Yapamıyorum / yapamam / olmuyor çünkü…
Bazı konularda “çünkü”lerimiz vardır.
Bu “çünkü”leri, asıl sebebimizle yüzleşmeye hazır olmadığımız için farkında olmadan araya tampon gibi yerleştiririz.
Örneğin, ulaşmak istediğimiz şeylere yönelik adımlar atmıyorsak, yüzleşmeye çekindiğimiz kök sebebimiz “başarısız olma fikrinin bizde derinlerde bir yerde utanç duygusu yaratması” olabilir.
Kök sebeplerle yüzleşmek acı vericidir ve insan doğamız gereği acıdan kaçmak isteriz. Bu yüzden bu örnekteki utanma duygusu ile yüzleşmemek için, çaba göstermeyişimizin nedenini başka bir şeymiş gibi anlatabiliriz kendimize.
Hayat şartlarını, olanakları, zaten çok da istemiyor olduğumuzu, denemiş ama sonuç alamamış olduğumuzu vb. öne sürebiliriz.
“Çünkü” ile başlayan tampon cümlelerimiz işte burada yer bulur.
“Çünkü…” diyerek açıklamalar yaparız, bu açıklamalar karşımızdakinden çok kendimizedir aslında. Yaşadığımız durumu kendi içimizde kabullenmemizi kolaylaştıracak gerekçeler oluştururuz. Ya da tembellik, üşengeçlik dediğimiz ama aslında harekete geçmeye isteksizlik durumunu yaşayabiliriz.
Bunlar bilinçli tercihimizden ziyade, farkında olmadan geliştirdiğimiz tutumlardır ve bizi kısmen rahatlatır.
Elimizdeki sonucun bizden bağımsız olduğu hissiyatını yaratarak bizi sorumluluktan kurtarır.
Ama sonuçta mutsuzluğumuz geçmez. Çünkü, istediğimiz şeyler için çaba göstermiyor olmak ve kendimizi rahatlatacak “çünkü”ler üretmek çözüm değildir. Bizi mutlu etmez. Hala istemediğimiz durumların içindeyizdir. Zaman içinde bahaneler, atalet (harekete geçememe) ve negatif hissetme üçgenine sıkıştığımız bir kısır döngü oluşur. Sanki bu durumun bir çözümü yokmuş gibi gelir. Nereden başlayacağımızı bilemeyiz.
Yaptığımız ya da yapmadığımız şeylerin arkasında saklanarak bizi ve hayatımızı sabote eden kök nedenlerle yüzleşmek ve onlar üzerinde çalışmak, hayatımızda büyük değişimler yaratmanın en geçerli yollarından biri. Bir türlü değiştiremediğimiz ve nedenini de anlayamadığımız her ne varsa, çözmenin ve yeniden şekillendirmenin yolu kendi üzerimizde çalışmakla başlar.
Peki, yüzleşme cesaretini nasıl edinebiliriz?
Kendimizde görmekten hoşlanmayacağımız şeyler her birimizde var.
Yüzleşme acısını hafifçe ve yumuşak bir hisle karşılayabilmenin yolu, bu özellikleri “kendi varlığımızla bir tutmamak”tan, onları “kendimizle özdeşleştirmemek”ten geçiyor.
Onların kendi varlığımızdan ayrı olduğunu görebilirsek, o zaman yüzleşme gücü ve cesareti bulabiliriz.
O zaman yüzleşme acısı azalır.
Tutumlarımız, düşüncelerimiz ya da duygularımız bizim “bir parçamız” değildir. Üzerimizdeki kıyafetlerdir sadece. Bir şekilde ve bir zamanlar varlığımıza giydirilmiş olan kıyafetlerdir. Bunların bazıları bizi destekler. Bazıları ise şimdiki hayatımızda üzerimize uymuyordur, yaptığımız veya yapmak istediğimiz işe uygun değildir, yolumuza hizmet etmiyordur ya da engelliyordur.
Güzel haber şu ki; bizim için işlevsel olmayan, yolumuza engel olan her ne tutum içindeysek bunu fark edebilme ve dönüştürebilme becerisi, insan doğamız gereği hepimizde var.
Yetişkin olduğumuzda, bu kıyafetleri bilinçli farkındalık ile üzerimizden çıkarabiliyor, yerine yenilerini giyebiliyoruz. Bu noktada en önemli konu bu sürecin bir anda değil, aşama aşama gerçekleşen ve uygulamalı bir süreç olduğudur. Teorik bir söylemin ötesinde, uygulamalı çalışmalar ile sonuç alabiliyoruz.
Bu süreç yüzleşme, kabul, yeni tutum geliştirme ve yeni tutumun pekiştirilmesi şeklinde birbirini takip eden dört aşamadan oluşuyor. Geriye sadece kolları sıvayıp işe koyulmak kalıyor.
Sizi önce kendi hayatınız hakkında düşünmeye, sonra da harekete geçmeye davet ediyorum.
Görüşmek üzere!
Podcast: https://open.spotify.com/show/5XcrUhalwMAtftadMNcOKW?si=a297fe9cc28e41e8
Web sitesi: www.iremturan.com