X

Covid-19 beslenme önerileri: Çinko, D vitamini, kuersetin, glutatyon, probiyotikler ve gıda takviyeleri hakkında bilmeniz gerekenler

Covid-19’un ilk ortaya çıktığı günden bugüne en çok merak edilen konuların başında ‘Pandemi dönemde nasıl beslenmeliyiz?’ sorusu geliyor. Hem hastalıktan korunmak, hem hastalık sırasında bedenin genel sağlığını korumak hem de koronavirüsün ardında bıraktığı hasarın tamir edilmesini sağlamak için en uygun beslenme önerileri ve besin takviyelerinin neler olduğu pandemi döneminin ilk zamanlarından beri tartışılan bir konu. Zerdeçallı altın sütlerden arı polenlerine, sarımsak kürlerinden Ayurvedik beslenmeye pandemi döneminin başından beri pek çok farklı Covid-19 beslenme önerileri ile karşılaşmış, hatta bir kısmını denemiş olabilirsiniz.

Covid virüsü taşıyan, yani enfekte olan kişi sayısı tüm dünyada 150 milyonu geçti. Viral bir hastalık olan Koronavirüsü diğer solunum yolu hastalıklarından ayıran en önemli şeyse hiç şüphesiz ölümcül olması. Diyabet, obezite, kardiyovasküler hastalıklar; astım ve KOAH gibi solunum yolu hastalıkları ve kronik hastalıklara sahip olanların ve ileri yaşlardaki bireylerin yüksek risk altında olan gruplarda olduğunu biliyoruz. Bunun en önemli sebebiyse, bu hastalıkların vücutta yarattığı enflamasyonun bağışıklık sistemini zayıflatması. Pek çok hastalık önlenemez olsa da vücuttaki yağ oranını azaltmak, egzersiz yaparak metabolizma sağlığını desteklemek, en önemlisi de beslenme yoluyla vücuda bu dönemde en çok ihtiyaç duyduğu destekleri sağlayabilmek Covid-19’u mümkün olabilen en az hasarla atlatmanıza yardımcı olabilir.

İlginizi çekebilir: Covid 19 ve kilo problemi: Pandemi döneminde sağlıklı şekilde kilo vermek neden önemli?

Bağışıklık sistemi Covid-19 karşısında nasıl tepki veriyor?

Tüm viral ve bakteriyel hastalıklarda olduğu gibi, Covid-19’dan korunmak ya da en azından vücudumuza verdiği zararı en aza indirebilmek için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmamız gerekiyor. Bağışıklık sisteminin vücuda giren virüsleri fark edebilmesi ve anında müdahale edebilmesi, ancak bunu yaparken de vücudun kendi hücrelerine ve dokularına zarar verecek kadar çok sitokin üretilmesini tetiklememesi gerekiyor. Sitokin fırtınası olarak adlandırılan, bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi durumu Covid ölümlerinin en önemli sebepleri arasında yer alıyor. Peki bağışıklık sisteminin bu şekilde, dengeli çalışabilmesi nasıl mümkün? Uzmanlar, bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasının ve tepkilerini dengeli şekilde regüle edebilmesinin en önemli gerekliliklerinden birinin vücuttaki enflamasyonun kontrol edilmesi olduğu konusunda hemfikir. Yani, virüsün bir şekilde bedeninize ulaşması mümkün olsa bile, onun vücudunuzda yaşamını sürdürüp sürdüremeyeceği yaşam tarzı konusundaki tercihlerinize ve bağışıklık sisteminizin ne kadar güçlü olduğuyla ilişkili. Bu ilişkinin önemli bir kısmınıysa, nasıl ve neyle beslendiğiniz oluşturuyor. Gelin, aldığımız besin öğelerinin Covid sürecinde ve sonrasında metabolizmamızı nasıl desteklediğini yakından inceleyelim.

İlginizi çekebilir: Korona virüsüne karşı bağışıklığınızı nasıl güçlendirebilirsiniz?

Çinko: Doğuştan gelen ve sonradan kazanılan bağışıklığın kilit minerali

Çinko minerali, bağışıklık sistemi tepkilerinin düzenlenmesine yardımcı olan, en önemli bileşenlerden biri. Özellikle viral kaynaklı vaküler (damarla ilgili) problemlerin giderilmesinde önemli bir rol oynayan çinko, Covid-19 sırasında ve sonrasında bağışıklık sistemi tepkilerinin düzenlenmesine yardım ediyor. Vücutta hali hazırda iltihap olması (fazla kilo ve yüksek yağ oranı, hareketsizlik, sağlıksız besinler tüketme, kronik hastalıklar), bağışıklık sisteminin yoğun olarak çalışmasına neden oluyor. Bunun üstüne vücut bir de koronavirüs ile karşı karşıya kaldığında bağışıklık sistemi ‘sitokin fırtınası’ yaratabiliyor ve zararlı organizmalarla birlikte vücudun pek çok dokusu ve hücresi zarar görebiliyor. Çinko, tam da bu noktada, bağışıklık sisteminin virüs karşısında aşırı tepki yaratmamasını sağladığı ve bağışıklık sistemi tepkilerini düzenlediği için son derece önemli bir bileşen.

Covid-19 risk grubu olarak bilinen grupların büyük bir çoğunluğu aynı zamanda çinko eksikliğiyle bağlantılı rahatsızlıklara sahip kişiler. Yeni yayınlanmış olan bir araştırmanın sonuçlarına göre çinko, solunum sistemine ait dokuların fonksiyonlarını korumak, hücrelere patojen girişini önlemek, bağışıklık sisteminin ve vücudun kendi detoks sisteminin dengeli işlevi için gerekli olduğundan; çinko eksikliği enfeksiyona ve Covid sırasında/sonrasında semptomların çok daha ağır hissedilmesine neden olabiliyor.

Yeni hücre üretiminde de kullanılan çinko vücudun üretemediği ve depolayamadığı bir mineral olduğu için besinler ya da besin takviyeleri yardımıyla dışarıdan alınması gerekiyor. Hayvansal gıdaların büyük bir çoğunluğunda, kuruyemişlerde (kabak çekirdeği, yer fırstığı gibi) ve yağlı tohumların büyük bir çoğunluğunda bol miktarda çinko bulunuyor. Yaşın ilerlemesiyle ya da bazı enflamasyonlu hastalık durumlarında vücutta çinko emilimi azalabiliyor.

İlginizi çekebilir: Çinko eksikliğinin belirtileri nelerdir?

D vitamini: Güneşten gelen sağlık

Vücutta sadece Güneş aracılığıyla sentezlenebilen ve birkaç hayvansal besinde çok az miktarda bulunan D vitamini eksikliğinin küresel bir sağlık sorunu olduğunu biliyor muydunuz? Dünya çapında 1 milyardan fazla insan D vitamini eksikliği tanısı almış durumda. D vitamini eksikliği yaşayan grubun %35’iniyse obezite problemi yaşayan kişiler oluşturuyor. Hastanede yatan kişiler ve ileriki yaşlardaki bireyler de D vitamini eksikliği yaşayan diğer gruplar. Bolca Güneş alan bir ülkede yaşıyor olmamıza rağmen neden D vitamini eksikliği yaşadığımızı merak ediyor olabilirsiniz. Bunun sebebi, D vitamininin vücutta sentezlenebilmesi için Güneş ışığının tek başına yeterli olmamasından kaynaklanıyor. 

Hücre içinde D vitamini ,nükleer D vitamini reseptörlerine (VDR) bağlanıyor ve D vitamini reseptör elemanını (VDRE) oluşturuyor. D vitamini tarafından düzenlenen diğer önemli genler, bir virüsün zarını doğrudan parçalayabilen beta defensinleri ve makrofajların, dendritik hücrelerin ve nötrofillerin aktivasyonunda rol oynayan katelisidinleri içeriyor. Dolayısıyla vücuda giren virüslerle savaşta D vitamini doğrudan ve önemli bir rol oynuyor.

D vitamini ayrıca lizozomal enzimler ve nitrik oksit salınımı yoluyla doğal bağışıklık sistemini destekliyor ve enfeksiyonlarla mücadeleye katkıda bulunuyor. D vitamini ayrıca viral enfeksiyonlar sırasında, solunum epitel hücrelerin kazanılmış bağışıklık sisteminin bastırılması yoluyla bağışıklık düzenleyici bir rol oynuyor.

Özellikle Covid ile mücadele ederken D vitamini seviyelerinizin normalin biraz üstünde olması son derece önemli. Her fırsatta açık havaya çıkmayı ve kısa kollu kıyafetlerle balkonda da olsa güneşlenmeye çalışın. D vitamini eksikliğinin asemptomatik olabileceğini de göz önünde bulundurarak, D vitamini seviyelerinizi belirli aralıklarla ölçtürmeyi ihmal etmeyin.

İlginizi çekebilir: D vitamini depolarınız ne durumda: D vitamini neden bu kadar önemli?

Kuersetin: Bitkisel kaynaklı bağışıklık güçlendirici

Kuersetin de özellikle pandemi döneminde bağışıklığı desteklemek ve Covid ile mücadelede adını en çok duyduğumuz bileşenlerden biri. Antioksidan, antiviral ve antienflamatuar özellikleriyle bilinen bir polifenol olan kuersetin bileşeni, yeşil yapraklılar, kırmızı meyveler, elma, domates, dereotu, brokoli, özellikle de mevsim meyve ve sebzelerinde, bitki çaylarında, baharatlarda, kısacası aklınıza gelebilecek hemen hemen her bitkisel kaynaklı besinde kendiliğinden bulunan bir antioksidan.

İnsan beslenmesinde en zengin antioksidanlardan biri olarak kabul edilen kuersetin, serbest radikal hasarına, yaşlanmanın ve iltihaplanmanın etkilerine karşı savaşmada önemli bir rol oynuyor. Bu güçlü antioksidan bileşiğin, özellikle de antienflamatuar bir enzim olan bromelain ile birleştiğinde etkisinin daha da arttığı biliniyor. Kuersetin, bağışıklık sisteminin fazla tepki vermesini ve aşırı sitokin salınımını önlemenin yanı sıra enfeksiyondan kaynaklı iltihaplanmanın giderilmesinde de önemli rol oynuyor. Dolayısıyla hem Covid geçirdiğiniz sırada hem de Covid sonrasında kuersetin içeren bitkisel kaynaklı besinlerden oluşan bir beslenme programı oluşturmak vücudunuzun kendisini daha hızlı toparlamasına ve hastalık semptomlarını daha hafif geçirmenize yardımcı olabilir.

İlginizi çekebilir: Kuersetin Nedir: Mucizevi Antioksidanın Sağlığınıza Faydaları

Glutatyon: Bağışıklık sisteminin savaşçı antioksidanı

Vücudun kendi kendine ürettiği, en önemli antioksidanlardan biri olan glutatyon da, bu dönemde vücudu hastalığa açık hale getiren serbest radikallere ve oksidatif strese karşı savaşılmasında önemli bir rol oynuyor. Vücuttaki zararlı mikroorganizmaların tespit edilmesi ve bu mikroorganizmalarla savaşmak için hücre üretilmesi görevini üstlenen glutatyon, aynı zamanda bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesinin ve sitokin yoğunluğu yaşanmasının da önüne geçiyor.

Vücut hücreleri tarafından doğal olarak üretilen bir antioksidan olan glutatyon vücuttan toksinlerin uzaklaştırılmasında, bağışıklık sisteminin sağlıklı işleyişinde, önemli hücresel olayların düzenlenmesini sağlamada, E ve C vitaminlerinin yenilenmesinde, cıvanın beyinden ve hücrelerden taşınmasında ve hücrelerin çoğalmasında hayati bir role sahip.

Glutatyon vücutta sentezlenen bir bileşik olduğu için, besinler yardımıyla alınması mümkün değil, ancak vücuttaki glutatyon sentezini besinler aracılığıyla desteklemek mümkün. Dokulardaki glutatyon düzeyinin artmasından E vitamini, C vitamini, karotenler ve flavonoid gibi vitaminler ve bileşenler önemli bir rol oynuyor. Kolesterol ve kalp hastalıkları uzmanı Dr. Elizabeth Boham, Oksijen Gazetesi için verdiği röportajda antioksidan özellikleriyle bilinen yeşilçayın glutatyon sentezine de yardımcı olduğunu, günde 4 fincan yeşil çay içmenin glutatyon üretimine katkı sağlayabileceğini söylüyor. Ayrıca Boham, glutatyon üretimini sağlayan sülforafan bakımından zengin olan brokoli, karnabahar, lahana gibi turpgillerden olan sebzeleri, soğan ve sarımsağı da bu dönemde bolca tüketmemizi öneriyor.

İlginizi çekebilir: Hücre hasarına karşı az tanınmış bir savaşçı: Glutatyon

Probiyotikler: Bağırsaklardan tüm bedeni sarmalayan, dost bakteriler

Probiyotikler, bağırsağa dost bakteriler olarak bilinseler de aslında etkileri sadece bağırsaklarla sınırlı değil. Bağışıklık sisteminin %80’ini bağırsaklar ve bağırsaklarda yaşayan dost bakteriler oluşturuyor. Düzenli probiyotik alımı bağırsaktaki bağışıklık sistemini destekleyen hücrelerin sayısının artmasına yardımcı olabiliyor. Böylelikle probiyotik bakteriler, bağırsak homeostazının korunmasında ve mukozal bağışıklık sisteminin uyarılmasında etkili olabiliyor. Yoğurt, kefir, turşu gibi fermente gıdaları bağırsaklarınızdaki dost bakterileri ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için bu dönemde uygun miktarlarda tüketmeniz gerekiyor.

İlginizi çekebilir: Probiyotik nedir? Probiyotiklerin faydaları nelerdir?

Gıda takviyeleri ne kadar gerekli? 

Bu dönemde bağışıklık sisteminin desteklenmesi ve doğru çalışması için besinlerin tek başına yeterli olup olmadığı ve gıda takviyelerinin gerekliliği, sağlıklı beslenme konusunda en çok tartışılan konulardan biri. Ancak bu sorunun kesin bir cevabı olmadığı gibi, besin takviyelerinin hangilerinin ne kadar ve nasıl kullanılması gerektiği de tamamen kişinin ihtiyacıyla doğru orantılı. Uzmanlar, Covid ile baş etmede hayati öneme sahip tüm mikro besinlerin mevsim meyve ve sebzeleri aracılığıyla vücuda alınabileceği konusunda hemfikir. Ancak bununla birlikte, obezitenin küresel bir salgın haline gelmiş olması ve her geçen gün aşırı kilolu olan insan sayısının artması sağlıklı beslenmenin teoride mümkün olduğu halde pratikte pek de karşılık bulamadığını gösteriyor.

Tip-2 diyabet, obezite, yüksek tansiyon gibi kronik hastalığı olanların ve yaşlıların (risk grubunda sayılan tüm grupların) bu dönemde sağlıklı ve dengeli beslenmeye dikkat etmenin yanı sıra, vücutlarında eksik olan değerleri ölçtürmeleri, eğer gerekliyse ve doktor tarafından önerilirse vitamin ve mineral takviyeleri almaları önemli olabilir. 

İlginizi çekebilir: Sağlık ve iyiliğe yepyeni bir merhaba: Doğal takviyeler

Tam kapanmaya kadar geldiğimiz noktada, Covid-19’un ilk ortaya çıktığı günden bugüne tüm dünyada nasıl gelişmeler yaşandığının kapsamlı bir özetini Covid-19 ile ilk tanıştığımız günden bugüne dünyada neler, nasıl değişti? yazımızda, Covid geçirdikten sonra hem bedensel hem de zihinsel olarak nelere dikkat etmeniz gerektiği, bedeninizde nasıl değişiklikler olacağı konusunda bilgileri Post-Covid Sendromu: Covid-19 geçirdikten sonra nelere dikkat etmelisiniz? yazımızda bulabilirsiniz. 

Kaynaklar: Frontiers in Immunology, Healthline, Luminis Health, WHO, Oksijen.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale