Çalışan sağlığına yönelik geliştirilen wellness odaklı programlar, beklentileri karşılıyor mu?
Oxford Üniversitesi’nin Wellbeing Research Center olarak bilinen refah araştırma merkezi, hem wellness sektörüne hem de çalışan sağlığına odaklanan güncel bir çalışma yayınladı. Bu çalışma, wellness programlarının/platformlarının çalışan insanların iyi olma halini nasıl etkilediğini sorguluyor. Çalışmanın sonuçları, sektörel çevrelerde önemli bir tartışma başlattı; çünkü pek çok dijital programın ve uygulamanın çalışan sağlığına katkı sağlamadığı ve iyileştirici etkisinin çok düşük olduğu kanıtlandı. Bu çalışmanın bulguları, mevcut paradigmaları yeniden gözden geçirmemize olanak tanıdığı için çalışmanın ayrıntılarını derinlemesine ele almak istedik.
Bu bağlamda konuyu derinlemesine ele almadan önce wellness programlarının, platformlarının veya uygulamalarının geçici bir akım olmadığını; ancak doğru stratejiler uygulandığı zaman etkili sonuçlar verebileceklerini vurgulamakta fayda var. Asıl konuya gelecek olursak; pek çok şirket, çalışanlarının iş hayatındaki verimini ve üretkenliğini yükseltmek amacıyla uyku aplikasyonları, farkındalık platformları ve seminerleri, direnç workshopları ve dijital wellness uygulamaları için belirli bir bütçe ayırsa da birazdan bahsedeceğimiz çalışma şirketlerin sahip olduğu tutumun beklentinin altında kaldığını kanıtlar nitelikte.
Çalışan sağlığı programları işe yarıyor mu?
Oxford Üniversitesi Wellbeing Research Center’ın bir üyesi olan William J. Fleming tarafından yürütülen bu çalışmada İngiltere’de çalışan 46336 tane bireye odaklanıldı. Çalışmanın örneklemi, çalışan sağlığına yönelik wellness programları için bütçe ayıran şirketlerde görev yapan kişiler arasından seçim yapılarak oluşturuldu. Fleming, Birleşik Krallık’taki iş yerlerinin çalışan sağlığı ve refahını ölçmeyi hedefleyen bir araştırma ve ödül programı olan Britain’s Healthiest Workplace’in anketine verilen cevapları bu çalışma için değerlendirdi. Bu anket, 2017-2018 arasında 233 tane farklı organizasyonda çalışan bireylere uygulandı. Bu anketi cevaplayanlar arasında finans ve sigorta hizmetleri çalışanları, genç çalışanlar ve çalışan kadınlar bulunuyor. Araştırmanın temel bulgusu, bu kişilerin herhangi bir wellness programına dahil olmayan çalışanlarla kıyaslandığında daha avantajlı bir durumda olmadıklarını ortaya koyuyor.
Fleming, bu araştırma için çalışan bireylere wellness programlarıyla ilgili herhangi bir tedavi uygulamadı. Yukarıda bahsedilen ankete verilen cevaplar, bu anketi cevaplayan kişilerin şirketlerinde görev alan diğer çalışanların wellness programlarıyla ilgili düşünceleriyle karşılaştırıldı. Her ne kadar bir tedavi uygulanmamış olsa da bu çalışmanın tedavi grubunu anketi cevaplayan ve wellness programlarına katılan çalışanlar oluşturdu. Kontrol grubu ise bu kişilerle aynı şirketlerde çalışan fakat wellness programlarında yer almayan çalışanları içerdi.
Geçtiğimiz ay Industrial Relations Journal’da yayınlanan bu çalışma, wellness uygulamalarının, koçluğun, rahatlama derslerinin ve zaman yönetimine ve finansal sağlığa odaklanan kursların çalışanlara herhangi bir olumlu etki sunmadığını vurguluyor. Ayrıca, dayanıklılığa ve stres yönetimine yönelik eğitimlerin çalışanları olumsuz bir şekilde etkileyebildiği de öne sürülüyor. Çalışmada çok somut ve ciddiye alınabilecek pozitif sonuçlar doğurmadığı düşünülen wellness programlarının tek bir iyi yanı olduğu ifade ediliyor; çalışmada göz önünde bulundurulan 90 tane wellness uygulamasının çalışanların hayır işi yapmasına ve gönüllü çalışmalara katılmasına katkı sağladığı ifade ediliyor.
Fleming, yürüttüğü araştırmanın tartışmalı bulgulara sahip olduğunu söylüyor. Bu araştırmadan önce pek çok wellness programının çalışan sağlığına katkı sağladığı düşünülüyordu fakat bu çalışmayla hem çok bilinmeyen platformların hem de çok popüler programların etkili olmadığı kanıtlandı. Fleming’e göre, işverenlerin wellness programları için bir bütçe oluşturmak yerine maaşlarda, çalışma planlarında ve performans değerlendirmelerinde iyileştirmeye gitmesi gerekiyor. Araştırmacı, çalışanların farkındalığa, uykuya ve sağlığa odaklanan wellness programlarına erişim istemesinin yanlış olmadığını fakat iş yerinde ciddi bir refah artışı amaçlanıyorsa bunun çalışma koşullarına odaklanarak elde edilebileceğini belirtiyor.
Fleming’in çalışmasına karşıt araştırmalar var mı?
Fleming’in yürüttüğü çalışma, pek çok wellness programının popülaritesine hasar verebilecek nitelikte olsa da bu çalışmanın tam zıttı bir konumda bulunan çalışmalar da bulunuyor.
Yale Üniversitesi’nde yardımcı profesör ve çalışanların zihin sağlığına odaklanan Spring Health’in kurucu ortağı olan Adam Chekroud, Fleming’in çalışmasının çok güvenilir olmayan söylemlere dayandığını belirtiyor. Chekroud, wellness programlarının iyilik halini desteklediğini kanıtlayan güvenilir veriler olduğunu ifade ediyor. Araştırmacı tarafından öne çıkarılan verilerin bir kısmı, Spring Health tarafından 2022 yılında gerçekleştirilen ve bu platformu kullanan 1132 tane Amerikalı çalışanı kapsayan bir araştırmadan elde edildi. Bu araştırmaya göre, katılımcıların çoğunda depresyon semptomları hafifledi. Ayrıca, bu çalışanların iş yerindeki verimlilikleri yükseldi ve işten uzak geçirmeye çalıştıkları gün sayısı azaldı.
Fleming’in yürütmüş olduğu araştırma çalışan sağlığı ve refahına yönelik wellness programlarının beklenen etkiyi yaratmadığını gözler önüne serse de başka araştırmalar bu programların olumlu etkilere sahip olduğunu vurgulayan bulgular paylaşıyor. Bu iki zıt görüş, wellness sektöründen çıkan uygulamaların etkililiği konusunda geniş bir spektrum yaratıyor. Bu spektrum da wellness programlarının başarılarının uygulama şekilleriyle ve katılımcıların ihtiyaç ve beklentileriyle doğrudan ilişkili olduğunu vurguluyor. İşverenlerin çalışan sağlığını ve iş yerinde üretkenliği iyileştirebilmesi için her iki perspektifi de dikkate alması büyük bir önem taşıyor.
Kaynak: Industrial Relations Journal, The New York Times, HealthDay
İlginizi çekebilir: Kurumsal iyileşme: İş yerlerinde meditasyonu desteklemek neden önemlidir?