Bir dünya düşünün ki Pazar olmasın. Her gün iş günü olsun. Her gün işe gidin ve seneler öyle geçsin. Ne Pazar, ne bayram…
Doğa böyle yaşıyor. Evren böyle yaratılmış. Hayvanlar her gün yemeği için çalışmak zorundalar. Yaşlılık falan bahane; yok gözlerim görmüyor, yok aklımda kalmıyor… Yemeğin için çalışmazsan ölürsün, işte bu kadar basit. Emeklilik falan yok. Ölene kadar çalışacaksın
Ölümünü de diğer yaratıklar kolaylaştırırlar, hemen bedenini yer bitirirler…
Boş oturmak, güç kaybetmek yok. Doğa çok mu acımasız? Hayır, doğa doğal. Acıma duygusunu bizler ürettik. Yazın gittiğimiz yazlıklardaki kedi köpeklere acıdık, onları besledik, iyilik yaptığımızı sandık. Kışın bu tembelliğe alışmış hayvanlar ne olacak? Kısacası doğanın dengelerini bozacaksan dikkatli ol.
10 Emri Musa almadan önce haftanın bir günü tatil diye bir şey yoktu. İnsanlar hayvanlar gibi haftanın her günü çalışıyorlardı. 10 Emir’de haftanın bir günü (Shabbat günü) dinlenme emrediliyor. Bu emir, fiziki dinlenme gibi gözükse de aslında ruhani açıdan çalışmayı emrediyor. O gün ruhunu öyle besle ki önündeki 6 günlük (fiziksel ihtiyaçlarını karşılama çalışması – yani iş) sana ağır gelmesin. Vücudunu dinlendirirken ruhunu hatırla ve onu besle. Şükran duy. Gözlerini kapat ve şükret…
Bir aslan düşünün, geyiği yakalamak için ne kadar çok koşması yorulması gerek, ama koşmazsa yakalayamazsa aç kalır. Bir kartal göklerde uçarken suda gördüğü balığı yakalamak için dalmak zorunda, aslında doğasına aykırı. Karıncalar kendinden çok büyük besi parçacıklarını taşırken “ah, uh, püf, müf” mü yapıyorlar? Biz ise şikayet, şikayet, şikayet…
Pazartesi sendromu diyorlar. Kim keşfetmişse halt etmiş. İnsanlara işlerini sevmemeyi öğretmek kime hizmet ki? İşini seven Pazartesileri de sever. Bence herkes işini seviyor, yapmak zorundaysan sevebilirsin…
Sevmenin aslında bir seçenek olduğunu kimse öğretmiyor. İşini sevmek bir seçenektir. Her düşüncede olduğu gibi bu düşüncemizi de biz istediğimiz gibi, başkalarının etkisi altında kalmadan yönlendirebiliriz. İşini sevmekle alakalı düşünmeyi denesek elbet ki bir şeyler bulacağız. Şükretmeyi unuttuğumuz için bu hale geldik. İşte Shabbat (dinlenme) günü ruhunu beslediğinde, şükrettiğinde, yeni bir haftaya negatif değil pozitif enerji ile başlamak mümkün olabiliyor.
Babam, “İnsan, emek verdiği şeyi sever” der.
“Sevdiği şeye emek verir” demedi, dikkat!
Tarlasına, arabasına, köpeğine ve hatta çocuğuna bile emek veren onu sever. İşine emek ver, hakkını ver, başarılı ol, işini sev. Çok basit bir döngüdür bu.
Tersi de geçerli ve acı verici. Maalesef insanlığın bir çoğu tersine inanıyor; işini sevmiyor, emek vermiyor, sonuçta başarılı olamıyor. Yazık!
Bu yüzden Pazartesi sendromunu hatırlatanları kınıyor, bunu yeryüzünden silmeye çalışanları da tebrik ediyorum.
Pazartesileri ve işinizi sevmeyi seçin.
İlginizi çekebilir: Emeklilik ve çalışmak üzerine: Tüketmek için mi üretmek için mi dünyadayız?