Covid-19’un hayatımıza girdiği günden ve karantinada geçen uzun bir süreçten sonra yaşam tarzımızı ve alışkanlıklarımızı etkileyen en önemli değişimlerden biri de dünya ve ülke ekonomisinde yaşanan değişikliklerle birlikte tüketim alışkanlıkları konusunda yaşanan dönüşüm oldu.
Pandeminin etkilerini sınırlandırmak için insanlar arası temasın minimuma indirilmesi zorunluluğu nedeniyle hem ülke ekonomileri hem de küresel ekonomi durma noktasına geldi. Salgını önlemek için restoranların kapatılması, hava yolu şirketlerinin hizmetlerini durdurması, alışveriş merkezlerinin faaliyetlerini kısıtlaması gibi kararlar, tüm sektörlerin ekonomik faaliyetlerinde zincirleme bir durgunluğa sebep oldu. 2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin etkileri hala devam ederken, bu krizden çok daha büyük çaplı bir finansal krizin bekleniyor olması hepimizde gelecekle ilgili endişe yaratıyor. Pandemi sürecinde harcama ve tüketim alışkanlıklarımızın nasıl değiştiğini anlayabilmek için önce bu değişimin neden kaynaklandığına bir göz atalım
Covid-19 salgınının ülke ve dünya ekonomisi üzerindeki etkileri
Küresel salgının ne zaman sonlanacağına dair oldukça belirsiz bir tablo söz konusuyken, ülke ekonomilerinin gelecek dönemlerdeki büyümelerini tahmin edebilmek ve mantıklı öngörüler oluşturabilmek ne yazık ki şu an için çok mümkün görünmüyor. IMF’nin Haziran ayında yayınladığı World Economic Outlook Update RaporuWorld Economic Outlook Update ‘na göre 2020 yılında küresel ekonomide %4.9’luk bir gerileme olacağı tahmin ediliyor. Bu gerileme, 2021 yılı için öngörülen %5.4’lük büyüme söz konusu olsa bile dünya ekonomisinin pandemi öncesinde yapılmış olan tahminlerden %6.5 daha küçük olacağı anlamı taşıyor.
Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı Raporu da benzer tahminlerle, pandeminin küresel ticareti ve ekonomiyi 2008 ekonomik krizinden çok daha fazla etkileyeceğinin altını çiziyor. Hem üretimde hem de tüketimde yaşanan bu durgunluk, çalışma şartlarımızı, istihdam oranını, yoksulluk sınırını, alım gücünü, dolayısıyla da harcama ve tüketim alışkanlıklarımızı fazlasıyla etkileyecek gibi görünüyor. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Raporu’na göre, 2019 yılı sonunda Türkiye’deki işsizlik oranı %13.7, genç işsizlik oranı ise %25.4’le bu oranın neredeyse iki katı. IMF’nin tahminlerine göre Türkiye ekonomisi pandemi nedniyle %5 gibi bir daralma yaşayacak ve bu daralma işsizlik oranında %3.3’lük bir artışa neden olacak.
Pandemi sürecinde harcama davranışımız ve tüketim alışkanlıklarımız nasıl değişti, değişiyor ve değişmeye devam edecek?
Evden çalışma, uzaktan öğretim, ailemiz ve arkadaşlarımızla sanal sosyalleşme gibi kavramlar daha ‘eve bağlı’ bir yaşam tarzına geçiş yapmamızı zorunlu kıldı. Spor yapmak için eskiden fitness salonlarına giderken artık evde dijital fitness uygulamalarından faydalanıyoruz. Alışveriş yapmak için alışveriş merkezlerine ve marketlere giderken artık online alışveriş hayatımızın merkezinde. Kıyafet, ayakkabı, ev eşyası, hatta meyve-sebze ve deterjan gibi hızlı tüketim ürünlerini bile sanal marketlerden satın alıyoruz.
Amerika’da Big Red Rooster adlı bir tüketici deneyimi firmasının yayınladığı rapora göre Covid-19 tüketim ve harcama alışkanlıklarımız üzerinde 7 ana başlıkta değişim yaratıyor ve yaratmaya devam edecek.
Dokunmadan, sadece görerek alışveriş
Eskinin ‘denemeden asla satın almama’ alışkanlığı yeni dönemde neredeyse tamamen değişen en önemli tüketim alışkanlıklarının başında geliyor. Yapılan araştırmalar, Covid-19 virüsünün plastik ve metal üstünde 3 güne kadar, karton gibi kağıt yüzeylerde ise 24 saate kadar varlığını koruyabildiğini gösteriyor. Giyim kategorisindeki ürünler üzerinde ne kadar kalabildiğiyse hala tartışma konusu.
Alışveriş merkezlerinde ve marketlerde ürünlere temas ederek alışveriş yapmak, virüsün yayılma hızını artıran faktörlerin başında geliyor. Bu nedenle temassız ödeme sistemlerinin yanı sıra online alışveriş uygulamaları da bu dönemde oldukça ilgi görmeye başladı ve popülerliğini uzun bir süre daha kaybetmeyecek gibi görünüyor.
Kişisel alanın ve kişiler arası mesafenin korunması
Pandemiyle birlikte harcama ve alışveriş konusunda yaşanan önemli değişimlerden biri de kişisel sınırların ve mesafe kurallarının korunması. Alışveriş merkezlerinde bulunan mağazalarda aynı anda hizmet verilebilecek kişi sayısının sınırlı olması, kasalarda mesafe kurallarına dikkat edilmesi, giriş ve çıkışlarda kapılarda bulunan el dezenfektanlarının kullanılması, maskesiz kişilerin toplu alanlara alınmaması ve kapılarda ateş ölçümünün yapılması artık hepimizin alıştığı bir durum. Kalabalık ortamlardan kaçmak isteyen tüketiciler artık açık havada hizmet veren alışveriş merkezlerini tercih ediyor.
Yerli üreticilerden ve yerel markalardan alışverişin artması
Pek çok tüketici, pandemi nedeniyle işini kaybetme tehlikesi altında olan yerel markalara ve yerli üreticilere yönelmeye başladı. Yerel markalara destek hareketiyle başlayan bu tüketim alışkanlığı, pandemi öncesi döneme göre yaklaşık 3 kat artmış görünüyor. Yerel üreticilerden alışveriş yapmaya yönelik bu değişimin bir başka önemli sebebi de, sınırlandırmalar nedeniyle ithalat ve ihracatta yaşanan zorluklar ve global markaların stoklarının bu dönemde yenilenememesi.
İsteğe bağlı harcamaların azalması
Karantina sürecinin başlamasından hemen önce, Mart ayının başında herkesin nasıl marketlere akın ettiğini mutlaka hatırlıyorsunuzdur. Salgın pek çoğumuzu market alışverişi ve ev eşyaları satın almaya yönlendirirken, giyim ve zorunlu olarak ihtiyaç duymadığımız şeyleri almaya yönelik harcama davranışlarımızı önemli ölçüde azalttı. Alışveriş merkezlerinin ve giyim mağazalarının kapılarını kapatmasıyla birlikte Mart ayının sonlarında parakende sektöründeki satışlar son zamanların en düşük oranlarını gördü. Yapılan tahminler, zorunlu olmayan ihtiyaçlara yönelik harcamalarımızın bundan sonraki dönemde çok daha yüksek oranlarda azalacağını ve ayakkabı, çanta, kıyafet, takı gibi isteğe bağlı ürünlere yatırım yaparken artık iki kez düşüneceğimizi gösteriyor. Ayrıca yurtdışı uçuşlarının henüz açılmamış olması, Türk Lirası’nın Dolar ve Euro karşısında gittikçe değer kaybetmesi, sınırlandırmalardan ve alınan önlemlerden dolayı otel fiyatlarının neredeyse iki katına çıkmış olması da, isteğe bağlı bir harcama kalemi olan seyahat harcamalarımızın azalmasına neden oldu.
İlginizi çekebilir: Finansal wellness nedir: Finansal durumunuzun hayatınız üzerindeki etkileri ve finansal wellness uygulamaları
Analog dünyadan dijital dünyaya geçiş
Pandeminin yaşam tarzımızda yarattığı en büyük değişimlerden biri de hiç şüphesiz sanal mecralarda geçirdiğimiz zamanın artması oldu. Arkadaş buluşmalarımız, iş toplantılarımız, eğitimlerimiz ve egzersiz rutinimiz sanal dünyaya taşındı. Pandemi öncesindeki dönemde de yükselen trendlerden biri olan online alışveriş artık tercihten çok zorunluluk haline geldi. Online alışverişin güvenli olduğunu gördükten sonra daha fazla insanın internetten alışveriş yapmaya başlamasıyla birlikte parakende sektöründe analog olarak varlığını koruyamayan satıcılar ürünlerini satabilmek için yaratıcı çözüm arayışlarına girdi. Artık pek çok marketin ya da giyim markasının online satışları normal satışlarını domine etmiş durumda.
Güvenilir markalara olan bağlılık daha da arttı
Kriz yönetimi konusunda başarılı olan, müşteri deneyimine önem veren, kaliteli hizmet sunan, mesafelendirme ve hijyen kurallarına özen gösteren markalar daha fazla tercih edilmeye başlandı. Müşterilerine bireysel olarak özen göstermenin yanı sıra, pandemi döneminde evde kalmayı destekleyen, sağlık çalışanlarına destek kampanyaları gibi sosyal sorumluluk bilinciyle hareket eden markalar da tüketicilerin bu markalara yönelmesini hızlandırdı. Mağazalarında temizlik ve hijyen kurallarına dikkat eden, çalışanlarına iyi davranan ve çalışan sağlığına özen gösteren, satış değil müşteri memnuniyeti odaklı hareket eden markalar, pandemi döneminin kazananı oldu ve olmaya devam edecek gibi görünüyor.
‘Hepimiz aynı gemideyiz’
Yerel olana artan rağbetin yanı sıra, pandemi tüketicileri küresel bir perspektiften bakmaya da yönlendirdi. Türkiye’de yaşanan karantina süreci boyunca dünyanın her yerinde aynı problemlerin ve sıkıntıların yaşandığını görerek global bir krizin tüm insanlığı nasıl etkilediğini ve çözüme de ancak küresel çapta bir iş birliğiyle ulaşılabileceğini anladık. Bu nedenle hem pandemi devam ederken hem de pandemi sonrası dönemde satın alırken daha bilinçli olmaya, satın aldığı ürünlerin nereden geldiğini ve nasıl süreçlerden geçtiğini sorgulamaya ve dünyanın kaynaklarını daha bilinçli kullanmaya dikkat eden daha fazla tüketici olacağı da öngörüler arasında. Ayrıca tüketicilerin değişen talepleri, üreticileri ve aracıları da daha şeffaf ve bilinçli olmaya yönlendirecek.
İlginizi çekebilir: “Ben” yerine “biz” diyebilmek: Pandeminin düşündürdükleri
Kaynaklar: CNBC, Big Red Rooster, SBB, UNCTAD, IMF