X

Dans etmek: Günlük rutinimize ekleyebileceğimiz bir aktivite

Kendimi bildim bileli dans etmeyi çok sevmişimdir. “Bu konuda iddialıyım” demek değil tabii bu ya da “İyi figürlerim var.” Ama ben seviyorum işte. “Kim ne der, aman baktılar mı?” diye düşünmediğim ender konulardan olabilir hatta dans etmek benim için.

Çocukluğumuzda hangimiz elimize tarak alıp masaya çıkıp dans eşliğinde şarkılar söylemedi ki? Biz kız çocukları için buna “nedense” annelerinin ayaklarına bilmem kaç numara büyük gelen ayakkabılarını giymek ve takıp takıştırmak da dahildi elbette. Sonraları lisede, üniversite yıllarında… Belli bir süre dans etmeden geçse de, yakın arkadaş grupları arasında sevilen şarkılar eşliğinde çılgın danslar hayatımda özel bir yere sahip olmuştur hep.

Bir süredir dans etmiyordum, hatta Aralık ayındaki doğum günümden sonra geçen haftaya kadar dans etmemiştim hiç. Aklıma da gelmemişti açıkçası. Sonra ne mi oldu? Geçen hafta neredeyse iki günde bir dinlediğim sevdiğim bir şarkı çalmaya başladı ve ansızın dans etmeye başladım. Dansım geldi derler ya hani, tam da o oldu işte. Halbuki az önce de belirttiğim gibi iki, bilemediniz üç günde bir dinlediğim bir şarkıydı çalan ve onca zaman aklıma gelmemişti durduk yere dans etmek.

Birkaç arkadaş bende bir araya gelmiştik. Bir süre sonra arkadaşlarım ayrılıyorlardı ve duramadım, onları dans eşliğinde yolculadım. Gittiler ve hemen arkasından tesadüfen çok çok çok sevdiğim bir şarkı başladı çalmaya, yalnız olmanın da verdiği rahatlıkla, aynı eski günlerdeki gibi dans ettim çılgınca. Nasıl mutluluk doldu içime inanır mısınız? Keyifli geçmesine rağmen o günüm, o tarih benim için hüzünlü bir gündür takvim yapraklarında. Buna rağmen uzun süredir bu kadar heyecanlı, bu kadar huzurlu hissetmemiştim kendimi. Sanki güzel bir başlangıçtı benim için, güzel bir şeyler olacak gibiydi adeta, tam ifade edemiyorum doğrusu duygularımı. Ama çok güzel bir histi yaşadığım. Tekrarlamalıyım dedim bunu her gün, en azından sıklıkla.

Ben o günden sonra birkaç kere daha yaptım bunu. Hatta biri de bugündü. Bu sefer bir Spotify listesinde başka bir sevdiğim şarkı çıktı, kalktım bilgisayarın başından, müziğin sesini açtım ve başladım dans etmeye. Evden çalışmanın sanırım en güzel yanını buldum bu bir sene içinde. Dans etmek! Çok değil yalnızca 3-5 dakikalık bir şarkı ile dans edip geçtim tekrar işimin başına. Dilediğiniz zaman dans edebilme şansınız varsa, emin olun siz de şanslı insanlardansınız.

İşte o an düşündüm ki yeni yazım dans ile ilgili olmalıydı. Eminim hepiniz dans etmenin bedenimize ve ruhumuza yararlarını zaten biliyorsunuzdur, ben sizinle bende yarattığı tarif edemediğim o etkiyi paylaşmak istedim sadece. En ilginci de, bu yazıyı yazmadan bir akşam önce hazırladığım bir içerik için araştırma yaparken, bal arılarının kendi aralarında dans ederek anlaştığını, buldukları yemek kaynağının konumunu ve kovana mesafesini, yaptıkları özel bir dans ile diğer arılara anlattıklarını okumuştum. Belki de ertesi gün dans etmeyi günlük ritüelim haline getirme kararım bundan dolayıdır. Arılar ilham oldu bana diyebilirim.

Neden bizler de arılar gibi olmayalım? Dünyanın en çalışkan canlılarını en azından bir konuda olsun örnek alabiliriz bence. Gerek kendi kendimize, gerekse çevremizdeki “arılarla” dans etmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz gün, işte o gün hayatlarımızın renkleneceğinden emin olabilirsiniz.

Yaşadığımız tüm acıları, tüm mutsuzlukları, dünyanın tüm kötülüklerini hepimizin bir an olsun unutmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum. Belki kahvaltı hazırlarken, belki dişlerinizi fırçalarken ya da ayakkabılarınızı giymeden hemen önce açın sevdiğiniz bir şarkıyı ve dans edin gönlünüzce. Kimseye aldırmadan, hiçbir şeyi takmadan…

“İmkanınız” varsa böyle bir şeye, güne bu şekilde başlayın ve görün ruhunuzdaki inanılmaz değişimi.

Hep dans eşliğinde geçecek günlere…

İlginizi çekebilir: Yazı yazmak üzerine: Londra’dan Kıbrıs’a uzanan yazarlık yolculuğum

Gizem Okut: 1986 yılında İstanbul'da doğdum ve Kıbrıslı'yım. 2010 yılında DAÜ'de Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü bitirdikten sonra Londra'da moda yazarlığı da dahil olmak üzere moda ile ilgili kurslara katıldım. Bir buçuk senelik bir Londra macerasının ardından tatil için gittiğim İstanbul'da ailemle kalmaya karar verdim ve İstanbul'da çeşitli firmalarda Stil Editörlüğü, Sosyal Medya Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi farklı pozisyonlarda çalıştım. 2016'da Kıbrıs'a geri dönmem ile birlikte üniversite yıllarımda staj yaptığım ve ülkenin en eski otellerinden olan Dome Hotel'de Misafir İlişkileri ve Sosyal Medya Yönetimi pozisyonlarında 2 yıl çalıştım. Daha sonra turizm sektörüne ait olmadığıma karar vererek ani bir kararla birbirinden tamamen farklı sektörlerde, birbirinden farklı işlerde çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Yazı yazmak, kitap okumak, müzik dinlemek, plajda vakit geçirmek gibi vazgeçemeyeceğim hobilerimin yanı sıra, seramik objeler yaratmak, bahçe ile uğraşmak, farklı tarifler denemek gibi hobilerim de mevcut. Şu hayattan istediğim üç şey; sağlık, barış, huzur.
İlgili Makale