Çoğumuz başlığı gördüğümüzde şarkıyı hatırladık, tanıdık gelen bir şarkı sözü oldu… Bu hafta çok yorgun bir halde eve dönerken geç saatte radyoda denk geldiğim ve bana ilham olan bu soru hakkında dertleşmek (kelime tam olarak böyle geldiyse ciddi bir yazı olacak demektir) istiyorum sizlerle…
Yoğun zamanlar yaşıyoruz, her şey çok çabuk ve yoğun gerçekleşiyor. Günlerimizin nasıl geçtiğini saymaya bile zamanımız olmuyor. İşimiz, ailemiz, yapmamız gerekenler, yetişmemiz gerekenler, oldurmaya çalıştıklarımız, hayal ettiklerimiz, planlamamız gerekenler ve tabii ki olmazsa olmazımız; son anda çıkan ve tüm planlarımızı altüst eden “planlanmamışlarımız”.
Tüm bu kargaşa altında kendimize sormaya zamanımız bile olmuyor; bugünün anlamı nedir? Bugünün diğer günlerimden farkı nedir? Neden bugüne uyandım? Bugüne uyandığımda dünümden gurur duydum mu? Bir gün şansı daha bana verilmişken bugünümün en önemli konusu nedir? Dün kendime hakkını tanımadığım neyi bugün yapma şansım halen bulunuyor?
Bu soruları paragraflarca uzatabiliriz fakat ben tüm bu sorular içerisinde yeniden başlığımızdaki sorumuza dönmeyi istiyorum. Ve bu soruyu aslında aşk halimizin birçok şeye yansıyabileceğini bilmekle birlikte “ilişki” özelinde aşk ile incelemek istiyorum ve sizlerle birlikte soralım istiyorum “bunları boş verdiğimizde bize aşktan ne haber?”
O sabah uyandığımızda belki ‘’her sabah’’ olduğu üzere yanımızda olan eşimiz, sevgilimiz veya nişanlımız, yani bizim için özel olana duyduklarımız, yansıtabildiklerimiz ve en önemlisi ‘’varlığımız’’ ile hissettirebildiklerimiz için ‘’ne haber aşktan’’ sorumuzu soralım…
O can-ım sabah uyandığımızda bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu, sağlıklı, tam bir şekilde ve en önemlisi bizim için gerçekten özel olan bir kişiyi gözlerimizi açar açmaz yanımızda bulabilmenin ne kadar kıymetli bir kavram olduğunu bilerek mi doğrulmaktayız? Veya siz sadece ‘’ne garip’’ bir gün daha, bu kadını artık beş yıl önceki kadar sevemiyorum, bu adam artık benim âşık olduğum o kocaman yürekli erkek değil diyenlerden misiniz?
Sadece sabah değil, günümüzün kavuşumunda da buluşmaya çalışırız değil mi? Bir akşam yemeğinde daha evde olabilmenin huzuruna dua edenlerden misiniz ve akşamları eve gitmek için ‘’kalbinizin’’ delice çarptığı bir aşka sahip olduğunuz için şansınızın ne kadar derin olduğunun farkında olanlardan mısınız? Bunun milyonda ihtimaller ile hesaplanabileceğini, hayatınızdaki çok büyük ve sizi güzelleştiren bir kavram olduğunu her nefesinizde hissedebiliyor musunuz? Veya bugün siz sadece yine bir akşam yemeği, yorgunum, bitkinim, ölgünüm şeklinde bir yaklaşımla gözünüzün içine bakmaya çalışan bir adamı veya bir kadını bir akşam daha aynı şekilde kırmaya ve incitmeye devam mı ediyorsunuz?
İşte “ne haber aşktan?” dediğimizde aklımıza gelen ilk cevap aşk ilişkilerimiz oluyor ister istemez, hayatımızın tüm bu yoğunluğunda bizler kendimize günümüzün bir anında ve sadece altmış saniye kadar ‘’kısacık’’ bir anında durup soruyor muyuz; “ne haber aşktan?’” Kalbimizi deliler gibi çarptıran uğruna dünyaları feda edebileceğimiz aşktan? Günümüzün hangi anında gerçekten “aşık’” hissedebiliyoruz, sadece bir anında bile sınırları aradaki mesafeleri yolları saat farkını unutabileceğimiz veya sadece bize bir “evde buluşmak’” kadar uzakta olan aşkımıza ne kadar “zaman” ayırabiliyoruz? Yani aşık olmak halimizi sadece “hafta sonu” sınırlarında yaşanabilen, tüm toplantılar tamamlandığında, spor salonundan çıkıldığında veya yapılması gereken tüm sunumlar oluşturulduktan sonra sırası gelen bir aktivite olarak mı görmekteyiz? Belki “aşka ayıracak’” vaktimiz de yoktur…
İşte bizler bu hızlı yaşamlarımız içerisinde bizimle birlikte zamanımıza eşlik eden en değerli varlığın “aşkın” ve bize “aşk” olmak halini getirenlerin değerini unutuveririz. Bir senaryo çizmek istiyorum şimdi… Bizim o “her daim sahip olacağız” anlayışımız ile göz ardı ettiğimiz kişilerin bir gün (ve bu ne yazık ki yarın kadar da yakın olabilir ve hatta belki birkaç saat içerisinde bile gerçekleşebilir) hayatımızda olmadıklarını düşünelim…
O her akşam “nasıl olsa” kapıyı açacak olan ve bizi sıcacık sevgisi ile karşılayacak olan eşimizin, kız arkadaşımızın, erkek arkadaşımızın veya nişanlımızın orada olmadığını? Bu durumda yine her akşam yaptığımız gibi yüzüne bile bakmadan “nasılsın?” diye sormadan bir kez sarılıp öpmeden veya orada adeta yokmuş gibi davranmadan bilgisayarınızın başına geçer miydiniz?
Veya sabah uyandığınızda tek başına olduğunuz durumda, size kahvaltınızı hazırlayacak, belki sabah sizi neşelendirecek veya sadece size güzel bir gün dileyecek biricik eşiniz olmadığı durumda hayatınız nasıl olurdu? O zaman da her sabah yaptığınız gibi çatık kaşlarınız, gülümsemekten uzak ifadeniz ve “nasıl olsa burada” rahatlığınız ile sessiz bir şekilde nasıl olduğunu bile merak edecek hevesi içinizde bulamadan ve tüm diğer sabahlarda olduğu üzere evden öylece çekip gidebilir miydiniz?
Aşk hayatımızda bizlere bahşedilmiş olan en değerli kavramdır, tüm maddesel değerlerin çok geride kalacağı ve gerçek samimiyeti kim olduğunuzu, neden ve nasıl olduğunuzu keşfetmenizde size yardımcı olan muhteşem bir oluş halidir… Ne yazık ki bizler aşkı zamanlara sıkıştırdık, günümüzde sadece “zamanımız olduğunda” aşık olur olduk… Oysa aşka aşk olmakta zaman yoktur, sevdiğimiz kişiye bir gül göndermek sadece 2 dakikamızı alıyor günümüz koşullarında, eve girerken içten bir gülümseme sadece 30 saniyemizi alacaktır veya bugün ne kadar güzel görünüyorsun cümlesindeki 5 kelimeyi tek kerede söylemek sadece 10 saniyemize karşılık gelir… İşte aşk bu derece olağanüstü olmasına rağmen yaşaması bu kadar kolay ve güzeldir…
Bugün bu yazımı okuyorsanız, kendinize sormanızı dilerim, tüm diğer şeyleri, onları, bunları ve şunları ‘’boş verdiğinizde’’ sizin için aşktan ne haber?
Sevgili Sezen Aksu bizler için söylesin ‘’Ne Haber Aşktan’’