Cinsel obje olarak kadın sorunsalı
*”Prenses gibi soyun”
Çekici ve kışkırtıcı kıyafetler giymiş ya da iç çamaşırıyla sokakta dolaşan bir kadın, sokaktaki insanların rahatsız edici bakışlarına maruz kalır, uyarı alır, “anormal” bir hareket gösterdiği gerekçesiyle toplumdan dışlanır. Aynı kadının reklamlarda ya da billboardlarda iç çamaşırlarıyla boy göstermesi, hatta fotoğraflarının şehrin en kalabalık meydanında yer alması ise toplum tarafından kabul edilmiştir ve normal karşılanmaktadır. Toplumdaki bu çelişkili durum, medyanın kadınları cinsel bir obje olarak kullanmasına yol açmıştır.
Bugün billboardlara ya da dergilerdeki reklamlara baktığımızda, çıplak olmasalar bile, kadınların bir şekilde cinsel obje olarak kullanıldığını görüyoruz; kışkırtıcı duruşlar, kameraya odaklanmış baştan çıkartıcı bakışlar, yarıya kadar aralanmış, işaret parmağı da içine yerleştirilmiş büyük dudaklar gibi…
Yukarıda görmüş olduğunuz iç çamaşırı reklamı afişinde mankenin dağınık saçları, çekici bakışları ve vahşi duruşu; sizi yatak odasına davet eder gibi. Kadınların obje olarak kullanıldığı reklamların stratejik planlamasında, birbiriyle çelişen iki olgunun kombinasyonu kullanılıyor: cesur ve kışkırtıcı kadın vücutları; ve kadınların “prenses” gibi olmaları gerektiğine dair masalsı bir söylem. Böylece kadınların bilinçaltına, yalnızca iç çamaşırlarıyla prensesler gibi görünebilecekleri, dış görünüşlerinin altında seksi bir imaj bulundurmaları gerektiği gibi mesajlar veriliyor. Kadınların reklamlarda cinsel obje olarak yer alan erotik fotoğrafları bu stratejiyle meşru hale getiriliyor ve toplum tarafından yadırganmıyor.
Ben bu reklam stratejisini “kelime oyunu” olarak adlandırıyorum. Bu sihirli hale getirilmiş söylemler; seksist, tutucu ve hatta kadını aşağılayıcı nitelikte olmalarına rağmen ilginç şekilde toplum tarafında yadırganmıyor, hatta ilgi çekici bulunuyor.
Mesela Aubade’nin “Baştan çıkarmanın kuralları” olarak adlandırdığı kampanyaya bir göz atalım. Aslında tamamen erkeklere yönelik olarak hazırlanan bu reklamda; kadınların göğüs, kalça gibi erojen bölgeleri; kadınlara partnerlerini baştan çıkarmak için ne yapmaları gerektiğine dair bilgi verme adı altında kullanılmış.
Birbiriyle çelişen toplumsal değerlerin arasında kalmış olan bu tarz reklam kampanyalarının toplum tarafından kabul görmüş olması oldukça şaşırtıcı (en azından Fransa’da durum böyle).
Aşağıdaki fotoğraflarda gördüğünüz “”davetkâr” ve “bilgilendirici” içerikler; toplumda “kadın” kelimesine atfedilmiş olan geleneksel anlamları (erkeklerin duygularını harekete geçirme, onları doyuma ulaştırmayı görev edinme, hassas ve duygusal olma, diğer kadınlarla rekabet içinde olma vb.) barındırdığı gibi; kadınları modern çağın gerekliliklerine uygun olarak tüketim yapmaya da davet ediyor.
Kural 35: “Çekingen davranın” Kural 20: Üzerinize düşmesini sağlayın
Kural 36: Kıvrımlarınızı öne çıkarın Kural 4: Ona savunmasız olduğunuzu gösterin
Kural 38: Ona metafizikle ilgili sorular sorun Kural 11: Partnerinizle inatlaşmayın
Açıkça görülüyor ki; kadınları çekici olmak konusunda bilgilendirmek amaçlı hazırlanmış olan bu reklam kampanyası, kadınlara erkeklerden daha başarılı ve güçlü olmaları konusunda mesaj vermekten çok uzak.
Bu şekilde sadece çeşitli uzuvlarıyla billboardlarda yer alan, yüzleri görünmeyen kadın vücutları; aktif, kontrolü elinde bulunduran, güçlü kadın portresinin arkasında; tamamen erkeklerin fantezi dünyası düşünülerek hazırlanmış. Resimlerde gördüğünüz Aubade mankeni de aslında tam bir “kendisine yabancılaşmış” 21. yüzyıl kadını.
Bu kısa ve basit, “bilgi” adı altında topluma sunulan reklamlar, aslında toplumda var olan “kadın” ve “erkek” rollerinin birer yansıması niteliğinde. Kadının ötekileştirilmesi, kadının toplumdaki rolünün basitleştirilmesi ve kadının değersizleştirilmesinin üstü kapalı olarak yansıtılması sebebiyle toplumda kabul görmüş ve yadırganmayan bu tarz reklamlar; her gün maruz kaldığımız cinsiyetçi söylemlerden sadece bir kaçını oluşturuyor.
Kural 15: Hayır demeyi bilin Kural 16: Ona karşı gelebileceğinizi gösterin
Kadınların reklamlarda bu klişeleşmiş toplumsal roller altında gösterilmesi ve, erkek ve ilişki konularıyla ön plana çıkarılmasının yanında; güzel iç çamaşırlarını yalnızca erkekleri baştan çıkarmak ve erkeklere daha çekici görünmek için giymeleri gerektiği de verilen mesajlar arasında. Açıkçası, reklamların bu yönü aklıma geldikçe, güzel iç çamaşırlarımın hepsini bir araya toplayıp yakmak istiyorum.
İçinde yaşadığımız toplumsal normlar ve sosyal hayat; kadınları bu reklamlarda onlara biçilmiş olan rollere uymaya, fotoğraflarda gördükleri mankenleri model alıp onlar gibi olmak için çabalamaya ve kendilerini erkekler tarafından kabul edilebilir kılmak için daha fazla uğraşmaları gerektiğine inandırıyor. Ne kadar karşı olursa olsun, birçok kadın da ne yazık ki bu çarkın içinde, alttan verilen mesajı almadan, “moda” söylemi altında bu akıma kendini kaptırıyor.
Bu önyargılı görüşlerin ve kadına atfedilen rollerin değişebilmesi için; duyarlı olan herkesin, kadınların medyada yer alan tasvirleri gibi olmadıklarını anlaması, onları seks objesi olarak gösteren reklamlar karşısında sesini yükseltmesi ve bu gidişe bir dur demesi gerekiyor.
Kim olursanız olun, kendinizi sevin ve hayattan bu halinizle zevk almaya çalışın. Unutmayın, bir erkeği baştan çıkarmanın ilk ve en basit kuralı kendiniz olmaktır.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.