Dünya’nın dört bir yanını gezmek, birçok kişinin ismini bile duymadığı yerleri keşfetmek her zaman hoşuma gitmiştir. Etrafımda beni iyi de tanıyan, az da tanıyan bir sürü insan “Bakalım yine antin kuntin nerelere gidecek bu kikirik?” diye düşünerek “Vay Irmak, bakalım bu yaz nereye gidiyorsun?” diye sorunca; onları “Biraz da güzel yurdumuzu gezelim!” diye cevaplayarak koyuldum yola! “İlk hedefimiz Akdeniz’dir ileri!” dedim ve yanıma çok sevdiğim ve birlikte güzel işlere imza atacağımıza inandığım pek sevgili dostlarım Eceko ve İpeko’yu da alarak Antalya’nın yolunu tuttum.
Kanyonları, çayları, şelaleleri ve daha bir sürü şeyleriyle Antalya gerçekten keşfedilmeye değer bir yöremiz. Antalya’nın pek klas havaalanına indiğimizde, planımızı ilk rotamız olan Eco Family Park’a gitmek üzere yapmıştık. Fakat Eco Family Park’ın misafirperver sahibi Necmi Aksu; bizi havaalanından aldığı gibi yol üzerinde kaçırmamızı istemediği Uçansu Şelalesi’ne götüreceğini söyledi.
Sabah 07:00 uçağına binip, bir de üzerine Jeep Safari yaparcasına inişli, çıkışlı bir yolda yaklaşık 1 saat yol teptikten sonra gördüğümüz manzara karşısında büyülendik. Benim ilk tepkim; “Burası Endonezya değil Antalya!” oldu. Gerçekten de tüm ihtişamıyla akan Uçansu şelalesi, önündeki minik iskelesinden atlayarak buz gibi sularına daldığında insana kendini Leo’cuğumun The Beach filminde gibi hissettiriyor.
Uçansu’ya gidene kadar Antalya’daki uzak-yakın kavramı kafamızda tam oluşamadığından “Ayy acaba önce otele mi gitseydik?” diye düşünürken, bir de üzerine Jeep Safari yapılan yolda langır lungur giderken, tabii ki böyle bir doğa harikasıyla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Ama kendimizi buz gibi suya attıktan ve üzerine de mis gibi bir alabalık yedikten sonra iyi ki otelden önce buraya geldik babında “Ne iyi ettik te Hong Kong’a geldik!” dedik. Yanlış olmasın, bu cümle benim gitmekten hoşnut kaldığım her yerde söylediğim bir kalıptır. Tabii Hong Kong’a gerçekten gittiğimde daha da bir anlam kazanacaktır (gereksiz bilgi).
Şelale’den bizzat tutulup, anında tabağımıza gelen alabalıkla karnımızı doyurduktan sonra bir başka Antalya harikası olan Eco Family Park’a doğru yola koyulduk. Eco Family Park; bizi bu yolculukta prensesler gibi ağırlayan Necmi Aksu’nun Köprüçay’da 1991 yılında kurduğu bir tesis. Aynı zamanda Köprülü Kanyon’un ilk tesisi. Yeşilliklerin arasında, gürül gürül akan Köprü Çay’ın kıyısındaki Eco Family Park’ta ister taş ev, ister bahçe evi, isterseniz de kendi çadırınızı sırtlanıp çayın kıyısına kurarak kalmanız mümkün. Muhteşem kahvaltısı ve hayatımda yediğim en güzel alabalığın burada olduğunu belirtirken, güler yüzlü ve 24 saat boyunca bizi yeme, içme ve spor aktivite yağmuruna tutan tatlı çalışanlarına da değinmeden edemeyeceğim.
Ayağımızın tozuyla bizleri ikram yağmuruna tuttuktan sonra, hemen canyoning ve ardından rafting yapacağımızı söylediklerinde, sonunda ne kadar muhteşem bir deneyim yaşamış olacağımızı hiçbirimiz tahmin etmiyorduk. Eco Family Park’ın bünyesinde bulunan Aktiv Outdoor eşliğinde rafting botumuzu, üstü açık jeep’imizin üzerine attık ve rafting yapacağımız Köprülü Kanyon’a doğru yola koyulduk. Tatlı arkadaşlarımız Özhan ve Kahraman, botumuzu büyük bir ustalıkla kanyonun tepesinden çayın kıyısına indirirken, biz de bir kez daha güzel yurdumuza hayran kalmakla meşguldük. Gerçekten birisi bana Köprülü Kanyon’nun en tepesinde bir fotoğraf çekip gönderse Endonezya’dan bildiriyor zannederdim.
Köprülü Kanyon’un güzelliği karşısında güzel yurdumuza bir kez daha hayran kalırken, dünyayı karış karış gezmeye devam ederek, bir yandan da bu yıl güzel yurdumuzun her yerini karış karış gezmeye de ant içtik. Rafting botumuza ulaşana kadar bir saate yakın kanyon yürüyüşü (canyonig) yaparken, çayın nispeten ılık olan sularına kah girip, kah çıkarak botumuza ulaştık. Fakat bu noktadan sonra çayın suyu hiç de ılık olmayacaktı, ki bu benim en sevdiğim şeylerden biridir! Antalya’nın benim için en güzel kısmı şelale ve çay sularının buz gibi olmasıydı. Fakat soğuk su seviyorum dediysem o kadar da değil dedirtecek cinsten bir soğukluk var sularda, demedi demeyin! Gerçekten ilk etapta insan felç geçirdiğini zannediyor, ama zamanla alışılıyor.
Rafting rehberimiz Özhan, Köprü Çay’ın zorluk derecesi orta bir parkur olduğunu, dolayısıyla çocuklu ailelerin de korkmadan burada rafting yapabileceğini bize tatlı tatlı anlatırken, 2 saat süren rafting yolculuğumuz su gibi akıp gitti. Biz ilk bölümün bittiği yer olan Eco Family Park’ın kıyısında mücadeleyi bırakırız diye düşünürken, Toroslar’a karşı rafting yapmaktan o kadar çok keyif aldık ki, parkurun sonuna kadar devam ettik! Zaten parkuru bitirdiğimizde hem hava kararmaya yakındı hem de bu kadar aktiviteyi bir arada yapmaya alışık olmayan bünyelerimiz sinyal vermeye başlamıştı. İlk gecemizi krallara layık bir ziyafet çektikten sonra erkenden uyuyarak sonlandırdık. Çünkü ertesi gün hem gün doğumunda kalkıp harika fotoğraflar çekecek, hem de yoga yapacaktık.
Kuş cıvıltıları eşliğinde güne uyandığımızda, tüm planlarımızı gerçekleştirdikten sonra muhteşem bir kahvaltı patlattık.
Ardından da durmak yok, ileri diyerek Eco Family Park’ın içindeki macera parkına geçtik. Bu macera parkı; çelik kablolarla birbirine bağlı, 5-6 metre yükseklikte yaklaşık 20 dakika süren bir parkur. Vallahi ne yalan söyleyeyim, ben ilk başta bu parkuru küçük çocuklar için hazırlanmış kolay bir parkur sandım. Ama bayağı bir yanılmışım, zira görmezden gelmeye çalıştığım yükseklik korkum bu parkurda hortladı! Ama rehberlerimiz Kahraman ve Özhan sağ olsunlar, macera parkını yarıda bırakmadan dura kalka da olsa bitirdim. Hatta bence yükseklik korkumu bir kuple de olsa yenmiş bile olabilirim. Sadece rafting, canyoning, jeep safari ve macera parkı değil; Atv safari, trekking, abseiling, bagi safari, daha sakin kalmak isteyenler için balık tutma ve daha bir sürü aktivite için www.aktivoutdoor.com ‘u da ziyaret edin efendim, pişman olmayacaksınız!
İşte doğanın içinde, bol sporlu, bol aktiviteli seyahatimiz bize eşlik eden, ağırlayan kibar ve tatlı insanlarla kat kat daha keyifli bir hal aldı. Bence sizler de alternatif bir seyahat için Antalya’yı ve bu güzel tesisleri göz önünde bulundurun derim. Antalya gerçekten de bir harika dostum!
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.