Daha dengeli ve huzurlu bir yaşam sürmek için 8 hayat dersi
Hızlı yaşam temposunda ne yazık ki günden güne sorumluluklarımız artıyor, beklentiler büyüyor ve sanki hep daha fazlasını yapmamız gerekiyormuş gibi hissediyoruz. Durum böyle olunca da telaşlı ve koşturmalı yaşamlarımızın içinde kendimizi kaybedebiliyoruz. Ancak şunu fark etmek gerek ki daha mutlu, daha sağlıklı, daha dengeli, daha huzurlu, kısacası daha doyumlu bir yaşam için her zaman daha fazlasını yapmamız gerekmiyor. Onun yerine bazen durup dinlenmek, kendimize alan ve zaman tanımak, iyileşmek için oradan oraya koşturmak yerine sakince beklemek ve hayatta bizim için nelerin daha önemli olduğunu fark etmek gerekiyor. İşte tüm bunlar için yardımcı olabilecek ve hepimizin fark etmesi gereken 8 hayat dersi:
Aynı şeyler, farklı sonuçlar doğurmaz
Hayatımızda bir şeylerin değişmesini istiyorsak, düşüncelerimizi, eylemlerimizi ve alışkanlıklarımızı da değiştirmemiz gerekir. Sürekli olarak aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek, bizi sadece hayal kırıklığına uğratır. Daha sağlıklı yaşamak, duygusal dengeyi sağlamak ya da stresle başa çıkmak istiyorsak, kendimizi aynı alışkanlıkların ve rutinlerin içinde bulmaya devam edemeyiz.
Örneğin, kilo vermek isteyen birinin, beslenme alışkanlıklarını değiştirmeden ya da fiziksel aktivitesini artırmadan sonuç alması pek mümkün değil. Ya da okulda başarılı olmak isteyen ama sınavlarına hiç çalışmayan ve çalışmamaya devam eden bir öğrencinin istediği sonuçları alması da. Aynı yollardan yürüyerek farklı yerlere varamayız. Farklı bir varış noktası istiyorsanız yolunuzu değiştirmelisiniz. Ne zaman ki farklı bir şeyler denemeye başlarsınız o zaman bir şeylerin değiştiğini gözlemlersiniz.
Daha fazla şeye sahip olmak, daha fazla mutluluk getirmez
Modern dünyada ne yazık ki mutluluğun maddi şeylerle elde edilebileceği algısı oldukça yaygın. Sosyal medyanın ve sebep olduğu tüketim çılgınlığının etkisiyle bu algı her geçen gün daha da güçleniyor. Yeni bir kıyafet, yeni bir telefon ya da daha lüks bir ev/araba satın almak, kısa süreli bir memnuniyet yaşatsa da uzun vadede gerçek bir tatmin sağlamaz, daha mutlu da etmez. Aksine, sahip olunan her bir yeni eşya, bir süre sonra fazlalığa dönüşür ya da beraberinde çok daha fazla sorumluluk getirir, dolayısıyla çok daha fazla zihinsel yük…
Eşyalar arttıkça stres seviyesi de buna bağlı olarak artabilir ve bırakın daha mutlu olmayı daha büyük mutsuzluklar da beraberinde gelebilir. Kısacası, gerçek mutluluk sahip olunan şeylerin miktarında değildir. Bir dahaki sefere kendinizi üzgün hissettiğinizde, alışveriş yapmak yerine kendinize daha motive edici ve anlamlı uğraşlar bulmayı deneyin.
Gerçekçi olmayan büyük hedefler hayal kırıklığına dönüşür
Hayatta büyük hedeflere sahip olmak elbette önemlidir, ancak bu hedeflere ulaşmanın yolu küçük, sürdürülebilir adımlar atmaktan geçer. Çoğu insan kendine hedefler koyar, ancak bu hedefler çok büyük ya da zorlayıcı olduğunda, hızla yorulup pes etmeye neden olur. Doğru olan, daha doğrusu yapılması gereken ise gerçekçi hedefler belirlemektir ve bunun da yolu küçük adımlardan geçer. Örneğin, kilo vermek isteyen biri, bu hedefe bir günde ulaşamayacağını bilmelidir; her gün küçük adımlarla, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ile bu hedefe ulaşmak mümkün olacaktır.
Her gün insanın kendine küçük hedefler koyması, hem nihai ‘büyük’ hedefine daha rahat ulaşmayı kolaylaştırır hem de motivasyonun bu yolculuk boyunca yüksek kalmasını destekler. Kısacası, hedeflerimiz ne kadar büyük olursa olsun, onlara ulaşmak için o büyük hedefi küçük hedeflere bölmeli ve adım adım, kendimizi yormadan, yıpratmadan, hayal kırıklığına uğratmadan yol almalıyız
Birine uyan çözüm, bir başkasına uymaz
Çoğu zaman sanıyoruz ki her şey için genel geçer tek bir reçete var. Birinde işe yarayan bir başkasında da işe yaramalı, güzel sonuçlar vermeli. Oysa ki hayat böyle bir şey değil. Hepimizin hayatı, bedeni, ihtiyaçları, yaşamı algılayış şekli, deneyimleri birbirinden çok farklı. Birine iyi gelen bir yöntem, başkası için aynı etkiyi yaratmayabilir. Modern dünyada, internet üzerinden sayısız cilt bakım önerisi, beslenme şekli, meditasyon tekniği ya da kişisel gelişim yöntemi sunuluyor.
Tüm bunlar arasında kaybolmak ve başkalarının deneyimlerine dayanarak kendi yolumuzu bulmaya çalışmak, ne yazık ki çoğumuzun kapıldığı bir tuzak. Ancak, başkalarının deneyimleri ne kadar ilham verici olursa olsun unutmamalıyız ki hepimizin yolculuğu başka. Burada önemli olan kendi ihtiyaçlarımızı dinlememiz. Zaten, insan kendisi için neyin en iyi olduğunu bilir. Sadece iç sesinize kulak verin, kendi yolunuzu bulmak böylece daha kolay olacak.
Daha fazla iş yapmak, kimseyi daha iyi bir insan yapmaz
Günümüzün verimlilik, aciliyet ve koşuşturma kültürü, sürekli olarak daha fazla iş yapmayı, daha üretken olmayı ve her anı “dolu dolu” geçirmeyi bir başarı göstergesi olarak bize lanse ediyor. Ancak, bu kesintisiz çalışma hali, sürekli “üretken olma” baskısı, tükenmişliğin en baş nedenlerinden biri. Ve ne yazık ki pek çok insan daha fazla iş yaptıkça daha iyi, daha başarılı biri olacağına dair yanlış bir inanca sahip.
Oysa ki gerçek başarı, yapılan işin miktarında değil, onun kalitesinde ve hayatımıza kattığı anlamdadır. Durup dinlenmek, ara vermek, bazen geri çekilmek, kendimize ama ‘sadece’ kendimize zaman ayırmak, verimli ve tatmin edici bir yaşam için en gerekli eylemler.
Her şeye yetişmek zorunda değiliz
“Her şey önemli olduğunda, hiçbir şey önemli değildir.” sözü size ne hissettiriyor? Ne yazık ki hayatımızın büyük bir kısmını sürekli bir şeylere yetişmeye, yetmeye çalışarak geçiriyoruz ve fark etmeden aslında tükeniyoruz. Hayatta her şeye yetişmeye, her konuda bilgi sahibi olmaya ve her şeyi takip etmeye çalışmak, enerjimizi, zamanımızı çarçur etmekten fazlası değil.
Her şeyle ilgilenmek yerine, sadece en değerli bulduğumuz şeylere odaklanmak, daha tatmin edici sonuçlar elde etmemizi sağlayabilir. Enerjimizi ve zamanımızı daha bilinçli kullanmak, hem kişisel sağlığımızı hem de hayat kalitemizi artırmaya yardımcı olur.
Yetişmeye çalışmak işe yarasaydı, şimdiye kadar yetişmiş olurduk
Hayatta sürekli bir “yetişme” telaşı içindeyiz; yapılacak işler, tamamlanması gereken görevler, cevaplanması gereken mailler, bitirilmesi gereken projeler… Ancak gerçek şu ki, bir şeye yetişmeye çalıştığımızda her zaman başka bir şey bizi bekliyor.
Hayatın temposu bu kadar hızlıyken, hiçbir zaman tam anlamıyla “yetişmek” mümkün değildir. Şu an olduğumuz yer, aslında olmamız gereken yer; bunu kabul etmek ve anı yaşamak, daha tatminkar bir hayat sürmenin en değerli anahtarı.
İyileşme, aceleye getirilecek bir süreç değil
Muhtemelen pek çoğumuzun yaptığı bir hata; hayattaki çoğu şeyde olduğu gibi iyileşmeyi de aceleye getirmek… Günümüzün hızlı temposunda, hepimiz bir önce iyileşmek, kendi normalimize dönmek istiyoruz. Bir ayrılığı atlatmak, sağlımıza kavuşmak, bedensel ve zihinsel olarak daha iyi hissetmek… Hemen olsun, hemen düzelsin istiyoruz. Bir hastalık, yaralanma ya da duygusal bir zorlanma yaşandığında, vücudu dinlemek ve ona ihtiyaç duyduğu zamanı vermek, iyileşmenin en önemli adımları. Fiziksel ya da zihinsel bir iyileşme için her zaman sabır ve zaman gerekli. İyileşmeyi aceleye getirmemeli, kendimizi dinlemeli, ihtiyacımız olan vakti kendimize tanımalıyız.
Kaynak: bemorewithless
İlginizi çekebilir: Hayattan öğrenmemiz gereken en değerli dersler