Sayfalarca yazı yazmak kolaydır. Aklına her geleni taşırsan kâğıda, akışa, tekrarlara, karmaşık cümlelere bakmazsan, bağlacı eksik, anlamı düşük demeksizin yazarsan, sayfalarca yazıyı kolayca yazabilirsin. Ancak, bir anlam yaratmak istiyorsan, yazdıklarına dikkat etmen ve onları sadeleştirmen gerekir. İşte zor olan, bu kısımdır. Dikkat ve sadelik belki de yazma işinde en temel öğelerdir. Peki, bu sadece yazmak için mi geçerlidir? Çağımızın en temel ihtiyaçları da bu iki kelimeyle özetlenebilir belki de; dikkat ve sadelik.
Teknoloji çağında bizden en çok çalınan şey zamanımız değil aslında, dikkatimiz. Sürekli “beni gör”, “bana bak” diyen sayısız uyarana maruz kalıyoruz. Kesintisiz bir şekilde herhangi bir şeyle ilgilenebilme süremiz giderek kısalıyor. Eş zamanlı olarak en az iki ekrana bakarak yaşamak normalimiz olmuş durumda. Duygusal boşluğumuz arttıkça görülmeye ve sanal ortamlarda beğenilmeye olan ihtiyacımız da arttığından, bizzat kendimiz de bu koca havuzu besliyoruz ve bizler de sürekli birilerinden dikkatlerini istiyoruz.
Bunca işlenmemiş mesaj ve bilgi yığını içinden, gerekli olanları ayıklayıp, bunları işleyebilmek için dikkatimize olan ihtiyacımız da giderek artıyor. Bilgiye erişim çok kolay evet, ama bilgi erişildiğinde anlam kazanan bir şey değil aslında. Ancak, bilgiyi işlediğimizde, kendi deneyimlerimizle, diğer bildiklerimiz ve bilmediklerimizle birlikte harmanlayabildiğimizde gerçekten “bilme halinden” bahsedebiliyoruz. “Bilirkişi” olma hali, bir arama motoruna ya da yapay zekâya sorulan sorunun cevabını okumaya indirgenmişken, “bilgelik”ten de giderek uzaklaşıyoruz.
Bunu en iyi anlamanın yolu da sadelikten geçiyor zira. Çünkü sadeleşme bir damıtma işlemidir. Ancak bir şeyi gerçekten anladığımızda ve içselleştirdiğimizde, onu en sade şekliyle anlatabilmemiz mümkün oluyor. Hayatında neyi ne kadar sadeleştirebildiğine bakarak, orada ne kadar damıtma işlemi yapabildiğini de anlıyor insan.
Sadeleştirmek çoğu zaman sadece bir ayıklama işlemi gibi gelebilir, ancak bundan çok daha fazlasıdır. Sadeleşmek, derinleşmektir aynı zamanda. Yüzeyde görünenle yetinmeyip kazı işlemi yapmaktır. Derinlerden çıkan çöpü ayıklayıp, hazinelerin de tozunu almaktır. Sadeleştikçe azalmaz da, çoğalır insan. Ve sadeleşmeye bir başladığında, her yere sıçrar etkisi. Çünkü insan bir kere “az ama öz” insanın verdiği huzuru tadınca, “az ama öz” sözlerin daha etkili olduğunu fark edince, “az ama öz” eşyanın tüm ihtiyaçlarını karşıladığını anlayınca, hayatındaki her şeyde sadelik aramayı alışkanlık edinir.
Herkesin farklı alanlarda sadeleşmeye ihtiyacı var şüphesiz, ancak zihnimizde sadeleşme ihtiyacımız ortaktır ve önceliklidir diye düşünüyorum. Sürekli maruz kaldığımız uyaranlar, üzerine günlük olaylar, deneyimlerimiz ve zihnimizde dönüp duran diğer her şey bizi yormaya başladığında durup soluklanmalıyız. Maalesef zihnimiz bize her zaman doğruyu söylemiyor ve her düşüncemize inanmamız doğru bir seçim olmuyor. Zihnimizi meşgul eden her düşünceye dikkatimizi vermemeyi ve bazılarının sadece geçip gitmesine izin vermeyi öğrenmemiz gerekiyor. Düşüncelerimiz hakkında düşünmek de bu süreçte bizlere farkındalık kazandırıyor.
Farkındalıkla birlikte dikkatimizi neye verirsek onu büyütürüz, onunla ne kadar çok ilgilenirsek özüne inebiliriz ve ancak elimizde saf, sade bir “öz” olduğunda bilgelikten söz etmeye biraz daha yaklaşabiliriz.
İlginizi çekebilir: Kırmızı kalemlerimizi bırakıp, bizleri özgürleştirecek silgiler uzatalım birbirimize