X

Cesaretin gücünü çağırmaya hazır mısınız: Her korkuyu ‘’Ben Yapabilirim’’ ile dönüştürme zamanı

Cesaret. Tek bir kelimenin hayatımızdaki etkisi bu derece büyük olabilir mi? Örneğin; ‘Bir savaşçı kadar cesur’ sözü vardır, peki nedir bir savaşçıyı gerçekten savaşçı yapan? Ne olursa olsun vazgeçmemesi, direnmesi veya tüm bu kavramların toplamı olarak korkmuyor olması, her ne ise sonu görmeye hazır olması…

Korku; hepimizin içinde yadsıyamayacağımız bir yere sahip olup çok gerçek bir duygudur. Yaşımız ilerledikçe gün içerisinde daha çok tercih yaparız ve bu tercihler biz pek fark etmiyor olsak da birçok sonuç doğurur. Her sonuç içimizde şüphelerin, daha iyi olasılıkların ve yeni korkuların oluşmasına giden bir döngüyü de başlatmış olur. Böylece, tüm korkularımız öz saygımız ve öz güvenimiz üzerinde önemli etkiye sahip tabular olarak hayatımızda yer eder. O her şeye karşı gelen, içimizdeki ‘savaşçı kişilik’ ile her ne kadar cesaretin elinden tutup dışarı çıkmak istesek de, binbir düşünce ile onu kapattığımız yerlerde daha da derinlere iteriz.

İlgili yazı: Hayatınızın kontrolünü geri kazanmak için sizi cesaretlendirecek alıntılar

Korku bize, doğalmış gibi gelen ve aslında sadece kendi kendimize yarattığımız ‘’olamaz’’ mesajları verir ki, hiç anlamadan içimizdeki o cesareti yerle bir ediveririz;

  • ‘Senin hakkında ne düşünecekler?’,
  • ‘Seninle dalga geçecekler, dışlayacaklar, mahcup edecekler’,
  • ‘Hepsi senin hatan, yine hata yapacaksın, senin bu istediğini yapmaya cesaretin yok’,
  • ‘Hiçbir şey başaramazsın, yine hata yapacaksın ve pişman olacaksın’,
  • ‘Çok aptalsın, kendini yine aptal yerine koyacaksın’,
  • ‘Hep onlar suçlu, güvenemem, kalbimi açamam, ben bunu yapamam, cesaret edemem’.

Ve her seferinde bu korkularımızı derinlere gömdükçe daha cesur olduğumuzu zannediyoruz; fakat öyle zamanlar oluyor ki, bu varlığını kabul etmediklerimiz toplanıyor ve daha büyük sınavlar olarak karşımıza çıkıyor. Sevgili Debbie FordCesaret adlı eserinde işte bu korkularımıza nasıl yaklaşmamız gerektiğini şöyle yorumluyor:

Korkularınızı görmezden gelmenin genelde bir işe yaramadığını fark etmişsinizdir. Bunu deneyebilir ve stresli zamanlarda korkuların tekrar ortaya çıktığını görebilirsiniz. Siz onlara kucak açmadıkça onlar kaybolmazlar. Sırf cesaret ile aranızda duran engeli etkisiz hale getirmek ve görmezden gelmek adına korkularınızı derinlere itebilir, içebilir, alışveriş yapabilir, kendinizi meşgul tutabilir, daha çok çalışabilir, şikayet edip dedikodu yapabilirsiniz.

Oysa belirli korkularınız olduğunu kabullenmek ve onların hayatınızı yönlendirmesine izin vermenin bedelini anlayıp sonra kendinize bir fırsat verirseniz, onları daha net ve daha derin bir anlayışla gözlemleyebileceğiniz yer açarsınız. Korkularınızın esiri olmak yerine, onlara kucak açmaya başlarsınız’.

Cesarete giden yol; korkularımızı ve kendimizi de olduğumuz gibi kabul edebilme ve sadece ve sadece kendimiz olma cesaretini gösterebilmekten geçer. Bu açıdan, son dönemde karşılaştığım kişilerde ve kendimde, aslında çok basite indirgediğim cesaret kavramı hakkında yeniden okumaya ve düşünmeye zaman ayırmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yakın zamanda yaşadığım bir tecrübede, bir kişi ile tanışmayı sadece korktuğum ve içimde aslında kendimce geliştirdiğimi düşündüğüm ‘yeni olanı kabul edebilme cesareti’ bilincimin; ‘Yine başarısız olacaksın’, ‘Yine hata yapacaksın’, ‘Yine yalnız kalacaksın’, ‘Ya kaybedersem’, ‘Ya beceremezsem’, ‘Ya yapamazsam’ gibi binlerce korku mesajı ile nasıl darmadağın olduğunu ve evrenin bana getirdiği diğer teklifleri sadece korkunun altına sığınarak yeniden ‘Hayır’ dediğimi fark ettim. Bu yüzden, o arkasına sığındığımız korkumuzu cesarete dönüştürmedikçe, hayatımız da dönüşmeyecektir. Bunun üzerine cesaret ile ilişkili birçok kaynaktan yararlandım. Biraz cesarete ihtiyacınız var ise, Sevgili Debbie Ford’ un bakış açımı oldukça etkileyen ‘’Cesaret’’ isimli eserinde önerdiği ve yapamam dediğinizi yapabilirime dönüştürecek önerileri size iyi gelebilir:

Kutsal güven

Genel olarak güven ve öz güven anlamı ile karıştırılır. Kutsal güven, karşılaştığımız her şeye ve ertesinde kendi hissimize ve içimizden geçenlere güvenebilmektir. Her ne olursa olsun, ego ile hareket etmenin yerine, yani bizi gerçeklikten ve cesaretten uzaklaştıracak ‘Kimseye ihtiyacım yok’, ‘Ben onlardan daha iyiyim’ veya ‘O aptal insanlardan daha çok şey biliyorum’ gibi egonun bilincimizi yönettiği bir akış yerine, kendimizden daha büyük bir kuvvete bağlı olduğumuzu ve etrafımızdaki herkes gibi kutsal bir planın vazgeçilmez bir parçası olduğumuzu kabul ettiğimizde,  geriye sınırsız bir güven ve cesaret kalacaktır.

Cesur sevgi savaşçısı

Cesaret hepimizin içinde olan çok kutsal bir armağandır, bir savaşçı cesaretini, inancının gücünden alır. Daha küçük yaşlarda hiç düşünmeden riskler alabilirsiniz, düşmenize rağmen kalkıp yürüyeceğinizi bilerek yaşarsınız; fakat zaman geçtikçe bu cesur, risk alan, yaşayarak tecrübe eden tarafımızı, yani içimizdeki sevgi dolu savaşçıyı kapıların ardına saklarız ve inancımızı kaybederiz. Bilmeliyiz ki; hepimiz bu yaşamda başkasının olmayacağı ve sadece bize ait olan bir yol yürüyoruz, bu yol hiçbir özür, açıklama veya korkuya yer bırakmayacak kadar içimizdeki savaşçı için düzenlenmiştir. Onunla tanışmak ve el ele yürümek yine bizim elimizdedir.

Teslim

Teslim olmak, eski inanç ve alışkanlıklarımızdan, yorumlarımızdan, kırgınlıklarımızdan, hükümlerimizden, yönlendirilmelerimizden, mazeretlerimizden, kendimize karşı yarattığımız ve ardına saklandığımız imajımızdan ve bu ‘’kalıplar ile gelen her şeyden vazgeçebilmemiz demektir. Bugüne kadar yaşadığımız tecrübelerimiz, hayata karşı edindiğimiz imajlarımızı oluşturur, eğer ilişkilerimizde terk edildiysek, bu imaj hiç kimsenin sevgisini kabul etmeme olabilir veya aldatıldıysak uzun ilişkilerde yine aynı şeyi yaşayacağımız korkusuyla kısa dönemli ilişkilerin insanı kalıbına bürünmek olabilir. Etrafımızda çok insan var ve biz yine de yalnız hissediyorsak, belki sığındığımız içki kadehi gerçekleri gizlemek için oradadır. Cesaret ve güveni hayatımıza davet etmek için öncelikle teslim olup, yaşadığımız tüm tecrübeleri cesaretle kabul etmemiz gerekir. Bu teslimiyeti hayatımıza yansıttığımızda ise, yalnızca dürüstlük ve cesaret kalacaktır.

Duygusal özgürlük
Sorumluluğa kucağınızı açıp, hayatınızdaki tecrübeleri hayatınıza kabul etmelisiniz.

Sorumluluğu ve mesuliyeti üstlenmek demektir. Sorumluluğa kucak açtığımızda, hayatımızdaki tecrübeleri de yaşamımıza kabul etmeyi başarmış oluruz. Bu anlamda korku veya pişmanlık yerine cesaretle kendimize sormamız gereken bazı sorular ise şunlar olabilir:

  • ‘Bundan nasıl bir ders çıkartabilirim?’,
  • ‘Duymam gereken mesaj ne?’,
  • ‘Bu tecrübenin benim için sakladığı armağan ne?’,
  • ‘Kutsal bir güvenle ilerleyebilmem için, üzerimdeki yüklerden kurtulmak adına ne yapmam gerekiyor?’.

Bu sorumlulukla; geçmişte yaşanan tecrübeleri geçmişte bırakma ve bugün yepyeni bir akışın parçası olduğumuz bilincine erişebiliriz. Böylece korkular sadece geçmişte kalır, yaşanan tecrübenin bugüne yansımaları, bugün verdiğimiz kararları etkileyemez. Korkunun geçmişte kaldığı her sorumluluk bilincinde, cesaret yolumuza bugün bilinci ile devam edebilmemiz için bizimle olur.

Yürekten merhamet
Yürekten merhamet; her şeyin iyi bir sebebi olduğunu bilme inancından doğmaktadır.

Bugüne kadar sizinle olan tüm tecrübe kusursuzdu ve sadece sizi bugün olduğunuz kusursuzluğa eriştirmek için yolunuza çıktı. Öğrenmeniz, büyümeniz ve gelişmeniz için her ne yaşamınıza geldiyse ve siz ne seçimler yaptıysanız cesaret sizin içinizdeydi. Yürekten merhamet; her şeyin iyi bir sebebi olduğunu bilme inancından doğar. Böylece korkunun kurduğu kalıplar ile;

  • ‘Neden ben?’,
  • ‘Neden bana böyle oluyor, bu kayıplar neden hep beni buluyor?’,
  • ‘Zavallı ben hepsi onların suçu’,

gibi korku ve egoyu hayatınıza davet eden inançlardan uzaklaşırsınız. Bunu gerçekleştirebilmek için; sizi kırgınlık ve garez formunda aşağı çeken şeyin ne olduğunu açıkça sorgulamanız ve bulmanız gerekir. Kırgınlık ve öfkeye tutunmak; kendinize karşı öz saygınızı azaltır, sizi güçsüz bırakır, enerjinizi tüketir ve cesaretinizi yok eder. Geçmişin yükleri sizinle birlikteyken cesaretin sesini duymanız mümkün olmayacaktır.

Sevgi dolu kalp 

Sevgi; cesaret ve güvenin kaynağıdır. Geçmişinizle barışamadığınız, onu kim olduğunuza, ne düşündüğünüze, neye inandığınıza ve yaptığınız seçimlere dair bir referans olarak kullandığınızda, geçmişinizi gittiğiniz her yere götürürsünüz. Her anınıza sığdırdığınız korku, bugününüzü de yönetmeye başlar. Merhametli yüreğinizi öncelikle kendinize açmadığınız sürece, içinizdeki çığlıkları, pişmanlıkları ve korkuları susturamazsınız.

Öz sevgi; bütünü, kendinizi, her şeyi, tam ve bütün olarak olduğu gibi sevebilmek demektir. Sevmeyi, bağışlamayı ve kendinize karşı açık yüreklilikle sevgiye teslim olmayı cesaretle kabullendiğinizde tüm korkular ortadan kalkar. Kendinizi, en başta yalnızca oluşunuz ile dünyaya kattığınız onca güzel şey için şimdi yeniden sevin.

Yaratıcı vizyon

Her günü, her anı keyif alarak ve amaçlarınızı gerçekleştirmek üzere yaşadığınızı hissedebilme gücüdür. Cesur bir savaşçı; hayallerini gerçekleştirmek üzere her anı, detayları, enerjisini, var oluşun hoşnutluğunu, kendi olmanın sevinci ile yaşayabilir.

Yaratıcı bir vizyona sahip olmak, sizi bugün bulunduğunuz noktadan daha ileriye taşıyacaktır. Evrene, hayatınıza gelen tesadüflere, yolunuza çıkan tecrübelere tam anlamıyla güvendiğinizde, hayal gücünüzü hayatınıza davet edersiniz, böylece oluş sizinle bir hale gelir. Siz kendinizi adamadıkça ve içinizdeki o cesur savaşçıyı ön safhalara sürmedikçe, her an bir tereddüt, geri çekilme olasılığı ve etkinsizlik şansı ile bu durum bir ikileme dönüşür; çünkü cesaret içinde dehayı, gücü ve sihri barındırır.

Bugün cesaretinizi, o içinizde derinlere gömülü cesur savaşçıyı yeniden yaratma zamanıdır; ‘Nasıl yapacağım?’ diye düşündüğünüz şeyi ‘Yapabilirim’ ile değiştirebilirsiniz. Siz o cesur savaşçı ile birlikte yaratıldınız; içinizde, siz olan, kendiliğinden olan ve çok güzel bir güç var. O güç; cesaretin muhteşem gücü, onu çağırmaya hazır mısınız?

Çünkü siz buna değersiniz.

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale