X

Çiçeği burnunda yazar; Zehra Güngör

İnternette arattığımızda hakkınızda az şey buluyoruz. Biraz gizemli bir yazar mısınız ve sizi kendinizden dinleyelim mi?

Çok hoş bir soru. Teşekkürler… Bilerek gizemli olan birisi değilim. Fakat gizemi de severim. Açıkçası dijital dünyayla aram pek iyi değil. Kendimi pek eğitemediğim bir yer burası. Haliyle uzak kalmayı tercih ediyorum. Belki de eski kafalıyım. (Gülüyor) Ben 39 yaşında iki çocuk annesi bir kadınım. Fotoğraf çekmeyi ve klasik müzik notalarında gezmeyi seviyorum. Uzun zamandır yurt dışında yaşıyorum. Kısa bir Londra deneyimim oldu. Şimdi ise çok sevdiğim Tiflis’teyim. Kendi yolcuğumu yaşıyorum. Her gün başka bir ben olarak, keşfederek, çoğalarak… Çocukluğumda her sabah uyanır ve bugün öğretmenim, bugün ise pilotum gibi ifadelerle ailemi şaşırtırdım. Hala kendimi ve sevdiklerimi bu şekilde hissederek şaşırtıyorum. Tek bir kalıba ve sıfata sığamıyorum. Yaşayacak çok şey ve görülecek çok bahar var, yanlış mı düşünüyorum?

Ne zamandan beri yazıyorsunuz?

Kendimi bildim bileli denilen o şey. Kendimi tanıdığımdan beri yazıyorum. 12-13 yaşlarımdan bu yana… Bir şey var ve içimde tutamıyorum, aklıma gelen kelimeler, benliğimden ve zihnimden uçuşarak, kaleme kağıda dökülüyor. Biliyor musunuz? Ben hayatta en çok yazma halimi seviyorum. Müthiş bir yaratıcılık süreci. Haz. Bunun insana bahşedilmesi en büyük lütuf. Çünkü hayat muazzam bir şey oluveriyor. Çocukluğum az evvel bahsettiğim gibi aşırı hayalperest ve meraklı geçti. Her gün rüyalarla uyanan ve gerçekle rüya arası (gerçi hala öyle) yaşayan bir çocuktum. Bazen annemin sen küçükken senden korkuyordum sözü gelir aklıma. (Gülüyor.) Sanırım güzel şeyler oldu. Neticede hayallerimin peşinden bir gün bile korkmadan gittim. Elbette okuduklarım çok etkileyici oldu. Rus Edebiyatı, İngiliz ve Fransız Edebiyatı. En çok Puşkin ve Shakespeare’i severdim. Okurunu hep etkiler dünya klasikleri.

İlk kitabınızı yayınlamaya nasıl karar veriyorsunuz?

Bu uzun ama müthiş bir hikaye; yani hayallerin eninde sonunda gerçekleşmesi. Her şey, vazgeçtiğim ve  kendimi unuttuğum bir noktada, dilini bile bilmediğim yabancı bir ülkede iki çocuk, bir eşe kendimi adamış, tırnak içinde “yaşıyorum” sanarken, hayatıma dokunan bir insanın etkisi ile başladı. Hayat, bazen insanları bir sebeple size getirir. Hatırlamanız için. Ben de daha çok yazmak ve kendime dönmek istediğimi anladım, gerçek kaçınılmazsa da olacak olan oluyor, bunu yapmaya karar verdim.

Hayalini kurduğum yazarlık nasıl ve nereden başlayacağımı bilmediğim bir yoldu henüz. Çok soğuk bir ocak günü Kadıköy’de kargo bırakmak için gittiğim bir yerde arkadaşım bana civarda bir Kafe önerdi. Kafeye gittiğimde o soğukta yalnız ben ve bir grup daha olduğunu gördüm. Onları dinlemekten kendimi asla alamadım. En sonunda beni fark ettiler ve bakmaya başladılar. Böylece ne yaptıklarını sordum ve bir yazarlık atölyesinde olduğumu anladım. Ne şanslıyım ki beni, kibar bir şekilde masaya davet ettiler ve ben çocukluğumdan beri merak ettiğim her şeyi orada gördüm. Eve dönerken içim içime değil, dünyaya sığmıyordu. Böyle bir şey olamaz. Üstelik vedalaşırken de sevgili Mario Levi’nin öğrencisi olan biri, iki gün sonra Tiflis’e gideceğini söylüyor, ben orada yaşıyorum diyorum. Bu müthiş tesadüfler silsilesi ile iki gün sonra birlikte Tiflis’i geziyoruz. Gezinin sonunda bana ilk kitabımı yazarsam editörlük yapabileceğini söylüyor. Bu mucizevi yol benim için böyle başlamış oluyor… Ve hala da o ilk mucize gibi devam ediyor!

Bir yandan da iki çocuk büyüten bir annesiniz. Zor olmuyor mu zaman yaratmak ya da annelik besliyor mu yaratıcılığı?

Aslında yukarıda belirttiğim gibi kendimi anne sıfatı ile çok bağdaştırmıyorum. Çünkü sadece anneyim işte. (Gülüyor.) Ben salt o güzel ruhların dünya yolculuğuna vesile bir ruhum. Onlar benim bir uzvum ya da ben onların ileri bir şeyi değilim. Elbette zaman denilen kavram, ilk yıllarında onlara adanan bir gerçek. Fakat bugüne bakınca, doğruyu söylemem gerekirse artık ben onlardan daha çok şey öğrenmeye başladım. Uzun lafın kısası, yaratıcılık hepimizde var. O bizim bir yanımız. Hatta dünyaya bunun için geldik. Başka şeyler besleyici olmak zorunda değil kısacası.

İkinci kitabınızda yayınevi değiştiriyorsunuz. Biraz da yayınevi bulma sürecinizi konuşabilir miyiz? Türkiye’deki yayınevlerinin yeni yazarlara yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

İlk yayın evim hikayenin başından bu yana bir mucize gibi. Diğer yandan ikinci kitabım Nefessiz de apayrı bir boyut. Sevgili editör İsmail Sertaç Yılmaz ile çalıştığım butik bir yayınevi. Kendisinden telif vs hiçbir geri dönüş almadığım, sadece pandemi zamanı boş kalmak istemediğim için yaptığım bir çalışma. Üçüncü kitabım için ise çok büyük bir yayınevini iki yıl bekledikten sonra tam yayımlanma haberi geldiğinde vazgeçip, sevgili editörüm Devrim Horlu’nun kendi açtığı yayınevini seçtim. Türkiye’de her sektörde olan zorluklar, özellikle sanat sektöründe daha fazla. Bu sebeple butik yerleri ve birbirimize destek olmayı seviyorum.

Tabii bir de yurt dışında yaşayan bir yazarsınız. Bunun hayatınızdaki besleyici rolü neler olabilir? Farklı diller, anadilinize bakışınızda değişiklik yarattı mı?

Açıkçası Avrupa’da veya başka bir gelişmiş (dili dünya üzerinde daha fazla kullanılan) ülkede yaşasam, bu soruya cevabım farklı olurdu. Fakat Gürcüce, hem anlam hem de konuşma hem kullanımı açısından oldukça zorlayıcı bir dil. Dünyada kullanılan ilk 14 dilden biri olmasına rağmen sadece kendi ülkesi ve az önce belirttiğim gibi zorlayıcı olması beni öğrenmekten vazgeçiren unsurlar. Bunun yanı sıra, kitaplarım Gürcüce’ye çevriliyor. Şiir; bu anlamda en zor olan yazım türü. Haliyle çevirmenliğin ne kadar değerli ve özel bir şey olduğunu bir kez daha anlıyoruz.  ‘Kitaba ikinci bir ruh verildiği ve yeniden doğduğu’ hissi oluşuyor. Yine de bir başka ülkede farklı bir lisan ile okunsanız dahi yazdığınız, sadece sizi anlatıyor aslında.

Kitap isimleri aslında hep içimizdeki öze dair sanki. Belki biraz da sizin farklı dönemleriniz hatta? Bir sıralama var mı gerçekte? Sevgiyle Kal demenizle Nefessiz kalmanız arasında?

İsim konusunda pek iyi olduğum söylenemez. Üstüne ne kadar düşünürsem düşüneyim bir milim ilerleyemediğim tek şey. Neyse ki bu konuda şansım yaver gitti, çünkü ilk kitabım çocukluk hayalimde olan bir isimdi. “Sevgiyle Kal”, henüz on yedi yaşındayken yazdığım bir yazının sonuydu ve bir gün kitabım olursa ismini Sevgiyle Kal vermeyi o gün düşlemiştim. Oldu. Ama mesela Sana Söyleyemediğim Her Şey, dosyanın ismini bilgisayarda değiştirmeyi unutmamın tesadüfi bir sonucu. (Gülüyor.)

Neden şiir ve sizin için neyin karşılığıdır şiir?

Açıkçası bir gün yazar olmayı hayal ederken bunun şiirle başlayacağını hiç düşlememiştim. Ama şiir benim için çok önemli, çocukluğum ve ilk aşkım. Nazım Hikmet ve Orhan Veli… Hayatın kendisi zaten şiir ama herkes bir şiir de ezberlemeli bana kalırsa. Bir şairi olmalı yastık altında şiirlerini sakladığı…

Son olarak da yeni çıkan kitabınız “Sana Söyleyemediğim Her Şey” de çok sayıda şiir var… Bu kadar şiir ne kadar zamanda birikti ve başkalarına söyleyemediğimiz her şeyi yazıyor muyuz cidden?

Ben her gün yazmaya çalışıyorum. Bazen uzun aralar giriyor. Unutuyorum. Sonra devam ediyorum. Sana Söylemediğim Her Şey kitabın gerçekten tüm ruhunu veren bir isim. Çünkü evet, ben söyleyemediklerimi yazıyorum. Kimisi resim yapıyor, kimisi duygularını besteye döküyor.  Bir derdi olanların içinden mutlaka sanat dolup taşıyor. Diğer tonda aynı yerde o acı veya mutluluk her neyse öteki kalple bu şekilde buluşmuş oluyor. Birileri bunu yapmalı değil mi?

…ve de yazar olmak isteyenlere söylemek istediklerinizi ekler misiniz?

Bu soruda çok zorlandığım bir gerçek. Çünkü benim herhangi bir konuda dikte verebilme yetim hiç yok. Sadece kendi katıldığım atölyeleri ve değerli hocalarımın bahsettiği özel sözleri aktarabilirim, mutlaka devam etmeli, pes etmemeli ve çok okumalılar. Umarım her isteyenin bir gün düşü gerçek olur. Bunu dileyebilirim yazar olmak isteyenler için. Beni okuduğunuz için teşekkürler.

Biz teşekkür ederiz!

İlginizi çekebilir: Satır arası “Yeşil Mavi Hayat”

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale