Biz Türkler Meis diye isimlendirmişiz, Yunanlılar Megisti, son dönemde adaya yerleşen İtalyanlar ise Kastellorizo diyorlar. Küçük, sakin ve büyülü bir ada. İlk görüşte aşık oluyorsunuz.
Tekne limana yaklaşırken gördüğünüz renk cümbüşü içinizi kaynatıyor. Renk çarkından fırlamış en canlı tonlarıyla mavi, kırmızı, yeşil, turuncu boyalı dizi dizi evlerle rengarenk balıkçı takaları komşuculuk oynuyorlar limanın içinde. Bulunduğum noktadan tüm limana hakim bakarken; kafamda hangi evi nasıl fotoğraflayacağımın planını yapıyorum. “Bu tabloyu büyülü kılan, limanın küçük olması.” diye geçiriyorum içimden.
Tekneden iner inmez ‘kalispera, kalimera’ kelimeleri sizi sarmalıyor. Yanınızdan geçip giden ada sakinlerinin sıcak selamları, sanki yıllardır bu adada yaşıyormuş hissini yaşatıyor. Otele ulaşana kadar Yunanca’ya gayet hakim olduğunuzu bile düşünebiliyorsunuz. Adadaki gerçek nüfus, çoğu İtalyan asıllı 500 kişiden ibaret aslında.
Meltemi Kafe’de bir frappe yudumlayıp otelimizin önünden limanın berrak, serin sularına atlıyoruz. İşte bu an beni çocukluğuma taşıyor. Düşünsenize, odanızın kapısını açıp üç adımda şezlong, dördüncü adımda denizde olma lüksünüz var. Aynı çocukluğumun geçtiği Çeşmealtı gibi. Üstelik bu lüks, kıyı şeridinde konumlanmış beş şirin otelde de aynı.
İlk kulacımı attığımda yüz yüze geldiğim Caretta’ya karşı hissettiğim tedirginlik geçince, kıyıdan bu canayakın deniz kaplumbağasını izlemeye başlıyoruz. Akşamüstü Yorgos ile sohbet ederken, limanın içinde bir caretta ailesi olduğunu öğreniyoruz. Geri kalan gün ve gecelerde en büyük eğlencemiz oluyorlar. Gün batımında koyun tümüne hakim kilisenin önüne kurulup, lokma ve kahve keyfi yaparken gözlerimiz hep caretta ailesinde oluyor.
Akşam yemeği her Yunan adasında olduğu gibi 10 sularında başlıyor. Yan yana sıralanmış aile restoranlarında; beyler kapıların önünde mangalda, hanımlar mutfakta, çocuklar serviste. Lazarakis, Alexandra’s Place, Aiolis, Monica&Damien, akşam karanlığı çökünce yelkencilerin akınına uğruyor. “Uzoya eşlik eden ahtapot, küçük karides tava nasıl oluyor da 30 dakika mesafedeki karşı kıyıda bu kadar leziz olmuyor?” diye soruyorsunuz kendinize. Rakamları hiç sormayın! Yunan adalarında mükellef bir yemek için ödediğiniz tutar, bizim sahil şeridi restoranlarımızda ancak 3 meze fiyatına denk geliyor.
Mavi Mağara (Blue Cave), St. Georges Island, Mandraki koyu, Mediterrano Café, Balık Pazarı (Neo Agora) görülecekler listemizin ilk beşlisi. Ardından adanın 2 müzesini ziyaret, şimdi kullanılmayan su sarnıçlarını görmek ve tepedeki kale yıkıntılarından manzara seyretmek var.
2. günümüzde havanın rüzgarlı olması bizim Mavi Mağara gezimize ket vurunca, biz de Kaptan Stavros’un küçük teknesine atlayıp St. Georges adasına atıyoruz kendimizi. Meltemi Kafe’nin mütevazi bir şubesi, küçük bir şapel ve 10 kişilik küçük bir kalabalık burada bizi bekliyor. Diyelim büyük şehrin gürültü ve kaosundan kaçmak istiyorsunuz, işte dünya ile iletişimi kesip deniz, güneş ve sessizlik noktasında St. Georges adası sizi bekliyor.
Kastellorizo için otel seçeneğiniz ya pansiyon ya da butik otel olmalı. Adanın genel yapılaşmasının çok dışında olan Megisti Otel, bu şirin adanın en korkunç mimarisine sahip. Butik oteller için Mediterraneo-megisti ve Agnanti-kastellorizo; apart ve pansiyon içinse Meis-posedion ve Monica&Damien güzel alternatifler.
Garanti ediyorum ki Dodecanese takım adalarının bu en küçük adasında 3 gün geçirmek ruhunuza iyi gelecek. Ama 3 günden fazla kalmak isterseniz, içinizdeki yazar ile bu büyülü adada tanışmaya hazır olun derim.