüyor diye aldığınız ama ihtiyacınız olmayan ya da size iyi gelmeyen şeylerin, evinizde gereksiz yer kaplayan kalabalıklara dönüşmesi de an meselesi.

Biraz daha geniş açıdan ele alacak olursak; bu tür gereksiz satın alımlar, yalnızca bireysel anlamda sizi etkilemekle kalmayacak çevreye de ciddi zarar verecek. Bir ürünün kutulanıp, poşetlenip, size kargolanması, onun size ulaşana kadar geçirdiği zaman, paketi açtıktan sonra oluşan atıklar… Kısacası, neden olduğu karbon ayak izi ve çöpte biten yolculuğu, ‘influence’ edilerek satın aldığınız o ürünün çevreye olan kümülatif zararını anlatıyor… Peki, tüm bunlara değer mi?

Gerçekten ihtiyacınız yoksa, sırf birileri onun hakkında çok konuşuyor diye, o ürünü alıp çevreye, bütçenize ve zihin sağlığınıza zarar vermeye değer mi? İşte tam da bu sebeple ‘de-influence’ oldukça önemli bir akım. Herkesin öve öve bitiremediği bir ürünü, bir markayı, bir eşyayı, birisi daha gerçekçi bir şekilde ele alsa ve ‘bu kadar para harcanmaya değmeyecek’ bir şey olduğunu söylese, ondan etkilenmez miyiz? En azından bir durup düşünmeye, ürünü biraz daha araştırmaya karar veririz, öyle değil mi? Ya da her popüler ürün için bu yaklaşımı benimsediğimizde, alacağımız 3 ürün varsa, belki birinden vazgeçebiliriz -ki bu da iyi bir başlangıç olur.- Dolayısıyla ‘de-influeincing’in önemini yadsımamalıyız.

‘De-influencing’ ile ilgili dikkat edilmesi gerekenler

De-influeincingin önemini görmezden gelmemeliyiz, ancak bazı hususlarda da dikkatli davranmamız gerektiğini unutmamalıyız. Şöyle ki, yapılan de-influencing’in, aslında rakip marka için bir influence etme stratejisi olup olmadığını iyi analiz etmemeliyiz. Yani, takip ettiğiniz sosyal medya kullanıcısı, ‘bunu almayın’ derken bir yandan da ‘şunu alın’ diyor mu demiyor mu, buna bakın. Ya da bu konuda ne kadar güvenilir, gerçekten doğruları mı paylaşıyor yoksa rakip markalar ile mi bir iş-birliği içinde? Ne yazık ki bazı çok takipçili fenomenler, başta güvenilir görünmek için ‘de-influencing’ yaparken, sonrasında yine ‘influence’ etmek için çalışıyor olabilir.

Bunlar kimseye güvenmeyin, kimsenin dediği ürünü satın almayın demek değil elbette ki, ancak biraz daha bilinçli hareket etmeniz ve gerçekten bir şeyi satın almadan önce iyice araştırıp, duyduklarınızı, gördüklerinizi analiz etmeniz için bir çağrı. Dolayısıyla özellikle popüler ürünlerin tüketim çılgınlığına dahil olmadan önce, gerçekten ihtiyacınız var mı, size uygun mu, hangi kullanıcılar bu ürün hakkında neler diyor, parasına değer mi, daha iyi bir alternatifi var mı vb. sorular üzerine düşünebilirsiniz. Önemli olan, bilinçli bir tüketici olabilmeyi başarabilmek ve bu tüketim çılgınlığında satın alma alışkanlıklarımızı iyileştirebilmek.

Sosyal medyanın etkisinde bilinçli tüketici olmak

Sosyal medyada zaman geçirirken kendinizi sonsuz bir satın alma girdabına sokmamak için bazı konuları göz önünde bulundurabilir, daha bilinçli bir tüketici olarak bütçenizi ve doğayı koruyabilirsiniz:

1. Trendlerin farkında olun

Eğer, takip ettiğiniz tüm influencerlar, hatta takip etmedikleriniz bile, kısacası tüm sosyal medya alemi belli başlı ürünleri tanıtıyor, sürekli onlar hakkında konuşuyor ve onları övüyorsa, bunlar muhtemelen bir iş birliğinin sonucu ve sosyal medya pazarlamasıdır. Dolayısıyla, o ürünü almadan önce bir kez daha düşünmenizde fayda var. Birkaç gün sonra reklamlar sona erdiğinde kimse o ürünü konuşmuyor olabilir ve siz o akıma kapılmayıp almadığınız için sonradan memnun olabilirsiniz. Bu nedenle trendlerin farkında olmanızda fayda var.

2. Satın almadan önce duraklayın

Sosyal medyada bir ürünü gördünüz ve almak istiyorsunuz. Örneğin, rahatlatıcı uyku spreyi, ihtiyacınız da var, çünkü rahat uykuya almayı arzu ediyorsunuz. Ürünü sepete eklemeden önce bir durup düşünün; onun yerine ne yapabilirsiniz? Sizi rahat bir uykuya hazırlayacak, para vererek satın almanıza gerek olmayan bir şeyler yok mu? Mesela günlük yazmak, yoga hareketleri ile bedeninizi rahatlatmak ya da meditasyon yaparak zihninizi olumsuz düşüncelerden uzaklaştırmak… Önce bunları denemek isteyebilirsiniz. Benzer bir yaklaşımı farklı ürünler için de deneyebilirsiniz. Sosyal medyanın bir anlık etkisine kapılıp ürünü satın almadan önce duraklamayı alışkanlık haline getirirseniz hem bütçenizi hem de doğayı koruyabilirsiniz.

3. ‘Satın almadıklarım’ listesi yapın

Hani hep yapılacaklar listesi ya da alışveriş listesi gibi listeler yapıyoruz ya, gelin bu kez de ‘satın almadıklarım’ listesi yapmayı deneyin. Sosyal medyada etkisi altında kaldığınız ama gerçekten ihtiyacınız olup olmadığına, size uygun olup olmadığına karar veremediğiniz ve sonuç olarak o an satın almadığınız ürünlerin bir listesini tutun. Bir hafta ya da bir ay sonra listeyi gözden geçirin, sosyal medya akımları geçmiş olsa da eğer içinde hala almayı düşündükleriniz varsa, gerçekten size hitap eden bir ürün olabilir. Hiçbirini almayı artık istemiyorsanız da cebinizde kalan parayı hesaplayabilir ve ne kadar para biriktirebildiğinizi görerek motive olabilirsiniz.

4. ‘De-influencerlar’ı keşfedin

Şüphesiz ki influencerları bulmak çok kolay, sosyal medya hesaplarınızda kolayca önünüze takipçisi olan fenomenler çıkabilir, ancak ‘de-influencerlar’ için yani sizi bir şeyi satın almaya değil de almamaya teşvik eden hesapları bulmak için biraz çaba harcamanız gerekebilir. Farklı hesapları inceleyebilir, #deinfluence ya da #deinfluencing etiketlerini takip edebilir, çevre dostu alışkanlıkları benimseyen ve yaygınlaştırmaya çalışan kişilerin paylaşımlarına göz atabilirsiniz. Bu sayede sosyal medya hesaplarınızda zaman geçirirken daha bilinçli tüketim yapmak için ihtiyacınız olan ilhamı keşfedebilirsiniz.

5. İhtiyaçlarınızı ve satın almayı düşündüğünüz ürünün detaylarını değerlendirin

Gördüğünüz bir ürünü satın almadan önce gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını düşünün. Size, yaşam tarzınıza, alışkanlıklarınıza, bütçenize uyuyor mu, daha uygun fiyatlı ve daha çevre dostu bir alternatifi var mı, sırf indirimde ya da herkeste var diye mi almak istiyorsunuz yoksa gerçekten uzun süre kullanacağınız, ihtiyacınıza karşılık gelen bir ürün mü, tüm bu soruları düşünün. Ürünün içindekilere, üretildiği malzemeye, örneğin bir tekstil ürünü ise hem cildinize hem de doğaya dost olup olmadığına göz atın, etiket okumayı, içindekiler kısmını incelemeyi alışkanlık haline getirin.

6. “Black friday” ve “Kasım” ayında güçlü kalın

Malumunuz 11.11 gelmek üzere… Kasım ayı, ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde alışveriş zamanı olarak biliniyor. Hatta, ‘alışveriş çılgınlığı’ zamanı demek daha doğru olabilir. Aslında ilk olarak yıllar önce Amerika’da, Şükran Günü’nden (Thanksgiving) sonraki Cuma gününde mağazaların indirim yapması ile başlamış ‘Black Friday’, Türkçesi ile ‘Kara Cuma’ geleneksel Noel alışverişinin de başlangıç sezonunun açıldığını göstermek için bir gelenek haline gelmiş. ABD’de birçok mağaza uygun fiyatlarla, büyük indirimlerle ellerindeki ürünleri satmak için adeta yarışa girmiş. Ancak yıllar içerisinde diğer ülkelerde Black Friday uygulamasına başlamış ve bu gelenek yalnızca Amerika’nın dışına da taşmış. Ülkemizde de son yıllarda oldukça popüler bir dönem haline gelen Kara Cuma, sadece bir günle sınırlı kalmayıp Kasım ayını komple ele geçirdi. Bu nedenledir ki Kasım ayı, başta sosyal medya mecralarından başlamak üzere tüm platformlarda ve fiziki yerlerde de (AVM’ler, dükkanlar, mağazalar, marketler vb.) indirimlerle geçiyor. Bu indirimlerin bir kısmı, ‘gerçek’ indirimler olsa da bir kısmı ‘sahte’ indirimleri -yani önce fiyatların artırılıp, sonra artan fiyatların düşürülmesini- içerebiliyor. Ancak, indirimlerin gerçek ya da sahte olması pek fark etmiyor, çünkü bu alışveriş ayı herkesi bir şekilde etkisi altına alabiliyor ve çoğu insan aslında ihtiyacı olmayan şeyleri bu ayda satın alabiliyor.

Etrafınızda sürekli indirim tabelalarını görmeniz, her mecrada karşınıza indirim haberlerinin çıkması, sizi de farkında olmadan ihtiyacınız olmayan ürünleri satın almaya yönlendirebilir. Dolayısıyla, bu sürecin farkında olmanız ve hem Kara Cuma’nın hem de Kasım ayı boyunca süren indirimlerin, gerçekten ihtiyacınız olan ürünlerde olup olmadığını analiz etmelisiniz. Sırf indirimde diye, reklamı yapılıyor diye, başkalarında var diye ya da çok popüler diye yeni ürünler satın almayın. Böylesi gereksiz harcamaların, bütçenize, çevreye, zihin sağlığınıza vereceği zararı düşünün. İhtiyaçlarınızı, bütçenizi ve doğanın iyiliğini düşünerek satın alma alışkanlıklarınızı iyileştirebilirsiniz.

Sonuç olarak, bütçenizi önceliklendirerek, daha çevreci ve doğa dostu yaklaşımlar için daha az tüketmeyi, satın almayı benimseyerek, sosyal medya karşınıza çıkan güzellemeleri, süzgecinizden geçirerek ve bir ürünü almadan önce yeterince araştırma yaparak sosyal medyanın tüketim çılgınlığında bilinçli bir tüketici olabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Doğaya dost alışkanlıklar kazanmanıza engel olabilen sürdürülebilirlik mitleri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale