X

Can-ım kalbim, her şeyden öte seni korumaya hazırım

Bir düşünelim bu başlıkta neden yazar “can-ım” diyerek başlamış, ne yaşamış, neden kalbini can mertebesine koymuş? Yazar şu anı yaşamaya devam ederken, hazır “can-ı” ile buluşmuşken gelin biz sizinle bir yolculuğa çıkalım, şöyle bir beş yıl öncesine kadar gidelim… Bu yazarın her sabah kalbi kapkara uyandığı zamanlara…

İçinizden geçmiş olabilir, ben de yaşadım o yanmayı diyebilirsiniz, o kırgınlıkları, kırılmışlıkları ve hatta darmadağın olmuşlukları… Hikayemizin devamında, bu yazarın “kalbi” yanmış kül olmuş diyebiliriz, aynı masallardaki gibi… Kalbi olmadığı zaman ne yapmış peki gelin hep birlikte bakalım; nefes almayı geçtim hayatın akışını bile unutmuş… İşte bu bitmek tükenmek bilmeyen yanmışlığın sonunda öğrenmiş ki, sadece kendi kalbiymiş tüm bu simyadan arta kalan; güzeller güzeli altın bir kalp… Yani diğer bir deyişle, dünyanın en güzel ve en değerli hazinesine kavuşmuş gibi “bakması” gerekirmiş kalbine… Böyle kolay savunmasız yanıp ta kül olduğunda “can-ım kalbi” hayatta kaynağı kurumuş bir pınar gibi kurumaktaymış…

Neden bu derece kıymetlidir o her an “atmakta” olduğuna şükran borçlu olduğumuz güzel kalplerimiz? Bir kere vücudumuzdaki en özellikli organlardan bir tanesidir, yapısıyla diğer tüm dokulardan ayrışır, sadece “atış” halinin fiziksel altyapısı bile bugün bilimsel birçok buluşa esin kaynağı olmuştur. Sadece en küçük parçasında bile yaşanacak herhangi bir değişiklik veya sorun, bizi o an tam kelime karşılığı ile ifade etmemiz gerekirse “yıkmaya” yetebilir. Herhangi bir damarda oluşacak bir tıkanıklık, tüm vücudun ve tüm organların çalışmasını da aksatacaktır. Kalbimiz, vücudumuza can veren dolaşımın da merkezidir, yani bedenimizdeki tüm kan akışı kalpte toplanır ve yine kalbimizden vücudumuza pompalanarak yayılır. Kalp ritmimizin bozukluğu ile ilişkili hastalıklardan sadece bir tanesinin bile örneğin hipertansiyon (yüksek tansiyon) dünya nüfusunun büyük bir bölümünde görülmesi ile, bugün global anlamda sağlık otoritelerince en önemli hastalıkların başında kabul edilmesine yetmektedir.

Peki kalp ritmi dediğimizde sadece yediklerimiz, içtiklerimiz veya fiziksel aktivite mi kalbimizi hasta etmektedir? Keşke sorumuzun cevabı bu kadar basit ve kolay olsaydı… Kalbimiz vücudumuzdaki yedi farklı enerji merkezi (çakra – çark) olarak bilinen noktalardan biridir. Bu enerji merkezlerinin sıralanmasında merkezde yer almasıyla da ayrı bir önem taşımaktadır. Şimdi samimiyetle kendimize soralım, nelerdir bu hayatta can-ım kalbimizi ‘’yanıyormuş’’ gibi hissettiren; örneğin öfkemiz vardır, sinirlendiğimizde kalbimizden ateş çıkmış gibi hissedebiliriz; kıskançlığımız vardır, kıskandığımızda kalbimizi adeta bir bıçakla kesiyorlar gibi hissedebiliriz; utanmamız vardır, utandığımızda kalbimizi ayaklar altına almışlar gibi hissedebiliriz veya hayal kırıklıklarımız vardır, işte bu en ağır olanlardandır hayal kırıklığı yaşadığımızda kalbimizi ateşe atmışlar ve alevler içinde yakıyorlar gibi hissedebiliriz…

Yani hayatta tezahür eden tüm duygularımızı göğüsleyen organdır aslında kalbimiz… Belki fiziksel hayatta yaşanan elle tutulur bir fiziksel sonuç gerçekleşmemektedir, ama o hislerimizin hepsi işte can-ım kalbimizden geçmektedir, ve biz en derinden biliriz ki bu “yanma” gerçekten bir “yanmak” halidir örneğin… Kalbimiz, aslında dünyaya hislerimiz ile bakan gözümüz gibidir, sadece sevmek ve sevilmek bu dünyayı ve güzel olanı görmek için güzel olanı yaratmak için bize verilmiş muhteşem bir kaynaktır aslında…

Sıklıkla duyarız, ‘kalpten istersen ama “temiz” bir kalple istersen olur’ sözünü… Bir yandan bu zorlu duygular ile yara alması bu derece kolayken, bakın can-ım kalbimiz bir de neleri hissedebilmek için can atar; mutluluklarımız vardır, mutlu olduğumuzda kalbimiz kanatlarını kocaman açmış kuşlar gibi hürdür örneğin; sevgi vardır aşk vardır aşık olduğumuzda kalbimiz diğer yarısını bulmuş bir zümrüt gibi parıldar ki kalp çakramızın güzel rengidir yeşil tonu; iyilik vardır iyilik hissettiğimizde iyiliği paylaştığımızda kalbimiz bembeyaz bulutların üzerindedir ve merhamet vardır, merhamet hissettiğimizde güzelim bir beyaz gül bahçesinde yürür kalbimiz sadece mis kokular vardır…

Bu yüzden, duygularımızı etkileyen tüm olaylar veya kalbimizi kemiren endişe, korku, suçluluk, kötümserlik, umutsuzluk, kalp kırıklığı veya kıskançlık gibi tüm hisler fiziksel olarakta kalbimize zara verirken, kalbimizin enerji alanını da etkileyerek, davranışlarımızı, bakış açımızı dolayısı ile doğrudan hayatımızı da etkilemektedir. Şimdi gelin yazarımızı en başta bıraktığımız yerden yeniden yanımıza alalım ve maceramıza kendisiyle söyleşerek devam edelim; sevgili yazar senin o yanmış kalbin bugün ne oldu, sen ne yaptın?

Kaskatı kesilmiş bir kalp kalmıştı bana yaşadığım aldatılma ertesinde, o derece büyük bir kalp kırıklığı vardı ki düşünün bir kere dile kolay diyeceğiniz neredeyse on yıl, birlikte büyüdüğünüz ve çok sevdiğiniz bir adam… Sonra ne oldu, bu kalp senelerce kapalı kaldı, hiç kimse hiçbir şey açamadı, çünkü korkmuştu… Öyle büyük korkuları, kırıklıkları ve yanmışlıkları vardı ki, hayat sadece akıp uzağından geçsin istedi, bir kez daha “aynı yaraları” alma düşüncesini değiştirebilmesi bile “yıllarını” aldı… Sonra evet yeniden açtı kendini ama “hep korunarak” yani hiçbir zaman o “kapkara” zamanlarını unutmadan, öğrenmesi gerekiyordu, onca yıl yetmemişti… Burada yazar bugün de dahil olmak üzere toplam beş yıllık bir dönemden bahsetmektedir; tabi ki bu kişiden kişiye değişebilir ama işte “bir olay” bir kalbi öyle bir etkilemektedir ki hayat seçimleri başta olmak üzere; hayat bakışı, hayat akışı ve hayata karışmaya açıklığı kökten etkilenebilmektedir…

Peki “can-ım” kalbimize nasıl bakacağız?

Ne yapmalıyız bu durumda, böyle muhteşem bir hazine taşımaktayız “can-ım” kalbimize nasıl bakacağız? İşte ben bu yazımızdaki bizzat “yazar” karakteri olarak, sevgili Hazreti Süleyman (Kral Süleyman) hakkında son dönemde yaptığım araştırmalarda rastladığım muhteşem bir deyiş ile bu deyişi gördüğüm o andan bu yana her an aklımda tuttuğum şu sözleri paylaşacağım;

(Tevrat’ta ilgili bölümde ayrıca yer almaktadır)

“Above all else, guard your heart, for everything you do flows from it.”

“Ve her şeyin ötesinde, kalbini (yüreğini) koru (sakın-sahip çık), çünkü yaptığın her şey ondan geçmektedir (akmaktadır-taşmaktadır-süzülmektedir).”

Eğer bu yazımı okuyorsanız ve bugüne kadar kalbiniz sizin için, hayatın güzelliği için, mutluluk için, sevgi için atmak isterken, siz onu hayal kırıklıkları, üzüntüler, kıskançlıklar veya kızgınlıklarla donatıyorsanız, bir kez daha kendinize dönün… O güzel kalbiniz en güzel korumayı hak etmektedir; bugün kendinize vereceğiniz en muhteşem hediye “can-ım” kalbinizin değerini bilmek olacaktır. “Kalbinizi çok sevin çünkü hayat ondan süzülmektedir…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale