X

Çalışma alanlarınız performansınızı nasıl etkiliyor?

Son yıllarda değişen toplum düzenleri, çalışma şekilleri, üretim ve tüketim alışkanlıklarımız bizlere yeni yaşam biçimleri ve düşünceleri getiriyor. Gündelik hayatın iş hayatıyla bütünleştiği, esnek çalışma saatlerinin yeni çalışma koşullarını yarattığı hareketli ve hızlı bir dönem yaşıyoruz.

Bunun, insanlar üzerinde olumlu ya da olumsuz bir çok sonucu var ve bu konu tartışmaya oldukça açık. Öyle ya da böyle tüm dünyada insanların hayatlarına ve çalışma şekillerine işlemiş bu düzende çalışma alanları veya “home office”ler önemli bir detay haline geliyor. Son yıllarda gerek sosyal medya hesapları, gerekse dekorasyon dergilerinde kendine yer bulan bu alanın, çalışma alanlarının yaratıcılığı ve çalışma motivasyonunu yükseltme gibi etkileri ortaya çıkıyor. Özellikle Instagram, Pinterest gibi görsel algımıza yönelik uygulamalarda “workingspace” (çalışma alanı) kavramı üzerine sayfaların, paylaşımların ve önerilerin olması, toplumsal alana dair açık ipuçları…

Çalışma koşullarının esnek çalışma saatleri ile tanımlandığı günümüzde, home office’ler önemli bir detay haline geldi.
Çalışma alanları, çalışanların performansını nasıl etkiliyor?

Zamanın, mekanın keskin çizgilerle ayrılmadığı günümüzde yaşam ve çalışma alanları yeniden şekilleniyor. Hayatın merkezine işlemiş olan “çalışma” ve “iş” hayatını zinde tutabilmenin yeni yolları aranıyor. Feng Shui ile başlayan bu “düzenleme” fenomeni bugün daha bilimsel temele yerleştirilerek tartışılıyor. Aslında hiç de şaşırtıcı değil; renklerin uyumuyla, ışığın etkisiyle, üzerinde düşünülmüş ve detaylıca hazırlanmış yeni çalışma alanları veya evlerin bu bölümleri “estetik”ten besleniyor ve dekorasyonun, mimarinin temelinde yatan “güzel”i yaratma motivasyonundan geliyor.

Bu konuda pek çok araştırma var ve bu araştırmaların çoğu, çalışma alanlarının çalışanların yaratıcılığını pozitif yönde etkilediğini ortaya koyuyor. Örneğin; İngileter’de bulunan Exeter Üniversitesi’nden Craig Knight ve Alexander Haslem’in(2010) Londra’nın 47 ofis çalışanı üzerinde yaptıkları sosyal deneyde, çalışanlardan bitki ve tablo gibi dekorasyon ürünlerini kullanarak kendi çalışma alanlarını tasarlamaları istenir. Deneyin sonucunda bu olanağa sahip olanlarda, olmayanlara karşı %32 performans ve yaratıcılık artışı saptanır.

Bu araştırma, özellikle ofis yöneticileri için büyük bir ipucu aslında: Ofis ortamlarında çalışanlara tasarım ürünleri veya tablo, bitki, resim ve hatta “ıvır zıvır” şeyleri kullanmaları, masalarında bulundurmalarına daha fazla olanak tanınmalı. Hatta çoğu şirket çalışanlarına belli bir miktar vererek, kendi çalışma ortamlarını tasarlama olanağı sunuyor. (Jarret, C, 99U.com)

Peki araştırmalar çalışma alanında tercih edilmesi gereken ürünler, renkler ve ışık kullanımı ile ilgili neler öneriyor?

Evet, bu konuyla da ilgili pek çok araştırma mevcut: İlk olarak çalışma alanlarında keskin, sivri, kare veya dikdörtgen mobilyalar yerine yuvarlak hatlı mobilyalar ön planda olmalı. Bu tarz bir çalışma alanı kişide olumlu duyguları besliyor. (Dazkır, S. & Read, M. 2011) Bu durum her ne kadar bir dönem Feng Shui öğretisinde bahsedilmiş olsa da bunun bilimsel açıklaması yeterli değildi. Şimdi ise araştırmalarla bu düşünce destekleniyor. 2011’de yürütülen araştırmada 100’den fazla öğrenciye bilgisayar ortamında 4 farklı resim gösterilir; bu resimlerin onlarda neler hissettirdiği (mutlu, umutlu gibi…) ve bu yerlerden hangisinde çalışmak istedikleri sorulur. İki resimde yuvarlak hatlara sahip mobilya ile düzenlenmiş odalar, diğer iki resimde ise sivri ve kare hatlara sahip mobilyalarla düzenlenmiş odalar vardır. Öğrenciler sivri ve kare hatlara sahip mobilyalarla düzenlenmiş odaları sıkıcı bulur yuvarlak hatlı mobilyalarla döşenmiş çalışma alanlarını sakinleştirici ve kolektif çalışmalar için motive edici olarak algılar.

 

Renkler ve ışık, çalışma alanları ve performans üzerinde de güçlü etkileri olan unsurlar.

Dekorasyonun detaylarının yanı sıra, alanın aydınlatması ve renk uyumları da çalışma alanları için önemli noktalar. Renkler ve ışık sanatta olduğu gibi insan yaşamında da güçlü etkileri olan unsurlar. Doğayı, maddeleri var ettikleri gibi insan psikolojisiyle de alakalı. Bunlar çok yeni fikirler değil ama renklerin ve ışığın bizi ne kadar etkilediği konusunda farkındalığımız olmayabilir.

Mesela yeşil ve mavi renkler bu alanda öne çıkan renkler. Yeni fikirleri ortaya çıkarma sürecinde bu iki rengin önemli olduğu ortaya çıkmış. (Mehta, R. Zhu, R. 2009)(Lichtenfeld, S, Elliot, Andrew, 2011) Kırmızı renk ise “savaş”la özdeşleşmiş algısının yanı sıra çalışma süresince özellikle detayların ön planda olduğu işlerde etkili olduğu saptanmış. (Mehta, R. Zhu, R. 2009) Aydınlatmada ise loş ışığın ve yüksekliğin yaratıcılığı teşvik ettiği ve özgürlüğü çağrıştırdığı ortaya konmuş.

İstanbul ve metropol çalışanları gerek apartmanların ve semtlerin yapısı gerekse şehrin yeşil alanlarının hızla azalmasından bu pek mümkün olmasa da fırsatı ve imkanı olanlar için çalışma alanının doğaya ve yeşile bakması önemli bir motivasyon kaynağı. Çalışırken, stres altındayken ruhun nefes alması, tazelenmesi açısından yeşile ve doğaya bakmak, “karşı karşıya gelmek” çok önemli. .(M, D, Valerde, G, Fry, M, Tveit, 2007, 199-212)

Çalışma masanızın toplu olması her zaman iyi midir?

Son olarak pek çok kez dile getirilen bir nokta, araştırmalarla desteklendi. “Bırak dağınık kalsın” aforizması gücünü devam ettiriyor. Dağınık çalışma masaları, alanları yaratıcılığı ve yeni fikirleri oluşturma üzerinde etkisi var. (Vohs, K, University of Minnesota)

Ayrıca bu konuda ”A Perfect Mess: The Hidden Benefits of Disorder” adında bir kitabı bulunan Eric Abrahamson, dağınık çalışma masasında çalışmanın avantajlarından birinin hiç beklemediğimiz bir anda beklemediğimiz bir şeyi bulabileceğimizi yazar. Yıllar önceye ait bir not, bir fikir bugün üzerinde çalıştığımız bir projeye ve gelecek için bize ilham olabilir. Bu bir noktada uç bir örnek gibi durabilir ama hayatın her noktasında gözlemlerimiz, yaşadıklarımız ve fark ettiğimiz pek çok ayrıntı bizlere ilham olmaya devam ediyor. Bu yüzden dağınık masalarımızı olduğu gibi bırakmak doğru bir hamle.

Çalışma koşullarının değiştiği, “esnediği” bir düzende çalışma alanlarımız gözden geçirilmeyi hak ediyor. Motivasyonumuzu çalışma süresi boyunca devam ettirebilmek hiç olmadığı kadar önemli, dikkatimizin her dakika dağıldığı, çoğu zaman konsantrasyon problemi yaşadığımız günümüzde; sosyal medya kullanımı, sabırsızlık ve sakinliği muhafaza uzun süre koruyamamak bu sorunu tetikliyor. Bu noktada çalışma ve yaşam alanlarımızı bizi motive edecek, mutlu ve olumlu hissedeceğimiz mekanlar haline getirmek bizim elimizde. Sadece ne istediğimizi, bizleri nelerin mutlu ettiğini bulup bunlar doğrultusunda yaşam alanlarımızı tasarlamalıyız. Çalışma alanlarımızı tekrar gözden geçirelim; gerçekten bizi yansıtıyor mu ve orada bulunmak istiyor muyuz?

Kaynakça:

Knight, Craig, and S. Alexander Haslam. “The relative merits of lean, enriched, and empowered offices: an experimental examination of the impact of workspace management strategies on well-being and productivity.” Journal of Experimental Psychology: Applied 16.2 (2010): 158.

Dazkir, S. and Read, M. (2011). Furniture Forms and Their Influence on Our Emotional Responses Toward Interior Environments. Environment and Behavior DOI: 10.1177/0013916511402063.

Ravi Mehta, Rui (Juliet) Zhu (2009). Blue or Red? Exploring the Effect of Color on Cognitive Task Performances

Lichtenfeld, Stephanie, et al. “Fertile green green facilitates creative performance.” Personality and Social Psychology Bulletin 38.6 (2012): 784-797.

Velarde, Ma D., Gareth Fry, and Mari Tveit. “Health effects of viewing landscapes–Landscape types in environmental psychology.” Urban Forestry & Urban Greening 6.4 (2007): 199-212.

Natali Oral: 2014 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya, İletişim Sistemleri ve Sosyoloji bölümlerini bitirdim. Aynı üniversitenin sosyoloji bölümünde yüksek lisans eğitimine devam etmekteyim. Farklı kültür alanlarının toplumla ve bireyle olan ilişkileri, yaratıcı alanlar ve şehir hayatına dair gözlem ve araştırmalar yapıyorum ve bunları farklı dijital mecralarda yazılarla paylaşıyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale