Geçen hafta bu konu üzerine biraz konuşmuştuk, sinir sistemimiz üzerinde biriken kodlar ve durmamak üzerine bir şeylerden bahsetmiştik. Bu yazıya da geçen haftaki konuya yakın şekilde devam etmek istiyorum, sanırım günümüzün en önemli sorunlarından biri bu. Ben de son 1 senedir bu konu üzerinde çokça duruyorum. Zorlanıyorum, hatta bu aralar baya zorlanıyorum ama hem benim hem sizlerin bu konuya çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Daha öncelerinde daha farkındalıklı, kendimizin daha iyi olma hallerinden, gelişimden, ilerlemekten konuştuk. Bu konu ise sizlere tam zıttı gibi gelebilir ama değil. Bugün hepimiz birçok konuda yetersizlik, başarısızlık, kendi potansiyelimizi gerçekleştirememe gibi kavramlarla bilinçli veya bilinçsiz şekilde karşı karşıya kalıyoruz. Niye bu kadar sürekli daha yeterli hissetmeye çalışıyoruz? Çevresel olarak işte, ikili ilişkilerimizde, ailemizde çoğu zaman niye doyuma ulaşamıyoruz? İnsan olarak tabii ki belli bir noktada kendimizi geliştirmemiz, uğraş içerisinde olmamız ve çalışmamız gerekiyor. Ancak gün sonunda belli ve çok da uzun olmayan yaşam süresine sahip bir canlı olarak, doyumsuz bir şekilde ve zarar vererek ilerliyoruz. Herkes olduğu haliyle, bir şey başarmadan da başarmış sayılmaz mı? Ya da olduğu haliyle yeterli değil mi?
Uzun zaman kendimin ailemin, başkalarının sorunları üzerinde çokça koşan biri olarak, bir süredir durmayı öğrenmeye çalışıyorum, bazen çok zor geliyor. İnsan durduğu zaman bütün gerçeklikler daha görünür hale geliyor. Duygular, düşünceler, söyledikleri veya söyleyemediği her şey yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Bu durum bir yandan çok zorlayıcı olabilirken bir yandan da hem kendine hem de dışarıya karşı değişim ve gelişimi daha derin ve temiz bir şekilde ilerletiyor aslında. Bu süre zarfında kendi yetersizlik duygum içerisinde duruyorum. Bu duygunun aslında ne kadarının bana ait ne kadarının bana ait olmadığını gözlemliyorum.
Durdukça hem kendimde hem başka insanların hayatlarında birçok olayın ve ilişkilerin içinde yetersizlik hissinin bizi nereden nerelere götürdüğünü görüyorum. Bazı durumlarda bu duygunun hayatta bizi pek çok taşıdığı olumlu durumlar da beraberinde geliyor. Para, statü, toplumsal gelişim ve imkan artışı vb. aklınıza gelen durumlar. Çünkü hayatta hiçbir şey tek başına pozitif veya negatif değildir. Bu iki kavram her olayın içerisinde beraber gerçekleşiyor.
Gün sonunda yetersizlik hissi olumlu görünen sonuçlar gösterse de bunun karşılığında bizlerden neler götürüyor? Bugün hala insanın biyolojik yapısı performans odaklı bir yapıda değilken, sanayi devrimiyle birlikte başlayan ve yaşadığımız şu anki teknoloji çağı içinde sürekli olarak bize daha daha dahalar kavramını fazlaca öğretmiş bir sistem ve toplum düzeni içinde yaşıyoruz. Hayatta kalmak için her alanda dahası peşinde koşuyoruz ve bu hem insanlığı hem de gezegenimizi olumsuz olarak etkiliyor. Doğa da bütün canlılar dünyaya geldikten sonra iç güdüsel olarak hayatta kalmak için belli öğrenimlerden geçse de biyolojik şekilde hayatta kalıp, sadece yaptıklarıyla gezegene doğal katkısını sunarak, daha sonrasında bu dünyadan ayrılıyor.
Bir tek insan kendisini ve gezegeni dahalar peşinde koşarken zehirlemeye ve tüketmeye devam ediyor. Bugün şöyle bir kendinize bakın, kendim için yapıyorum kimse için değil dediğimiz okulları okuduk, okuyoruz, giyindik, giyiniyoruz, çalışıyoruz, alıyoruz, yiyoruz, tüketiyoruz, ilişkiler yaşıyoruz bu konuda giderek daha da hızlanıyoruz ama doymuyoruz…
Sizce sistemin yarattığı bir döngüde olmasak, yarın paranın, şan, şöhret, statü ve daha tüketiminin olmadığı bir Dünya’ya uyansak hayatta kalmak için sadece insani ihtiyaçlarımız olsa kendimizi nasıl hissederdik ve neler yapardık? Bugün en büyük streslerimizden biri sizce de daha konusunda birbirimize sürekli yüklemeye devam ettiğimiz alışkanlıklarımız değil mi? Bu alışkanlıklar sizce de aynı zamanda hem bizi hem Dünya’yı tükenişe götürmüyor mu?
Egzersiz
Bugün herhangi bir duyguyu, olayı, davranışı gerçekleştirmeden, tüketmeden önce veya çok yoğun yaptığınız bir işin arasında bir dakika yaratın ve durup gözlerinizi kapatın. Sadece burundan derin bir nefes alın ve ağızdan uzun bir şekilde verin. Sadece nefes alışverişinizin sesine odaklanmaya çalışın. Özellikle dikkat dağıtıcıların fazla olduğu ortam veya düşünceler içindeyseniz daha da güzel olur, bakalım 1 dakika boyunca bunların hepsini bırakıp, durabilecek misiniz?
Sonrasında neler hissetiniz bunu gözlemleyin, o düşünce, duygu ve olay karşısındaki şimdi neler hissediyorsunuz?
Bu egzersiz hem stresli olaylar karşısında rahatlamanızı sağlayacak hem de o an gerçek isteğinizi görmenize fayda sağlayacaktır.
Yazının sonuna doğru gelirken kapanışı da bir hikayeyle yapalım.
Bir balıkçı hikayesi
Bir gün Amerikalı bir iş adamı, küçük bir Meksika sahil kasabasına gelir. Kıyıya yanaşan küçük bir balıkçı teknesinde, yeni yakalanmış birkaç iri balığı fark eder ve balıkçıya yaklaşarak bu balıkları ne kadar sürede tuttuğunu sorar. Balıkçı, çok uzun sürmediğini söyler. İş adamı ise şaşkınlıkla, neden daha fazla denizde kalıp daha çok balık tutmadığını sorar. Balıkçı, ailesine yetecek kadar balık tuttuğunu ve bunun kendisi için yeterli olduğunu söyler.
Meraklanan iş adamı, geri kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı, sabahları geç kalktığını, çocuklarıyla oynadığını, öğleden sonra eşiyle şekerleme yaptığını, akşamları arkadaşlarıyla gitar çalıp içki içtiğini ve hayatının bu şekilde çok mutlu geçtiğini anlatır. İş adamı, balıkçının hayatını daha kazançlı hale getirebileceğini düşünerek ona bir plan sunar.
Bu plana göre balıkçının daha çok balık tutup kazancını artırması, daha büyük bir tekne satın alması, ardından bir filo kurması ve en sonunda balık işleme tesisleri açarak işini büyütmesi gerekmektedir. İş adamı, bu şekilde büyük şehirlerde yaşayıp halka açılabileceğini, milyoner olabileceğini anlatır. Balıkçı her seferinde “Peki sonra ne olacak?” diye sorar. İş adamı en sonunda, milyonlarca dolar kazandıktan sonra balıkçının emekli olup küçük bir sahil kasabasında sabahları geç kalkıp balık tutacağını, öğleden sonra ailesiyle vakit geçirip akşamları arkadaşlarıyla eğlenebileceğini söyler.
Balıkçı ise bu hayatı zaten şu anda yaşadığını belirtir ve iş adamına asıl mutluluğun peşinde koştuğu hayatı şimdiden yaşayabilmek olduğunu gösterir.
Umarım hepimiz özümüze, insanlığımıza, doğamıza, içimize bakabildiğimiz, çevresel faktörlerin gereksiz etkilerinden ve birbirimizden zehirlenmeden kendimizle, doğayla, diğer insanlarla ve gezegenimizle ilişkiler kurabildiğimiz hayatın keşifleri içinde yer alır ve o hayatı yaşarız, hepimizin yoluna ışık olması dileğiyle…
İlginizi çekebilir: İçerideki tonumuzu nasıl yakalarız: Vagus siniri ve vagal ton