Sınavlar belli bir eğitimi tamamlamak için gereklidir, zaman zaman da bir eğitime başlamak için atılması gereken bir aşama olur. Bunun yanı sıra, sınavda gösterilen performans ileride alınacak eğitimin derecesini ya da potansiyel iş kollarının çeşidini ve kalitesini belirler. Bütün bu nedenler ülkemizdeki öğrencilerin lise ve üniversite sınavı gibi yüksek bir kaygı kaynağı ile karşı karşıya kalınmasına neden olmaktadır. Sınavın, giren kişinin mesleğini, toplumsal statüsünü, iş imkanlarını ve gelir düzeyini belirlemede çok önemli bir rol oynadığı düşünüldüğünde sebep olduğu kaygının nedeni daha iyi anlaşılabilir. Ancak bazen hem ailenin hem de çocuğun sınavın önemini abartarak, olumsuz sonuç olasılığını felaketmiş gibi algıladığını görüyoruz. Bu durumda sınav adeta bir ölüm kalım savaşına dönüşmektedir.
Sınava hazırlanan öğrencilerden sık sık işittiğimiz “Sınavı kazanamazsam hayatım biter,” “Annemi babamı hayal kırıklığına uğratırım,” “İstediğim bölüme giremezsem mutlu olamam,” “Kimse bana değer vermez” gibi sözel ifadelerin zaman zaman sınavın öneminin gerçek dışı boyutlara ulaştırdığını görmekteyiz. Bunun beraberinde de sınav öncesinde ve sınavlar sırasında yaşanan kaygının tüm performansı olumsuz etkileyerek bilinenlerin unutulmasına, kişinin donup kalmasına neden olacak kadar yoğunlaşması mümkündür. Kaygı bu düzeye ulaştığında da akademik başarının ve sınav performansının düşmesi kaçınılmazdır.
Sınav kaygısı nedir?
Sınav kaygısı, öğrencinin gerçek dışı olumsuz düşüncelerini artıran, yoğun bedensel uyarımlara yol açarak dikkati bölen, böylelikle verimli çalışmayı, öğrenmeyi ve öğrenilenlerin etkili biçimde kullanılmasını güçleştiren, yoğun bir uyarım durumudur.
Kaygı dört düzeyde kendini gösteren engelleyici bir durum olarak ifade edilmektedir. Fizyolojik düzeyde; çarpıntı, ateş basması, nefes darlığı, titreme, midede kasılma, baş ağrısı vb. durumlar yaşanmaktadır. Düşünce düzeyinde; panik duruma yol açabilecek olumsuz düşünceler, hayaller, imgeler, kuruntular ortaya çıkmaktadır. Davranış düzeyinde; birey, kaygısıyla ilişki içinde olan “olay”dan (ders çalışmak ya da sınava girmek) kaçınma davranışı göstermektedir. Duygu düzeyinde ise; kaygı, huzursuzluk, çaresizlik, gerilim, üzüntü olarak kendini gösterir.
Aşırı düzeyde bir kaygının öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği, çok düşük düzeydeki kaygının da öğrenmeyi güçleştirdiği, yapılan araştırmalarla belirlenmiştir. Orta düzeyde bir kaygı ise öğrenmeyi olumlu yönde etkilemektedir. Genelde yüksek kaygılı öğrenciler, düşük düzeyde kaygılı öğrencilere göre daha fazla başarısız olurlar.
Sınav kaygısı olanlar sıklıkla mükemmeliyetçidir. Küçük bir hatayı tam bir başarısızlık olarak yorumlama eğilimleri vardır. Performanslarının mükemmel olacağına inanmadıkları aktivitelerden kaçınmaya yatkınlardır. Kendini aşırı derecede eleştirme sık izlenir. Bunlara ek olarak, daha fazla ve sık onaylanmaya ihtiyaç duyarlar.
Sınav kaygısının oluşmasında, bazı temel faktörler göze çarpmaktadır. Bunların başında ailenin beklentileri ve baskı düzeyi ilk göze çarpanlardandır. Okulun beklentileri ve kişinin bireysel özellikleri de önemli faktörler olarak öne çıkar.
Anne baba tutumları
Çocuğun akademik başarısı hem anne babaların hem de eğitimcilerin üzerinde önemle durdukları bir konudur. Sınava giren öğrencilerin ebeveynleri açısından bakıldığında da bu sınav ve sınav süreci çok önemlidir. Çoğu kez çocuk kadar aile de bu zor yaşam döneminden etkilenmektedir.
Anne baba tutumları bireyde kaygının ortaya çıkmasında önemli faktörlerden biridir. Özellikle, anne babanın beklentilerinin birey için ulaşılmaz olması, yargılanma ve eleştiri bireyde kaygı yaratan etkenlerden bazılarıdır. Sınava hazırlanan bir öğrencinin yaşadığı kaygıların büyük bir bölümü “Anneme babama ne diyeceğim?” ve “Çevreme karşı rezil olacağım” gibi gerçekçi olmayan düşüncelerden kaynaklanır. Sınava hazırlanan çocukların, çalışma isteğini artırmak ve onları çalışmaya güdülendirmek için kaygılarını artıran yaklaşımlardan kaçınmak gerekir. “Böyle giderse kazanamazsın,” “Ablan şu liseyi kazandı, bakalım sen ne yapacaksın,” “Senin tek sorumluluğun ders çalışmak, biz senin için nelere katlanıyoruz, senden beklentimiz ise sadece iyi bir yer kazanman” şeklinde ifadeler kullanmak çocuğunuzu ders çalışmaya teşvik etmeyeceği gibi, baskı altına girmesine, kaygısının yükselmesine ve potansiyelini kullanamamasına yol açar.
Birçok anne babada var olan kendi “ulaşamadıklarını” çocuklarında gerçekleştirme isteği nedeniyle aşırı baskı uygulaması, çocuğun kaygı düzeyini yükseltir ve sürekli başarısızlıkla yüzleşmesine neden olur. Üstelik çocuğun sahip olduğu kapasite ve beceri, anne babanın beklentilerini gerçekleştirmeye yetmeyebilir. Bu nedenle, ebeveynlerin çocukları ile ilgili gerçekçi değerlendirmeler yapması ve beklentilerini sınırlaması gerekebilir.
Sınavda başarılı olmak ve diploma sahibi olmak, yaşamın temel amacına hizmet eden araçlardır, amaç değildir. Sınavda başarılı olsa da, olmasa da ebeveynlerin çocuklarıyla olan duygusal ilişkilerinin gerilemesine izin vermemesi gerekir. Çünkü bazen sınava hazırlanma sürecinde yaşananlar, çocuk ve aile arasında çatışma ve uzaklaşmaya neden olabilmektedir.
Aileler ne zaman endişe etmelidir?
Sınav kaygısı yoğun olursa çocukta bazı ruhsal bozuklukların belirtileri gözlenmeye başlar. Çocuk depresif belirtiler gösteriyorsa (sık ağlama, uyku bozukluğu, iştah azalması/artması, umutsuzluk, vb.) veya aşırı kaygılıysa (sınavlara hazırlanırken yoğun bir kaygı içinde ise, sınavlarda evde yaptığının altında bir performans gösteriyorsa, ya da ders çalışmaktan kaçınıp sınavlara girmek istemiyorsa) bir uzmandan yardım almak gerekir. Her ne şekilde olursa olsun, sınav kaygısının öğrencinin duygusal ve akademik yaşantılarına olumsuz etki eden ve düzeyi arttıkça psikolojik sorunlara yol açan bir olgu olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Çocuk ve ergenlerde görülen sınav kaygısına Bilişsel Davranışçı Terapi ile destek olup, sınavlara yüklenen anlamı ve sınav ile ilgili çocuğun olumsuz düşüncelerini ele alma ve yeniden yapılandırma, sınav öncesi ve sınav esnasında hissedilen kaygı ile nasıl başa çıkılacağı, gevşeme teknikleri ve sınavlarda zaman yönetimi gibi konular üzerinde çalışılmaktadır. Bunun yanı sıra, terapi sürecinin en önemli amaçlarından biri de, çocuk ya da ergen görüşmesinin yanında, aile ile de görüşülerek anne ve/veya babanın çocuğu kaygılandıran yanlış yaklaşımlarının saptanıp düzeltilmesidir. Çocuğun kaygısı ile başa çıkabilmeyi öğrenmesi, hem akademik performansına hem de yaşam kalitesine olumlu bir şekilde yansıyacaktır.
İlginizi çekebilir: Davranışlarını anlamak için kendine sor: Çocukluğum yetişkinliğimi nasıl etkiliyor?