Sınırlar, çocuğun isteğinin ya da davranışının, sağlıklı bir biçimde ebeveynin filtresinden geçiyor olmasıdır ve gelişimi için son derece önemlidir. Çocukları güvende hissettirir ve aidiyet duygusunu güçlendirir, kendilerini ifade etme imkanı elde ederler. Sınır demek, “sürekli ve boş yere” sarf edilen “hayır!”lar, yasaklar, cezalar değildir. Çocuğun her istediğinin yapılması da, fazla katı olmak kadar negatif etki yaratabilir. Her zaman “evet” cevabını almış olan çocuk, ilerleyen yaşlarında toplum kurallarını ihlal eden, insanlarla ilişkilerinde hep ön planda olmak isteyen, empatik iletişim becerileri gelişmemiş olduğundan iletişim problemleri yaşayan bireyler olabilirler.
Çocuğa doğru sınır koymak için nasıl davranmalıyız?
“Hayır” demeyi öğrenin.
Ebeveynlerin bir kısmı çocuğa “hayır” dediği zaman sevgisinin, ilişkisinin zarar göreceğinden şüphe duyar. Hâlbuki, çocuk neleri yapıp neleri yapamayacağı konusunda yönlendirebilecek ebeveynlere ihtiyaç duyar. Çocukluk döneminde deneyimlediğimiz doğru sınırlar, bizleri hayata hazırlar ve yetişkinlik döneminde karşılaşılan durumlarla baş edebilme becerisi kazandırır. Çocuğun ileri yaşam dönemlerinde sınırlarını koruyabilmesi, esnetebilmesi ebeveyni ile kurduğu bu ilişkiye bağlıdır.
Şunu unutmamalıyız ki, çok fazla “hayır” kelimesini kullanmak çocuk için asıl anlamını yitirecektir. Bir davranışa “hayır” demeden önce, “Çocuğumdan yapmasını istediğim şey kimin ihtiyacı?“, “Ben burada çocuğuma ne öğretmek istiyorum?” sorularını kendinize yöneltebilirsiniz. Kendi ihtiyaçlarınızı bilmeden çocuğun ihtiyaçlarını anlamanız daha zordur.
Örneğin; sizin sakinliğe ihtiyacınızın olduğu bir zamanda, çocuğunuz bağırmak ve şarkı söylemek isteyebilir. Bu gibi durumlarda çocuğunuzla aranızdaki ilişkinin olumsuz etkilenmemesi için, kendi ihtiyaçlarınızı farklı bir yoldan karşılamanız gerekebilir. Diğer bir seçenek ise; çocuğunuza bu durumu sert, öfkeli cümlelerle değil, iş birliği yaparak anlatmaktır. “Sus artık, ne çok konuştun” değil, “Benim biraz sessiz kalmaya ihtiyacım var, oyuncaklarınla oynayıp bana yardımcı olur musun?” diyebilirsiniz.
Kendi ihtiyaçlarınızı önemsemek, bencillik değildir. Durumun farkına varıp, kendinize anlayış göstermeniz demektir. Çocuğunuzla aranızdaki iletişimi iyi idare edemez, rekabete dönüştürürseniz öfke beraberinde getirir. Bu rekabet savaşında kazanan yoktur, iki kaybeden söz konusudur.
Yaşadığı duyguya saygı duyun ve kabul edin.
Çocuğun istediği bir şey olmadığında öfkesini göstermeye hakkı vardır, yaşadığı düş kırıklığı karşısında hissedilen doğal bir duygudur bu. Çocuğunuzun öfkesini hissetmeyi, ifade etmeyi ve böylece düş kırıklığını kabul etmeyi öğrenmesi için, onun bu öfkesinden kaçınmamanız gerekmektedir.
Öfkesinden çekindiğinizde bunu algılar ve öfkesini saldırganlık ile gösterebilir. Sizin “hayır” dediğiniz bir davranışı öfkesiyle değiştirebileceğini öğrenirse, öfke ve saldırganlık davranışını sürdürecektir. Saldırganlık, aslında hırsla karışık korkudur. Çocuğunuzun hissettiği düş kırıklığını, yaşadığı duyguyu kabul ederek reddetmelisiniz. Açık, anlaşılabilir ve net olmalısınız.
Örneğin; “Evet, istediğin diğer oyuncağı da almak istiyorsun ve bu yüzden üzgünsün. Ama sadece bir oyuncak için anlaşmıştık.”
Yasaklamak işlevsel değildir, bunun yerine talimat verin, yönlendirin.
Yasak koymak, çocuğu istenmeyen davranışa odaklar. Örneğin; “Salonda oynamayın” yerine “Oyun odasında oynayın” diyebilirsiniz. “Pencere kenarlarına gitmek yok” dediğinizde merak duygusuyla dolu çocuk, pencere kenarına gidecektir. “Hadi, merdivenlerin orada oyun kuralım” dediğinizde istediğiniz amaca yönelik bir yönlendirme yapmış olursunuz. “Ateşle oynamak yasak” demek yerine “Ateşle oynarsak, elimiz yanabilir” diyebiliriz.
Dikkat becerisi henüz gelişmediği için arada hatırlatmak yeterlidir. Gelişim sürecinde beyin sürekli yeniden yapılandığından, bilgilerin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekir. Söylemek istediklerimizi daha somut ifadelerle, olanakları vurgulayarak, seçenekler sunarak ve çocuğunuzla birlikte hayal kurarak öğrenmesine destek olabilirsiniz.
Seçenek sunarak, özgürlük tanıyarak kontrol duygusunu hissettirin.
“Her istediğini yapıyoruz, yine de bitmiyor istekleri” diyen ebeveynler… Çocuğun isteklerine sınırsız ulaşması da, seçim özgürlüğü verilmemesi de doğru bir sınır koyma yöntemi değildir. Örneğin; kıyafet ya da oyuncak almaya gittiğinizde, “Hadi, istediğini seçebilirsin” derseniz, çocuk aile bütçesini zorlayacak bir ürün seçebilir ya da bu seçtiği ürün şartlarınıza uygun olmayabilir, burada çocuğun seçim özgürlüğü vardır ama sınırlar net değildir, istediği ürüne ulaşamadığında ise hayal kırıklığı yaşayabilir, hırçınlaşabilir.
Eğer siz alacağı oyuncağı ya da kıyafeti getirip, “Bunu alıyoruz” derseniz, evet, sınırlar nettir ama çocuğun seçim özgürlüğünü ortadan kaldırmış olursunuz. Fakat çocuğa birkaç seçenek sunup, “Bunlardan istediğini seçebilirsin” dediğinizde, çocuğa sağlıklı sınırlar içerisinde seçim özgürlüğü tanımış, onun kontrol duygusunu geliştirmiş olursunuz. Çocuk seçimlerinden sorumluluk almayı, kendini kontrol etmeyi ve kendi sınırlarını oluşturmayı öğrenmiş olur.
Verilen bilgi ve önerilerin öğrenilmesi, her çocuğun ritmine göre değişebilir. Öncelikli olarak çocuğun ihtiyaç ve isteklerini belirleyebilmek için iyi bir gözlemci olmak gerekir. Dengeli bir özgürlük, kontrol sağlayan sınırlar çocuğun sağlıklı gelişimi için en uygun ortamı yaratır. Çocukların büyümesine yardımcı olabilmek için sorunlar yerine çözümlere odaklanılmalıdır.
İlginizi çekebilir: Karantinada çocuk olmak: Coronavirüs günlerinde çocuklara nasıl destek olabiliriz?