“Her cinsel ilişkiden sonra, partnerimiz tarafından değerlendiriliyor muyuz?”
Bu soru, Sex and the City‘nin bir bölümüne konu olmuştu. Bölümle ilgili hoşuma gitmeyen tek şey, sorunun belirsiz şekilde yanıtlanmasıydı.
Kadınlar hakkında ve kadınlarla “tabusuz ve kuralsız” şekilde konuşan Sex and the City, kendi türü için bir devrimdi. Ne var ki, dizide konu edilen “güçlü kadınlar”ın tanımı, yaşam şekilleri ve tüketim üzerinden yapılıyordu. Karakterler kozmopolit, tüketim çılgını ve modern kadınlardı. Dizide geleneksel cinsiyet rollerinin sorgulanması ve yıkılması, yine modern kadının alım gücü üzerinden yapılıyordu.
Yukarıda bahsettiğim bölüm, Charlotte’un partnerinin ilişki esnasında uyuyakalmasıyla başlıyor. Bu durum, Bram’in yorgunluğu ya da kaba biri olmasıyla ilişkilendirilebilecekken; sorgulanan Charlotte’un yatakta iyi ya da kötü olması oluyor.
Cinsellik, sorgulanabilecek bir konu değil. Ne var ki; “yatakta iyi olmak” her zaman övülürken, “kötü” olmak kabul edilemez. Neyse ki, dizide çoğu zaman olduğu gibi, kredi kartlarının iyileştiremeyeceği bir yara yok. Charlotte, tantrik masaj derslerine yüklü bir miktar para harcadıktan sonra, yeni edindiği becerilerini partnerinin üzerinde dener ve sonunda ne kadar “tatmin edici” olduğunu görür.
Buradan ne çıkarabiliriz?
- Yatakta iyi olmak, teknik beceriler edindikten sonra erkeğine zevk verebilmektir.
- Cinsel olarak oldukça aktif olan Samantha’nın kendisinin de ders verebileceğini düşünüyor olması, tecrübenin önemli olduğunu gösterir.
- Cinsellik dersleri diye bir şey vardır ve çok pahalıdır 🙂
Ancak tereddüt etmemeliyiz: Karşılığını kesinlikle alırız.
Sex and the City gerçekten de kadınların en güçlü olduğu televizyon programı mı? Harika!
Anlatılanlar, cinsellik hakkındaki yaygın görüşleri sorgulamak bir yana dursun; aksine, kadınları dolaylı yollardan bilgi, yetenek ve deneyim kazanarak etkinliklerini arttırmaları için cesaretlendiriyor. Kadınlar tüketerek güçlenirken, erkekler hiç değişmiyor; tam da neoliberal ideolojilerin inanmamızı istediği gibi.
Medya, kadınların cinsel isteklerini özgürce ifade edebilmesini destekleyecek senaryoları arttırsa da; ortaya çıkan sonuç genellikle zevk odaklı oluyor. Bu durum, yaygın toplumsal cinsiyet algısını sorgulamayı amaçlarken, bu algının güçlendirilmesine de engel olamıyor.
Sex and the City’nin amacı, kadın cinselliğiyle ilgili tabuları yıkarken, kadınları kendi vücutlarını ve cinselliklerini keşfetmeleri için desteklemek. Utanç ve suçluluk hislerini bir kenara bıraktırarak, isteklerini dile getirmelerini sağlamak. Ancak bunun yolu, erkek gibi olmaktan geçiyor; ve sonunda cinselliğini bir “erkek gibi” yaşamak, kadının cinsel gücünün en iyi kanıtı oluyor. Erkek cinselliğiyle ilgili tek yönlü bir algı oluşturmanın yanı sıra, kadınlara sahip olmadıkları penisi geri vermeye çalışıyor.
Cinsel olarak aktif olan bu “güçlü” kadınlar, güç dengelerinin değiştiği illüzyonunu yaratırken, bu defa adopteunmec.com’da olduğu gibi, erkeklerin cinsel obje olarak görülmesine neden oluyor. Diğer yandan kadınlar “istediğini almak” için cesaretlendirilirken, bir yandan da kendilerini metalaştırıyorlar.
Çelişki şurada; kadının “özgürce” arzu duymasını kabul ediyoruz, ancak aynı anda bunu “nasıl” yapacağını söylüyoruz; “Kadın, doğası gereği, cinsel açıdan özgür olmaya uyum sağlayamıyor ve belirli kurallar dahilinde değişmesi gerekiyor.”
Soruyu yeniden soralım: “Her cinsel ilişkiden sonra, değerlendiriliyor muyuz?” Büyük ihtimalle evet. Önce kendi kendimize. Partnerimiz bizi değerlendirsin ya da değerlendirmesin.
Kesin olan tek bir şey var: sizi yargılayan biriyle beraber olmak istemezsiniz. En azından ikinci kez 🙂
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.