Toplumların geleceğini şekillendirecek en önemli faktörlerden birisi olma özelliği ile çocukların hayatımızda şüphesiz son derece önemli yerleri vardır. Her şeyden öte geçmişi geleceğe taşıyan her çocuğun, toplumsal mirasın aktarılmasını ve devamlılığını sağlamak gibi önemli bir görevi de bulunmaktadır.
Dünyada yaşanan değişimle beraber Türkiye’de de aile ilişkilerini ve çağın gerekliliklerini sağlama açısından ülkemiz, aile yapısını da etkilemiştir.
Örneğin; 1990’larda yaşanan köyden kente göç hareketi ile cinsiyet ayrımı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır ki, hala ayrımı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Ayrıca geleneksel ailelerde daha fazla görülen otorite ve baskı yerini demokratik anlayışa bırakmıştır.
Değişen piyasa kuralları gençlere yaradı
2000’li yıllarda ise bilgi çağını yaşamaya başlamamızla birlikte bilindiği gibi 2015 yılında da dünyanın en zengin adamı Bill Gates oldu. Bill Gates, IBM’de değişen piyasanın kurallarına gençlerin daha yatkın olduğunu keşfetmesi ve “Bağımsız Çalışan” mantalitesini benimsemesi sayesinde yirmili yaşlarda da zengin olunabileceğini kanıtladı.
Günümüz çocuklarının, hatta gelmiş geçmiş bütün çocukların hayalleri vardır. Ebeveynlerin ise çocuklarıyla ilgili tutkuları ve beklentileri vardır. Bu yüzden ebeveynlerin bazıları zaman zaman bir şekilde çocuklarının hayallerini ezip geçerek, kendilerinin gerçekleştiremedikleri hayalleri onlara empoze etmeye, onlar üzerinden kendi hayallerine ulaşmaya çalışabilmektedirler.
İlgili yazı: Güçlü bireyler yetiştirmek için çocukları kontrol altında mı tutmalı yoksa özgür mü bırakmalı?
Bu konuda çok fazla yorum yapmadan bir Hint (Bollywood) filmi olan “Her Çocuk Özeldir” de duyduğum gerçek bir hikâyeyi anlatmak istiyorum:
Solomon Adaları’nda yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi var. Elektronik testere gibi teknolojik aletlerden mahrum olan bu yerliler, balta ya da ellerindeki kesici aletlerle kesemeyecekleri kadar kalın bir ağacı üfleyerek deviriyorlarmış. Evet, “ÜFLEYEREK”. Nasıl mı?
Baltayla deviremeyeceklerini düşündükleri ağacın karşısına hep birlikte dizilip, hep bir ağızdan ağaca kötü sözler ve lanetler fısıldıyorlarmış. Daha sonra da söylenen bu kötü fısıltıların ağacı yok etmesini bekliyorlarmış. Evet, aslında haklı da çıkıyorlar. Bir süre kötü sözlere maruz kalan ağaç kurumaya yüz tutuyor, ardından da devriliyormuş.
İnanılmaz değil mi?
Solomon Adası yerlilerinin ağacı kötü sözlerle devirdiğini düşündüğümüzde, aile içerisindeki bireylere söylenen her kötü sözün gün geçtikçe baltadan çok daha keskin olabileceğini neden düşünmüyoruz? Hele ki söylenen bu kötü sözlerin çocuklarımızdaki etkileri bir düşünün. Onlar daha heybetli, kalın gövdeli ve yıllanmış bir ağacın yanında küçücük bir fidanlar. Söylenen her kötü söz ya da olumsuz davranış onları ümitsizliğe, depresyona ve dışlanmışlığa itecektir.