Can sıkıntısı, zihin ve beden bağlantısı: Sıkıldığımızda beynimizde neler oluyor?
Akşam saatlerinde eve geldiniz ve Spotify’dan rastgele bir liste açarak dinlemeye başladınız. İlk kez duyduğunuz ve çok beğendiğiniz bir şarkıyı dinlemeye başladığınızda bunun olumlu duyguları beraberinde getirdiğini ve gerçekten zevk aldığınızı hissedeceksiniz. Ancak zaman geçtikçe ve aynı şarkıyı üst üste defalarca kez dinledikten sonra bu şarkıdan sıkıldığınızı ve hatta zaman zaman sinirlendiğinizi bile hissedebilirsiniz. Peki, daha önce hoşlanarak ve keyifle dinlediğiniz bu şarkıdan sıkılmanıza, hatta olumsuz duygular hissetmenize sebep olan şeyin ne olduğunu biliyor musunuz? Ne oldu da beyniniz kısa bir süre önce keyifle dinlediği bu şarkıyı beğenmemeye, hatta nefret etmeye başladı? Nereden geldi bu can sıkıntısı?
Can sıkıntısı neden olur: Beyin neden sıkılma sinyalleri gönderiyor?
Beynimiz gün içinde üstümüzü değiştirmekten yemek yemeye, çalışmaktan hareket etmeye, gerçekleştirdiğimiz tüm aktiviteleri ve hem zihnimizi hem de bedenimizi etkileyen tüm süreçleri çoğu zaman farkında olmadığımız stratejileri kullanarak yönetiyor. Muhteşem bir filtreleme sistemine sahip olan beyin, yaptığımız en küçük şey için bile ödül mekanizmasını devreye sokarak, milisaniyeler içinde oldukça kapsamlı analizler ve değerlendirmeler yapıyor. Alışkanlıklarımız ve gün içinde yaptığımız tüm aktiviteler beynin ödül/ceza filtresinden geçirilerek o şey her neyse sürdürme ya da sonlandırma kararı alıyor.
Beyin, yapılan şey ne kadar keyif verici olursa olsun bir süre sonra sürekli aynı uyarana maruz kaldığı için ödül mekanizmasını artık devreye sokmamaya başladığında, bedenimiz ve zihnimiz de (bağımlılık geliştirme sürecine benzer şekilde) keyif alabilmek için aynı şeyi daha yoğun şekilde yapma eğilimi gösteriyor. Adaptasyon olarak adlandırılan bu alışma sürecinde, örneğin daha önce hiç yemediğiniz lezzetli bir yemeği yediğinizde aldığınız haz, aynı yemeği üst üste sürekli yediğinizde artık ortaya çıkmamaya başlıyor ve o yemekten sıkılmanıza sebep oluyor. Benzer şekilde başlangıçta size zevk veren bir şarkı, yapmaktan keyif aldığınız bir iş ya da yeni bir ilişki bir süre sonra alışkanlığa dönüşerek ödül mekanizmasını çalıştırmamaya ve zevk alamamanıza sebep oluyor. Özet olarak, yeni uyaranlar, heyecan ve merak duygusu olmadığı sürece nerede olursanız olun, o şeyi ne kadar çok isterseniz isteyin beyniniz daha az dopamin salgılamanıza ve sıkılmanıza neden olacak.
Dünyadaki her şeyi ilk kez deneyimleyecek, yeni doğmuş bebekleri düşünün. Herhangi bir şeyi ilk kez gördüklerinde, ilk kez dokunduklarında ya da ilk kez tadına baktıklarında beyinleri yeni bağlantılar üretmeye başlıyor. Yenilik, evrimsel olarak öğrenmeyi beraberinde getirdiği için beynin devamlı olarak arzuladığı, bedenimizde bizi mutlu eden kimyasal süreçlerin başlamasını sağlayan bir tetikleyici ve bu süreç, biz gelişirken ve olgunlaşırken sürekli olarak kendini tekrarlamaya devam ediyor. Bu sürecin tam tersine, yeniliğin olmadığı ve sürekli olarak aynı şeylerin tekrarlandığı, rutinlerin domine ettiği bir yaşam tarzı ise mutluluk veren kimyasalların salgılanmasını durdurarak sıkılmaya eşlik eden olumsuz ve istenmeyen duyguları beraberinde getiriyor.
Sıkılmayı neden olumsuz bir durum gibi algılıyoruz?
Can sıkıntısının olumsuz imajının arkasında üretkenliğe engel olduğuna dair kalıplaşmış inançlarımız yer alıyor. Herkesin hayatının bir döneminde mutlaka deneyimlediği sıkılma durumu, sadece insanların değil hayvanların da zaman zaman karşılaştığı bir durum ve sıkılmanın yaratıcılığı artırdığına dair önemli sayıda araştırma bulunuyor. Sıkılmanın olumsuz getirileriyse, yalnızca can sıkıntısının kronikleşmesiyle birlikte kendini göstermeye başlıyor.
Can sıkıntısının hangi noktada yaşamımıza katkı sağladığı, hangi noktada psikolojik iyi oluşumuzu olumsuz etkilediği sorusuna cevap arayan bir araştırma, sıkılmanın beyindeki sürecini kapsamlı olarak inceliyor.
Can sıkıntısının zihinsel boyutu ve ruh sağlığıyla olan ilişkisi
Washington State Üniversitesi’nde yapılan bu kapsamlı araştırma, can sıkıntısından olumsuz etkilenen kişilerin ve sıkıldığı halde zihin sağlığında olumsuz bir değişim olmayan kişilerin beyinlerindeki farklılıkları araştırmayı amaçlıyor. İlk etapta beyin yapılarında herhangi bir fark bulunmayan bu kişilerin, sıkılma durumu esnasında beyin aktivitelerinde farklılıklar olduğu gözlemleniyor. Araştırmanın sonuçları, sıkılmanın negatif etkilerini deneyimleyen katılımcıların genelde kaçınmacı bağlanma örüntüleri gösterdiklerini, sıkılmadıkları durumlarda da anksiyete ve depresyon başta olmak üzere ruh sağlığı problemlerine daha yatkın kişiler olduklarını, sıkılmamızın sebebi her ne olursa olsun sıkılma deneyimini pozitif ya da negatif olarak algılamamızın aslında genel ruh sağlığımızla yakından ilişkili olduğunu gösteriyor.
54 katılımcıyla yapılan araştırmada öncelikle katılımcılardan can sıkıntısını nasıl tanımladıkları, sıkılmaya eşlik eden durumlar, sıkıldıklarında nasıl tepki verdikleri gibi farklı bilgilerin toplandığı anketler doldurmaları isteniyor. Ayrıca, sıkılma sırasındaki farklılıkları inceleyebilmek için normal beyin aktiviteleri de ölçümleniyor. Ön değerlendirmeler sonrasında katılımcılara 10 dakika sürecek, oldukça sıkıcı bir görev veriliyor ve bu görevler üstünde çalışırkenki beyin aktiviteleri de ayrıca ölçümleniyor. Beyin aktivitesi ölçümlerinde spesifik olarak, kişinin olumsuz duygular ve anksiyete yaşadığı durumlarda aktive olan sağ lobundaki ve yeni uyaran arayışı sırasında aktive olan sol lobundaki dalgalanmalar gözlemleniyor.
Araştırmanın sonucunda günlük yaşamında çok fazla sıkıldığını belirten kişilerin deney sırasında verilen sıkıcı görev üstünde çalışırken beyinlerinin sağ lobunun daha aktif çalıştığı ve görev sırasında can sıkıntısı hissinin giderek yükselen bir grafik izlediği görülüyor. Günlük yaşamında daha az sıkılan kişilerdeyse beynin sol lobunda daha fazla aktivite olduğu gözlemleniyor.
Peki, bu araştırmanın sonuçları bize ne söylüyor? Araştırmacılar, elde ettikleri sonuçlara dayanarak gün içinde sıkıldığımızı hissettiğimiz anlarda can sıkıntısına ve ne kadar sıkıldığımıza odaklanmak yerine, bizi içinde bulunduğumuz ana bağlayacak aktivitelere yönelmenin sıkılmanın olumsuz etkileriyle başa çıkmada etkili bir strateji olabileceğini söylüyor. Proaktif düşünme olarak adlandırılan bu stratejiyle zihninizin odağını bilinçli olarak can sıkıntınızdan farklı şeylere çevirmek sıkılmanın pozitif getirilerinden faydalanmanıza ve sıkılma sürecini yaratıcılığınızı besleyen bir araca dönüştürmenize yardımcı oluyor.
Can sıkıntısına yüklediğimiz anlamların, sıkılmayı pozitif bir deneyime dönüştürmede ne kadar etkili olduğundan ve sıkılmanın aslında genel kanının aksine yaşamımıza nasıl katkı sağladığından bir sonraki yazımızda detaylı olarak bahsedeceğiz. Can sıkıntısının psikolojik boyutlarını ve neden sıkıldığınızı öğrenmek için Neden sıkılıyoruz: Can sıkıntısının psikolojik nedenleri yazımızı, günlük yaşamda sıkılmamıza neden olan çevresel faktörleri ve çözüm önerilerini incelemek için Modern yaşamda can sıkıntısı: Sıkılmamıza sebep olan faktörler ve çözüm önerileri yazımızı da mutlaka okumanızı öneriyoruz.
Kaynaklar: Journal of Psychophysiology; This.deakin.edu.au; Health Line, Medical News Today