Semra Topçu, hem Tilki Kitap Yayınevi’nde Yazı İşleri Sorumlusu, hem editör, hem de yaratıcı yazarlık eğitimleri veriyor. Yazmanın sırrını merak eden Uplifers okuyucuları için Semra Topçu’yla edebiyat ve yazma sanatı üzerine keyifli bir sohbet ettik.
Bize yaptığınız işlerden ve kendinizden bahseder misiniz?
Yayınevine gelen kitap dosyalarının, yayınlanmak için yeterli olup olmadığını değerlendiren ve kararını veren kişiyim. Aynı zamanda kitabı basmaya karar verdikten sonra onu baskıya hazırlayan, yani editörlüğünü yapan kişiyim. Önce kitap dosyasını didikleyerek okurum; sonra anlamına, diline, üslubuna, neyi nasıl anlattığına bakarım; sorunlu kısımlar var ise bunları yazarıyla paylaştıktan sonra gerekirse bazı cümleleri yeniden yazarız.
Kitapla editör arasında ve bazen de yazarla editör arasında, zaten görünmeyen bir atölye çalışması hep yapılıyor. Yaratıcı yazarlık atölyesi, yaptığım bu çalışmaların çok uzağında değildi ve hatta belki de yaptığım iş, bu eğitimlerin ne kadar gerekli olduğunu daha çok hatırlatıyordu.
Edebiyat hayatınız ne zaman başladı ve bu süreç nasıl gelişti?
Edebiyatla ciddi ciddi ilgilenmeye; daha iyi yazabilmek, kendimi daha iyi ifade edebilmek için dokuz yıl önce gittiğim yaratıcı yazarlık atölyesiyle başladım. Atölyeye başladım ve dört yıl hiç ayrılamadım. Haydar Ergülen, Ali Ural, Nilay Özer gibi önemli şair ve yazarların atölyelerinde bulunabildiğim için şanslı olduğumu düşünüyorum. Bu süreçte ayrıca pek çok şair ve yazar da söyleşiye gelerek değerli tecrübelerini bizlerle paylaştılar. Atölye çalışmalarımızın biri bitti, bir sonraki aşamayla yenisi başladı. Tam dört yıl…
Edebiyat, bir okur olarak ve kendimce yazmaya çalışarak elbette ki hayatımın önceki bölümünde de vardı; ama bu eğitimler bende önemli farkındalıklar sağladığı için miladımdır diyeceğim. Yazmayı öğrenmek bir süreçtir, öncelikli olan kaliteli okumalar yapabilmektir.
İşiniz sizin için sadece bir meslek mi, yoksa bir yaşam tarzı mı? Hayatınızın ne kadarını kapsıyor?
İşimle aşk yaşıyorum. Sözcüklerin bir araya gelerek, ilahi ve büyülü cümleler oluşturduğuna inanıyorum. Söz büyüdür, söz şifadır, söz devrimdir, söz sorgucudur, söz güldürür, düşündürür, ilişkidir, yalnızlıktır, kalabalıktır… Kelimeler, cümleler, bizi bulunduğumuz yerden alıp, bambaşka bir insan haline getirebilir.
Edebiyat hayatımın her alanında var. Yürürken, sohbet ederken, plajda güneşlenirken, film izlerken, hatta uykumda bile var. Bazen öyle olur ki günlerce tek bir cümleyi kovalarsınız ve o da, bir gece en derin uykunuzu yırtarak çıkagelir.
Türkiye’de veya dünyada sizi etkileyen yazarlar kimlerdir? Bize kendi püf noktalarınızdan bahseder misiniz?
Ahmet Haşim, Halide Edip, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Attila İlhan, İlhan Berk, Edip Cansever, Cemal Süreya, Füruzan, Oğuz Atay gibi yazarlar tabii ki beni de çok etkilediler.
Dünyadan da Virginia Woolf, Franz Kafka, Albert Camus, Victor Hugo, Dostoyevski, Turgenyev, Montaigne gibi yazarlardan etkilendiğimi söyleyebilirim.
İyi bir okuyucuyum; okuduğum metnin ruhuna girerek, derin okumalar yapıyorum. Yazmak, pek çok insanın gittiği bir yol, bir yolculuk. Her insanın kendine ait parmak izi olduğu gibi, yazdıklarında da o parmak izi, kendi dili ve üslubu hissedilmeli. Okuduklarımda ve yazdıklarımda özel buluşlara önem veriyorum; farklı bir cümleye, sıra dışı bir mevzuya, kelimelerin birbirlerine korkusuzca yaslanarak kurdukları o güçlü, devrimci cümlelere…
Eğitim anlamında neler yapıyorsunuz?
Biz bir yayıneviyiz. Bize gelen bazı kitap dosyalarının yönlendirilmeye ihtiyaçları olduğunu görüyoruz. O nedenle de Tilki Kitap Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’ne başlamak istedik. Yazar adaylarına kılavuz olmak ve onlara yazı koçluğu yapmak istedik. Bunun gerekliliğine inandık.
Güne başlama motivasyonunuz nelerdir? Yazarken veya kitap dosyasını düzenlerken size ilham veren ya da daha üretken yapan etkiler var mı?
Güne başlarken keyif aldığım şeyleri yaparım ve kendime ayırdığım zamanlardan pek kısıtlama yapmam. Sabah kahvemi içtiğim anda, çalışma programım da aklımın içinde zaten bir rotasyona girer.
Yazarken beni yazmaya iten an’lar, olaylar, gözlemler ki bu bir film olabilir, bir resim, bir şiir ya da yaşanmışlığa dair pek çok hikaye… Her neyse işte, sessizce oralarda gezinirim ve uzun uzun o duygunun, o düşüncenin etrafında dolaşırım. Bu bir tür kapanma durumu. İyi bir izlemci ve dinleyici olmak önemli; çünkü bunlardan besleniriz, bunlarla onarılırız ya da bu biriken şeyler sayesinde kendimizle yüzleşiriz. Yazmak, sadece yazıyla ilgili bir eylem değildir; aslolan yazılacak meseleye birikmektir.
Kitap dosyası üzerinde çalışırken de elbette odaklanma durumu söz konusu oluyor. Kitap editörü, bir dosyanın sadece imla düzenleyicisi değildir. O, bana göre, basılacak kitabın hayalet yazarıdır. İyi bir editörün, yazarı ve onun yazdıklarını anlayabilmesi, yazılan metnin ruhuna girebilmesi için en az yazar kadar dile, anlatıma, üsluba ve tekniğe hâkim olabilmesi gerekir. Çünkü o yapacağı son kontrollerle ve önereceği düzenlemelerle metni en iyi hale getiren kişidir.
Meslek hayatınıza ilk başladığınız yıllarla, son yılları kıyasladığınızda aradaki olumlu veya olumsuz farklar nelerdir?
O bahsi geçen ilk yıllar sanıyorum ki Yaratıcı Yazarlık Atölyelerine başladığım yıllardı. Çünkü en öncelikli değişimi, bir kitabı daha başka türlü okumayı kavradığımda yaşadım. Yani daha kaliteli okuma nasıl yapılır meselesi… Bunlar didikleyerek yapılan okumalardı. Hani metnin röntgenini çıkarmak gibi ve iç organlarını, hastalığını, marazını ya da olağanüstülüklerini ayrımsayabildiğimiz çalışmalar… Bütün bunların devamında algınız, düşünceleriniz, kelimeleriniz de eskisi gibi kalamıyor, sihirli bir dokunuşla değişime ve dönüşüme uğramış gibi oluyorsunuz. Artık bir kitap dosyasını daha ilk birkaç sayfasında bile anlayabiliyorsunuz. Yani kendine ait bir dili, üslubu ve anlatımı var mı? Onu, diğer yazılmış olanlardan ayıran neleri var? Farklı olan, farkındalığı olan, dilde ve düşünceyi ifade etmekte yaratıcılığı olan metinleri kovalar hale geliyorsunuz. Bunlar olumlu yanları… Yazan biri olarak ise; bütün bu farkındalığı yazdığım şeylere de yansıtabilmek, işte asıl zor bu! Ben de yazan biri olarak, kendime ait cümlelerin peşindeyim.
Yaratıcı yazarlık konusunda okurlarımıza önerileriniz var mı?
Aslında sohbetin başından beri bu soruya cevap olarak söylenmiş şeyler var, ama netleştirmek gerekirse; iyi bir okuyucu olmak, bu işin başlama noktası. Hayal gücünüzü tetikleyecek görseller, filmler, okumalar, dinlemeler ve pek çok şeyi artırmanız gerekir. Bütün bunlardan beslenirseniz, sınırları zorlamanız kolaylaşır, zihin ve gözlem gücünüz artar. Yaratıcı fikirlerin oluşması için, kendinize ait sakin bir alan ya da anlar oluşturun. Her gün yazdığınız bir defteriniz olsun, ne yazacağım diye düşünmeyin. O defterin yazarı sizsiniz, bunu unutmayın! İçinizden geldiği gibi yazın, dilbilgisi kurallarını düşünmeyin, kalıplara takılmayın, her sözcüğü kullanarak kendi cümlelerinizi oluşturmaya çalışın. Yapın, bozun, deneyin… Bunun için sevdiğiniz yazarları taklit edin; ama birebir değil, elbette değiştirerek yazın. Bu yazılarınızda yaptığınız alıştırmalarla, zaman içinde yazarlık yeteneğinizin geliştiğini fark edeceksiniz. Aklınıza gelen her şeyi yazarsanız, bir zaman sonra otokontrolü de aşarsınız (Bir çocuğun en saf halini düşünün.). Bu sizin yaratıcılığınıza giden yoldur. Yazdığınız metinle aranızdaki duygusal bağdan kurtulun ve yazdıklarınızın dışına çıkarak, onları başka biri gibi okumaya çalışın. Edebiyat arkadaşlıkları kurun, sizin dışınızda inandığınız kişilerin fikrini alın ve onların değerlendirmelerine önem verin. Unutmayın ki yazmak, sıfır kompleks ister! Bu komplekssizlik ise, sizi daha iyi olmaya götürür.