X

Daha iyi daha kötü: Kimin kararı kimin yargısı?

Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. ‘Öldüm’ der durur, yine de yaşarsın.” Mevlana Celaleddin Rumi

Ortak bilincimize eğilmek istiyorum sizlerle bu serüvenimizde… Çokça korktuğumuz o “kötü” olanlara… Korkmadan bir bakalım istiyorum. Örneğin, sevdiğimizi açıkça söyleyebilmek. Kırılmaktan korkmadan, incinmekten, alay edilmekten, sonra üzülmekten… Kısacası olabilecek “en kötü ne olur?” sorusuna vereceğimiz yanıtımızdan korkmadan…

Kırılmaktan korkmadan, incinmekten, alay edilmekten…

Sonra terk edilmek vardır bir de, bu hep “kötü” olarak nitelendirilir, “aman X beni terk ederse çok ama çok kötü olur“, “eşim beni terk ederse, nasıl yaparım dünyam yıkılır“, “aman karım beni terk ederse ben kiminle aynı şekilde bir yuva kurarım?” Bu sorulara her daim “kötü” olaylar olarak bakılır değil mi?

Ben bu yazımda sizlerle bu “iyi” olanlara yani örneğin bir eşimiz olup bizi aldatması ama yine de “evli konumunda” olmamız gibi… Buna bakalım istiyorum örneğin. Yine de “iyi” kriterini sağlamışızdır. Toplumda evli bir kadın evli bir adam olmuşuzdur. Fakat yaşadığımız şeyin “yalan” olması, dürüst olmamamız, her akşam başımızı yastığa koyarken o muhteşem “iyi” olanımızda kendi kendimize muhasebe bile yapamıyor olmamız örneğin çok ama çok iyidir… Diğer yanda yaşadığımız bir “aşktır” belki ve sevgili toplumumuz ne der değil mi?

Bu aşk “kötüdür” o can-ım aşkımız kötüdür neden sadece evli bir adam veya kadın ile yine evli olan bir adam veya kadın arasında yaşanmaktadır? Ya öyle değilse, ya aşk zaten sadece oluşu ile oldukça güzel ise… Bunu olmak için onlarca kişi milyonlarca insan sırada bekliyor ise. Ve bunların çok ama çok büyük bir bölümü bir ömür boyu bir kere bile bu muhteşem olan ile karşılaşamıyor ise… Aşk o zaman sadece bu şekilde yaşandığı için “kötü” müdür? İyi olan aşk olmak içinden öylece etiketi gibi sökülüp alınabilir mi?

Diğer yanda yaşadığımız bir “aşktır” belki ve sevgili toplumumuz ne der değil mi?

Bu kadarıyla bitmez o “iyi” ve “kötü” olan… Bir kadın ile evleniriz ve çocuklarımız olur ve hayatımızın sonuna kadar birlikte olacağımızı düşünürüz, bu “iyi” olandır. Ölüm gelir örneğin, onu kaybettiğimizde evet “kötü” olan gelmiştir. Yıllarca kızarız ,Tanrı’ya dünyaya, evrene küseriz değil mi? “İyi” olanı almıştır, bizim olana izinsiz el koyulmuştur bir kere… Hayatımızda “bize” verilmiş olan aynı şekilde “alınabilecek” değildir. Buna karar vermek bizim hakkımızdır diğer yandan…

Peki, hiç düşünür müyüz ya o kişi bu dünyadaki görevini yolunu ve oluşunu tamamlamışsa ve onun için “iyi” olan ve belki de çok ama çok daha iyi olan bir yol bu şekilde açılmışsa? Ama bencilliğimiz vardır, biz bulunduğumuz kalıptan bakarız “kötü” olmuştur, ölüm olmuştur, yitirmek olmuştur… Belki hayatın bize getirdiği bir daha “sevebilmek” şansımızı görmezden geliriz, bizi çok sevenler karşımıza çıktığında onları “iteriz” küskünlüğümüzle… Hayata sadece “iyi” olsun diyerek devam edebilmek gerçekten bu kadar kötü ve bu kadar zor mudur?

Bir çocuğumuz olacak olduğunu duymak haberi bizi havalara yükseltir değil mi? “İyi” olandır, hepimiz için evliliğimizde her ne sorun olursa olsun, her ne kadar mutsuz olursak olalım, her şeyi tüm yok olanları sevgisizliği, huzursuzluğu veya olması gereken her şeyin üstünü örtüverecektir… Çünkü beklenti “iyi” olmasıdır…

Hayata sadece “iyi” olsun diyerek devam edebilmek gerçekten bu kadar kötü ve bu kadar zor mudur?

Ya gerçekte öyle değilse, ya bu çocuğun sorumluluğu evliliğimizi daha da yıpratacak ise, o bizim beklediğimiz gibi olmayacak ve gelen değişiklik ile her iki taraf daha da uzaklaşacaksa birbirinden… Yine de bizler “iyi” deriz, “kötüleri” bir yana koyarız… Fakat oluş hayat evren öyle değildir, dürüstçe bakmamızı ister, o bizim çok “iyi” bildiklerimize. Kaç çocuk olursa olsun, sevgi olmadıktan sonra gösterir o evliliğin de o yuva dediğimizin de gerçek olmadığını…

O an işte “kötüyü” iyi mi etmişizdir, iyi olan “kötüye” mi dönmüştür bilinmez… O an işte bizim o muhteşem iyi ve kötü yargılarımız azıcık olsun sarsılır değil mi? Ben bu çocuğu neden doğurdum diye sorarız kendimize, belki bir baba isek bu sorumluluğu almadan önce bu ilişkide bu evlilikte biz bunu kaldırabilecek miyiz diye neden sorgulamadık deriz kendi kendimize… Sonra bir de “o” kadın daha önce bir kez evlendi, o adamın başka bir evlilikten çocuğu var olur… “İnsan” yargısı bu kadar basittir işte bu “yapıştırılan” sıfatlar “kötüyü” ifade eder, daha tanımadan bilmeden kötü deyiveririz…

Oysa kimse bilmez iç yüzünü, bir ilişkiyi sonlandırmanın psikolojik boyutlarını, bunu yapabilmenin ne büyük cesaret gerektirdiğini, ellerinden gelse bu insanların bir yuvayı yıkmaya bu kadar da meraklı olmayacaklarını. Belki atlatmak için çektiklerini, belki aldatılıp ta görmezden gelemeyecek olduklarını, belki hayata ikinci bir şans isteyecek kadar naif olduklarını ama “iyi” olduklarını… Onları sınıflandıran, sıfatlaştıran ve “ikinci” olarak yargılayan “kötü” olarak tercih edilmeyecek olan olarak gören tüm gözlere rağmen açık açık “ben” hayata dürüstüm diyen kalpler olduklarını…

Fakat oluş hayat evren öyle değildir, dürüstçe bakmamızı ister, o bizim çok “iyi” bildiklerimize.

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınızda kullandığınız “iyi” ve “kötü” yargılarınıza bakmanızı dilerim. Öncelikle kendinize için sizce sizin iyileriniz ve kötüleriniz nelerdir? Bunlar gerçekten “iyi” ve gerçekten “kötü” olan mıdır? Bu şekilde “acımasızca” kendi kendinizi yargılamakta mısınız? Sonra başkaları için, diğerlerine uzaktan bakıyor ve “iyi” veya “kötü” sınıflandırması yaparak hikâyelerini bilmeden, kim olduklarını bilmeye bir şans bile vermeden yollarınızı kapatıyor musunuz? Aynı durumda siz olsaydınız haksızlığa uğradığınızı düşünmez miydiniz?

Hayatta tam “iyi” ve tam “kötü” olarak çizebileceğimiz sınırlar ne yazık ki sadece kafamızın içerisinde koyduğumuz limitlerden oluşmaktadır… Bugün limitlerinizi, muhteşem iyi ve muhteşem kötülerinizi yıkmaya gönüllü müsünüz?

 

 

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale