Hızla gelişen ve değişen bir dünyada en değerli varlıklarımızın, yaşama en iyi şekilde uyum sağlayabilmeleri için çabalıyor, onların en donanımlı halleri ile varolduklarını görmek istiyoruz.
İşte tam da bu “en”ler omuzlarımızda fark edemediğimiz birer yük olmaya başlıyor. Bizleri mükemmel anne ve baba olmak adına yanılsamalarla dolu bir düzeneğin parçası haline getiriyor. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çabalarken “Bizim ve çocuğumuz için iyi olan ne?” sorusunun cevabı çoğu kez gerçeği yansıtmıyor. Kendimize mükemmel ebeveynlik, çocuğumuza da beğendiğimiz eğitim modelleri ve ekollerin izinde yürüme hedefi koyarken hiç durup düşünüyor muyuz? Seçtiğimiz yolda yürümek isteyecek mi çocuğumuz ya da kişiliği, sahip olduğu özellikler buna uygun mu?
Şimdi bir kısmınız şöyle diyecek belki; “Ağaç yaşken eğilir.” Evet, eğilir ama önce elimizdeki tohuma bir bakalım. Ektiğimizde elma mı, yoksa portakal mı çıkacak? Ona göre az ışık mı, çok ışık mı ister, nasıl bir toprak onu besler? Ya da su ihtiyacı çok mu? Yoksa suya daha az mı ihtiyacı var? Tohumların bile böylesine farklılıkları varken, çocuğunuzu doğru tanımadan ezbere davranmak, kaynağını kendi geçmiş yaşantılarımızdan alan ve gelecek kaygılarımızdan kurtaramadığımız bir zihinle büyük beklentiler içine girmek, her zaman çocuk ve ebeveynler için stres kaynağı olmaktadır. Özellikle bu beklentiler karşılanmazsa…
Aynı zamanda ev ve iş hayatını birlikte götürebilmek ve her şeyin düzenli bir şekilde akmasını sağlamaya çalışmak bizi yıpratabilir ve gerekli zamanı sevdiklerimize aktaramadığımız hissini yaşamamıza, hatta kendimiz için uzun zamandır bir şey yapamıyor olmamız stres ve yetersizlik hissetmemize neden olabilir.
Stres altındaki bedenimiz
Bedenimiz stres altındayken, baş etmekte zorlandığımız durumlar yaşarız. Böyle anlarda ister ebeveyn olarak, ister ikili ilişkilerimizde olsun doğru davranmakta zorluk yaşayabiliriz. Çünkü beynimizde, algılamadan sorumlu olan Amigdala, duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşturulmasında rol oynar. Beynimiz neyi, nasıl algılarsa ona göre tepki geliştirmektedir. Amigdala; savaş, kaç ve don tepkilerinin kaynağıdır. Tehlikeyi hızla algılayıp, yüksek stres hormonu sayesinde güçlü tepkiler oluşturmamızı sağlar. Ancak modern hayatta yaşamsal bir tehlike olmadığı halde, Amigdala bunu bir tehdit olarak algılayıp bizim ani tepkiler vermemize sebep olmaktadır. Bu nedenler daha dürtüsel, seçemediğimiz tepkiler verip, öfke patlamaları yaşayabiliyoruz. Kriz anı sonrasında ise pişmanlık ve suçluluk duyuyoruz.
Peki, ne yapmamız gerekir? En basit hali ile “tepki verme süremizi” uzatmamız gerekir. Bunu nasıl yaparız? Durarak. Zorlandığımız durumda bunu sadece fark etmek ve o anda kalarak tepki vermeden kalmayı başarmak.
Viktor Frankl’ a göre; “Uyaran ve tepki arasında bir boşluk var ve o boşlukta bizim tepkimizi seçme özgürlük ve kudretimiz yatar.”
Mindfulness uygulamaları bize bu konuda destek olurken, bizi olanı olduğu haliyle görebilmeye, otomatik pilottan çıkıp, yargılayıcı olmadan şu anda ve burada yaşananları fark etmeye davet eder. Bunu yaparken; geçmiş ve geleceğin etkisinden kurtulmamızı, yaşadığınız zorlayıcı duygularla özdeşleşmeden bu duyguların gelip geçici olduklarını kavramamızı, zor durumlarda önce kendi yaşadıklarımızı fark etmemizi ister.
İlk anda kulağa zor gibi gelse de, hayata katmayı başardığınızda bu tutumların işlevsel olduğunu göreceksiniz. Bir ebeveyn olarak bunu nasıl uygulayacağımıza bir göz atalım…
Hafta içi özellikle de okula giden çocuklarınız varsa, hele de çalışıyor ve üzerinizde zaman baskısı hissediyorsanız, her zaman anı iyi yönetemeyebilirsiniz. Bir yandan kahvaltıyı hazırlama, bir yandan çocukları giydirme mücadelesi içinde iken arada saate bakıp, zihninizde “Servisi bu gün bari bekletmeyeyim” şeklinde düşüncelere sahip olabilir, masada kahvesini yudumlayan diğer ebeveynden, bir kez de siz söylemeden yardım etmesini bekleyebilirsiniz. Üstelik daha kendiniz giyinmediniz. Tam bir kaos ortamı. Patlamaya hazırsınız. Tüm bunları sırası ile başardınız diyelim. O ayakkabı giydirme seremonisini de atlattınız ve tam kapıdan çıkacaksınız; küçük çocuğunuzun sesi kulaklarınızda yankılanır: “Anne! kakam geldi!” Bildiğiniz ve okuduğunuz tüm mükemmel ebeveynlik tutumlarını uygulamakta zorlanır ve patlarsınız. Hem çocuğunuza hem de o an yeterli desteği göstermeyen eşinize söylenmeye başlarsınız.
Tüm bu olumsuz duygularla güne başlamak kendinizi kötü hissettirir. Gün boyu iş yerinizde zihniniz hep bu ana geri döner. Kendinizi beceriksiz hissedersiniz, belki çaresiz ve yorgun. Sonunda çocuğunuza bağırdığınız için suçluluk duyar, akşam eve dönerken bir oyuncak alma planı yaparsınız. Tanıdık mı geldi? Az çok hepimizin yaşadığı bu tabloda mindful tutumlarını kullanarak nasıl daha sakin kalabilleceğimize bir bakalım…
“Tuvaletin de ne kadar zamansız, az önce sordum, beni kızdırmak için yapıyorsun!”, “Her gün bir bahane, çok sıkıldım?!”, “Neden her seferinde ben uğraşıyorum ki?!” “Artık nasıl davranıcağımı şaşırdım!”, “Gitgide daha da kötü oluyor, yeter!”
Böyle bir tavır yerine;
Öncelikle sizi strese sokan anlar yaşarken ilk yapmanız gereken durmak ve o an ne hissettiğinizin farkına varmak. (“terliyorum”, “hızlı nefes alıyorum”, “gergin hissediyorum”, “alıp başımı gitmek istiyorum” vb.) Sadece fark ederek bu duygu ile yüzleşmek. Tepkini seçmeden önce kendine o boşluğu yaratabilecek fırsatı tanımak. Kimi için birkaç kere nefes alıp vermek kadar, kimi içinse biraz daha uzun, ancak oradan yanıt verebilmek. Hissettiğiniz duygunun o anlık ve geçici olduğu gerçeğini hatırlamak ve duygu ile aranıza mesafe koyabilmek. Geçmiş ve gelecek kaygısından kurtulup olanı algılayabilmek. O anda neye ihtiyacınız olduğunu drama yapmadan fark edebilmek. Bu tür zorlayıcı durumların sadece sizin başınıza gelmediğini, şimdi ya da daha önce başkalarının da aynı tür zorlukları yaşadığını hatırlamak ve kendinize şefkat gösterebilmek.
Farklı bir bakış açısı
“Şu anda karşımda fizyolojik ihtiyacının karşılanmasını bekleyen bir çocuk var.”
“Sabahları hesaplayamadığım bu tür durumlar geç kalmamıza sebep oluyorsa zaman yönetimini gözden geçirmeliyim.”
“Sanırım bu noktada eşimin de bana yardım etmesine ihtiyaç duyuyorum.”
“Her şeye yetişmeye çalışmak bende çaresizlik hissi uyandırıyor ve tahammül sınırımın düşmesine sebep oluyor.”
Bunlar gibi bilinçli bir farkındalık ve net bir zihin sahibi olmak çok daha doğru davranmanıza neden olacaktır. Sakin bir zamanda eş ile beklentiler üzerine konuşmak, hayattan ne kadar keyif aldığınızı, ev ve eş ilişkinizin size ne kadar doyurucu geldiğini düşünmek kadar, bu noktalarda sorunlarınızı da halletmeye çalışmanız gereklidir. Çünkü sahip olamadığımız bir manevi duyguyu çocuklarımıza aktaramayız zaten…
Çocuğun sadece problem davranışlarına bakıp, tepki göstermek yerine “Şu anda böyle yaparak bana hangi mesajı vermeye çalışıyor?” diye düşünebiliriz. Her gün kapıda bir sorun çıkarıyorsa, daha çok birlikte zaman geçirebilmek adına ya da güvenli alanını terk etmekte zorlandığı için böyle davranıyor olabilir. Sizden beklediği; yargılamadan, her istediğini yerine getirmeden ancak duygu ve düşüncelerine dair ön kabul gösterebilen, belli kurallar ve sınırlar içinde, geçmiş ve geleceğe dair öngörülerde bulunmaksızın, koşulsuz sevgi gösterebilen, birlikte olduğunuz anlarda tümüyle orada olduğunuz mesajını ona verebilen bir ebeveyn. Siz böyle bir ebeveyniniz olsun istemez miydiniz?
İlginizi çekebilir: Bukalemun çocukları görebilmek: Ebeveynin tutumu çocuğun kişiliğini nasıl etkiler?