Bizler daha dünyaya gelmeden oluşan beyin, çevresel etkilere açık bir organ. Peki beynin bu çevresel etkilere tepkisi nasıl oluyor? Beyin, kendiliğinden veya yaradılıştan gelen bir aktivite sergiler ve beynin bu aktiviteleri belli başlı bir uyarıdan veya komuttan bağımsızmış gibi görülebilir. İlk bakışta, beynin kendiliğinden olan aktivitelerinin, beyni dışarıda bıraktığı ve gerçek dünyadan ayırdığı düşünülebilir. Yapılan son deneysel çalışmalar ise bunun doğru olmadığını gösteriyor.
Bunlardan biri de Niall Duncan‘ın başında olduğu ekip tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları Ağustos 2015’te paylaşılan araştırma. Çalışma kapsamında Duncan ve ekibi herhangi bir nörolojik, psikiyatrik veya tıbbi hastalığı bulunmayan üniversite öğrencilerine çocukluk travmalarıyla ilgili sorular yöneltti. Bu sorular aynı zamanda hassas görüntüleme teknikleriyle de desteklendi Araştırma kapsamında öğrencilerin beyinlerinde çocukluk travmasından kalan dağınıklık ölçülmeye çalışıldı. Zira bu dağınıklık, istatistiksel olarak beynin içindeki sinyallerin karmaşıklığını gösteriyor.
Araştırma kapsamında bilim insanları, çocukluğunda daha fazla travma yaşayan kişilerin beynindeki dağınıklığın daha fazla olduğunu tespit etti. Buna göre çocukluk travması arttıkça, beynin yaradılıştan gelen aktivitelerindeki değişim de artıyor. Dünyadaki tüm olaylar beynin yaradılıştan gelen aktivitelerini bir şekilde etkiliyor ve şekillendiriyor. Çocukluk travmalarının etkisi de benzer şekilde gerçekleşiyor.
Duncan ve ekibinin tespit ettiği bir diğer nokta ise çocuklukta yaşanan travmalarla beyindeki glütamat seviyesi arasında doğrudan bir bağlantı olduğu şeklinde. Buna göre çocukluk travmasının derecesi ne kadar yüksekse, beyindeki glütamat seviyesi de bir o kadar azalıyor.
Peki çocukluk travması beyinde nasıl bir etki yaratıyor ve ilerleyen yaşlarda beyni nasıl şekillendiriyor? Duncan ve ekibi bu sorunun yanıtını bulmak için daha fazla görüntüleme yöntemi kullandı. Buna göre beynin sağ anteriyor insulasında ve motor korteksteki nöronların aktivitesiyle şu üç unsur arasında belirgin bir ilişki mevcut; çocukluk travması, glütamat konsantrasyonu ve dağınıklık derecesi. Bu da şu anlama geliyor; beyin ve özellikle kendiliğinden olan aktiviteleri çevresel tecrübelere karşı son derece hassas. Bu çevresel tecrübeler ise uzay-zaman hafızasına kodlandığı şekilde algılanıyor. Çocukluk travmaları ise beynin kendiliğinden olan aktiviteleri tarafından kodlanıyor. Üstelik çocukluk travmaları hiçbir zaman unutulmuyor ve geçmişte yaşanmış olmasına rağmen şimdiki zamanda yapılan tüm eylemlere ve deneyimlere etki ediyor. İşte bu nedenle, çocukluk travmasıyla mücadele edebilmek için zaman zaman terapiye ihtiyaç duyulabiliyor. Bu terapi sayesinde beyindeki uzay-zaman hafızasının iyileştirilmesi sağlanıyor.
Kaynak:
Psychology Today