X

Çocuğunuz yeme bozukluğu yaşıyor olabilir mi: Ona nasıl yardımcı olabilirsiniz?

Yeme bozuklukları uzun zaman bazı klişelere dayandırıldı. Bu rahatsızlıkların yalnızca kadınlarda görüldüğüne ve bu kadınların da çoğunlukla maddi durumu iyi ailelerin tek ya da ilk çocuğu olarak büyüdüğüne inanılıyordu. Hatta o kadar ki, yeme bozukluklarına güya sadece beyaz ırktan olan kadınlar yakalanıyordu. Bu tür basmakalıp fikirler artık yerlerini doğrulara bırakmaya başladı.

Günümüzde anoreksiya ve bulimiya gibi yeme bozukluklarının kültür, ırk, etnik köken ya da sosyal-ekonomik farklılıklara, cinsiyete ve dini inanışlara bakmadan toplumun her kesiminde görüldüğünü biliyoruz. Yeme bozukluklarının kadınlarda olduğu kadar erkeklerde de, özellikle son zamanlarda tırmanışta olduğunu istatistikler ispatlıyor. 

Yeme bozukluklarını nasıl tanımlarız? Sebepleri nelerdir?

Yeme bozuklukları, en az depresyon ya da kaygı bozukluğu kadar ciddi psikolojik rahatsızlıklardır. Yeme bozukluğu olan kişiler, hoşlanmadıkları duygularla ya da hayatlarında karşılaştıkları zor durumlarla mücadele etmek yerine onlardan kaçmak ister ve bu kaçışı da yiyeceklerle sağlıksız ilişkiler kurmakta bulurlar. Yeme bozuklukları arasında en yaygın olan ise anoreksiya ve bulimiyadır.

Bu yazıyı, ergenlik dönemindeki çocuğunun yeme bozukluğu yaşadığından şüphelenen ya da yeme bozukluğu tanısı koyulan çocuğuna yardımcı olmaya çalışan ebeveynlere ve aile yakınlarına yönelik hazırladım. Yazının devamını okumadan önce yeme bozuklukları, nedenleri ve tedavi şekilleri hakkında daha geniş bir bakış açısı kazanmanın faydalı olabileceğini düşünüyorum. Bunun için aşağıdaki yazılardan yararlanabilirsiniz:

Yeme bozukluklarını tanıyın: Bu tür bir rahatsızlık yaşayan birine nasıl yardımcı olabilirsiniz?
Çocuğunuza bedenini sevmesi için yardım edebilirsiniz: Dikkat etmeniz gereken 3 şey
Yeme bozuklukları üzerine istatistikler
Anoreksiya nervozanın aile, mükemmeliyetçilik ve öz güven ile ilişkisi
Ebevynlerimizle ilişkimizin niteliği: Bağımlı olmadan bağ kurabiliriz

Ebeveyn olarak yeme bozukluklarıyla nasıl mücadele edebilirsiniz?

  • İşaretleri fark edin. Yeme bozukları bazen kendilerini açıkça ele verir. Çocuğunuz yemeklerden sonra bilerek kusuyorsa ya da tümden yemeyi reddediyorsa, apaçık bir sorunla karşı karşıyasınız. Fakat bazen de çocuğunuz yeme bozukluklarıyla ilgili davranışları sizden saklayabilir.Yeme bozukluğu yaşayan herkesin çok zayıf ya da çok şişman olduğunu söyleyemeyiz. Yani fiziksel görünüşe bakarak çocuğunuzun yeme bozukluğu yaşayıp yaşamadığını anlayamayabilirsiniz. Kaldı ki çocuğunuz yeme bozukluğuyla mücadele etmesine rağmen kan sayımı gibi tetkikleri normal çıkıyor, hatta kızınız düzenli şekilde regl görmeye devam ediyor olabilir.Kısacası, yeme bozukluklarının vücutta yarattığı fiziksel tahribat kendini test sonuçlarında ancak yıllar sonra gösterebilir.
    Peki, nasıl anlayacağız? Çocuğunuz yiyeceklere karşı kısıtlayıcı davranışlarda bulunuyor ve yemek saatlerinde kaygı içinde olup gün içinde aşırı egzersiz yapıyorsa kendinize şu soruları sormalısınız: Çocuğum gittikçe daha mı az besleniyor? Kendisine “bundan sonra şeker yok,” “et yemeyi bırakıyorum,” gibi kurallar mı koyuyor? Egzersiz programını bir gün bile aksatmıyor ve gittikçe ağırlaştırıyor mu? Sizle ya da başkalarıyla birlikte yemekten ya da dışarı yemeye gitmekten kaçıyor mu? Kendisini her gün belki de birden fazla kez tartıyor mu? Bu sorulara olumlu yanıtlar veriyorsanız, profesyonel destek almanın tam zamanı.

  • Zaman kaybetmeden harekete geçin. Çocuğunuza yeme bozukluğu tanısı koyulduysa, zaman geçirmeden gerekli önlemleri almalı ve iyileşme sürecinin çok kolay geçmeyeceğini baştan kabul etmelisiniz. İyi haber: Erken tanı koyulduğunda ve rahatsızlığın geçmişi nispeten kısa olduğunda iyileşme oranları daha yüksektir; yani çocuğunuz yiyeceklerle ve egzersizle olan sağlıksız ilişkisini, vazgeçilmesi imkânsız bir alışkanlığa dönüşmeden yeniden ve sağlıklı şekilde kurabilir. Çocuğunuzun tedaviyi, hatta rahatsızlığını reddetme olasılığı oldukça yüksek. Size önemli bir şey olmadığını söylese de ve siz çocuğunuzla bir tür kontrol savaşına girmekten, onun sizden uzaklaşmasından korksanız bile mutlaka sorumluluğu üstlenmelisiniz. Özellikle yediklerini kısıtlama şeklinde tanımlayabileceğimiz anoreksiya nervozada, hastalar rahatsızlıklarını yadsımaya daha fazla eğilimlidir ve vücutlarına gerekli besinleri almayı, beslenme uzmanı ya da terapistle görüşmeyi reddederler. Yediklerini kısıtladıklarında kendilerini iyi hissettiklerini düşünebilirler ve vücutlarını kontrol ettiklerini sanıp dahası bunu bir başarı olarak görüp iyileşmeye direnebilirler. Yani, o yalancı kontrolü kaybetmekten korkarlar. Bu aşamada, tıbbi destek almanın yanı sıra çocuğunuza yeme bozukluklarıyla ilgili güvenilir kaynaklardan bilgiler, dokümanlar getirebilir ve onunla bu rahatsızlıkların ne kadar tehlikeli olduğunu konuşabilirsiniz. Tıbbi destek açısındansa bu rahatsızlıkların bütünsel bir tedavi gerektirdiğini, yani dâhiliye –psikiyatri– beslenme ve psikoloji departmanlarının birlikteliğine güvenmeniz gerektiğini söyleyebiliriz. Tıkanırcasına yeme bozukluğu yaşayan ve bundan utanıp veya kilo almaktan korkup yediklerini çıkaran ya da ölçüsüz egzersiz yapan kişiler yardım almaya bir nebze daha sıcak bakarlar. Bu aşamada, yine yeme bozuklukları hakkında bilgi verici dokümanları ve destek alabileceğiniz terapistler ile hastanelerin bir listesini çocuğunuzla paylaşıp ne yapacağınıza karar verebilirsiniz. Burada en önemli nokta, yargılayıcı olmaktan kaçınmanızdır. Başka bir mühim nokta ise kısıtlayıcı tipteki anoreksiya nervozadan iyileşmekte olan çocuğunuzun tıkanırcasına yeme epizotlarına benzeyen durumlarda bulunabileceğini bilmeniz ve bunu yeni bir yeme bozukluğu olarak algılamamanızdır. Anoreksiya nervozada kişinin bedeni uzun süre yeterince kalori almadığı, yani açlık modunda olduğu için, oluşan kalori eksikliğinin telafi edilmesi gerekir. Kısacası, çocuğunuzun bedeni beslenmeye açtır. Bedenin duyduğu ihtiyaç yerine gelip dengeye oturduktan sonra çocuğunuzun yeniden normal bir şekilde beslendiğini, açlık ve tokluk dürtülerine göre hareket ettiğini göreceksiniz.

 

 

 

  • Kendinizi suçlamayın. Yeme bozukluklarının genetik faktörlere dayandığı biliniyor. Fakat bu, genleriniz yüzünden kendinizi suçlamanız gerektiği anlamına gelmez. Yeme bozukluklarının temelinde çoğu zaman bilinçsiz diyetler yatar. Bu türden bozukluklara yatkın genlere sahip birindeyse diyetler, rahatsızlığın ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Kaldı ki yeme bozukluklarının son derece karmaşık bir doğası olduğunu ve genler dışında daha birçok sebebi olduğunu unutmayalım. Arkadaş baskısı, diyetler, travmalar, medyanın etkisi, geçiş dönemleri, atletizm ve mükemmeliyetçilik yeme bozukluklarına yol açan etmenlerden bazılarıdır. Ne yazık ki bunları çocuğunuzun hayatından çıkarmak mümkün değil. Bu türden zararlı ve yanıltıcı uyaranlara maruz kalmaya devam edecekler. Önemli olan nokta, yeme bozuklukları oluşmadan önce gerekli tedbirleri almanız ve çocuğunuzun daha küçük yaşlarda gerek yemekle gerek sporla sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurmasına yol göstermenizdir. Hiçbir yiyecek hiçbir zaman ödül ya da ceza olarak sunulmamalıdır. Evinizdeki konuşmalarda hiçbir yiyecek “kötü” olarak etiketlenmemeli, bazı yiyeceklerin diğerlerinden daha “masum” olduğu izlenimi yaratılmamalıdır. Dengeli ve sağlıklı bir beslenmede her besin grubundan yiyeceğe yer vardır. Ayrıca, egzersiz de sağlıklı olmak ve zevk almak için yapılmalı, kilo kaybetmenin anahtarı olarak gösterilmemelidir.
    Düşünsenize, sürekli olarak popüler diyetlerin, yiyeceklerdeki kalori ve yağ miktarlarının konuşulduğu, annelerin babaların kilolarından şikâyet edip durduğu ve her gün tartı üzerine çıktıkları bir ortamdan çocuklarınızın olumsuz etkilenmemesi mümkün mü? Çocuğunuzun ilk rol modelleri sizlersiniz ve siz onların gözünde her şeyin en iyisini bilen, en değerli varlıklarsınız. Ebeveyn olarak çocuğunuzun fiziksel özelliklerini değil yeteneklerini, karakterini, başarılı olduğu alanları öne çıkarmalı ve sahip olduğu içtenlik, şefkat ya da cömertlik gibi kişilik özelliklerinden dolayı güzel ve değerli olduğunu hissettirmelisiniz.
    Vücudumuzu aç bırakmak pahasına az yemenin erdem, diyet yapmanın azimlilik, kilo vermenin en büyük başarılardan biri ve bedenimize zarar verecek boyutta spor yapmanın büyük bir güç olduğu algısını yaratan bir toplumda yaşıyoruz. Beyinlerimiz öyle yıkanıyor ki sürekli beden kontrolü yapmamızı öğütleyen bir sesle yaşıyor ve kendi kendimizin “yiyecek komiserleri” oluyoruz. Yine de, en azından evlerinizde böyle kirli konuşmalardan uzak durarak çocuklarınızı olası bir yeme bozukluğuna karşı koruyabilirsiniz. Yeme bozukluklarıyla mücadele etmek zor, sancılı ve uzun süren bir süreç. Ama umut var. Destek var. O halde derin bir nefes alın ve şimdi ailece iyileşmeye başlayın.

Kaynaklar:
https://psychcentral.com/lib/parents-important-in-the-prevention-awareness-of-eating-disorders/
https://psychcentral.com/lib/does-my-child-have-an-eating-disorder/
https://familydoctor.org/for-parents-eating-disorders-in-teens/
Eating Disorders from Inside Out (Dr. Laura Hill’in TED konferanslarından birinde yaptığı bu konuşmayı özellikle faydalı buluyorum. Dilerseniz, videoyu Türkçe altyazısıyla da izleyebilirsiniz.)

İlginizi çekebilir: Çocuğunuza bedenini sevmesi için yardım edebilirsiniz: Dikkat etmeniz gereken 3 şey

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale