Yılbaşından hemen önceki yazımda “2015 yılında kendin için ne yaptın?” diyerek önce kendimi ve tutkularımı sorgulamış, sonra da “2015’te başta pek önemsemediğiniz, minik ama hayatınızda dönüm noktası yaratabilecek kadar kuvvetli bir değişiklik yaşadınız mı ve onu benimle paylaşmak ister misiniz?” demiştim.
Evet, ben Uplifers’ın koşu yazarıyım ama sorulan sorulardan da yola çıkarak; hep koşmaktan, antrenmanlardan bahsetmek ne bana ne de okuyuculara iyi gelmiyor. Hayallerin peşinden gitmenin mümkün olduğunu, nasıl başlanabileceğini, ara verince dönmenin mümkün olabileceğini anlatmam, başkalarından duymam, ilham verici kişileri birbirleriyle tanıştırmam da lazım. Biliyorum ki, zaman içerisinde birbirimize iyi geliyoruz. Bugün olmasa da bir gün…
Bu hafta ben susuyorum ve sevgili Simge Aybey anlatıyor:
“Aslında tek bir an yok. Karar vermek zor oldu ki, buna sevinmedim de değil. Ama başlangıcı yazabilirim belki, sonra da en tepe noktayı.
Mart ayının başında içimden geçti, hatta bir arkadaşıma da demiştim. Şöyle telefonumu kapatabileceğim, sessiz, sakin, hiçbir şey yapmadan birkaç saat oturmak istiyorum bir odada. diye
Mart’ın 20’sinde Hatay/Samandağ’da sahil kenarında telefon hiç çekmediğinden muhteşem bir deniz fırtınasını izlerken buldum kendimi. Telefon çekmiyordu çünkü baz istasyonunun olduğu elektrik direği yıkılmıştı. Bir adam o fırtınada dalgaların arasında sakin sakin yürüdü sahil boyunca. Ben oturdum. Sahil çok uzundur ve o adamın dalgalara karşı yürüyüşü sanki şöyle gibiydi: Ben ruhen odadaydım; ama bedenen oydum.
Oradayken zihnim berraklaştı ve içim uzun zaman sonra huzura erdi. Bir nevi kendimi kendime aklandım. Bir nevi aç-kapa durumu oldu.
O akşam yazmışım; ‘İhtiyacım olan ve istediğim buydu ya.’diye.
Sonra gezmeye başladım. Bu böyle planlı olmadı ama şimdi şimdi anlıyorum. Önceden de yaptığım ama azıcık yapabildiğim ve içimde hep kalan gezmeye odaklandım. Hayat da öyle şekillendi. Hep gitmek istediğim ama bir sürü mazeretle kendime engel koyduğum, gidemediğim yerlere gitmeye başladım. Geçen sene Bozcaada’dan dönerken bir hayal kurmuştum: 8-10 kişilik bir grup arkadaşımla gezmek. Bu sene bu hayalime ortak olmak isteyen ve giderken benimle gelmek isteyen çok arkadaşım var.
Gezmelerim arasında asıl nefesimi kesen yerler Doğu Karadeniz ve özellikle Artvin oldu.
Üç yıldır gitmek istememe rağmen sonrasında hep benim için tıkanan bir tutkuydu bu. Orada “blog aç” diyenler oldu ve yazılarımı kendime saklamaktan vazgeçtim. Orada yıllardır ertelediğim fotoğraf tutkum için karar aldım ve kursa yazıldım dönüşte. Nihayet makineme de karar verdim. Önümüzdeki günlerde alacağım. Bir de epeydir tozlu kalan çekmecelerim açıldı. Eskisi gibi okumaya başladım.
Biraz uzun oldu ama daha az yazsam eksik kalacaktı sanki. Aslında bütün bunların sonucunda beslenmemi değiştirip, kilo da verdim. Artık yediğimin, çıkaramadığım bir giysi olduğunu biliyorum. İlaçları reddedip beslenmeyle değişmez denilen hormon değerimi düşürdüm.
Bundan sonrası iyilik, güzellik. Ruhsal olarak da bardağın boş tarafı ya da dolu tarafı olarak bakmıyorum. İçilecek su var ve iç, devam et. Ama bu başka bir yazının konusu 🙂
Bir de yazını okurken gülümsediğim ayrıntı şu oldu: Cumartesi günü sehpadaki kitapları aldım ve tek kitap koydum. Sırayla gideceğim.
Sevgiler,”
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
2015 yılında kendin için ne yaptın?
Bu bir yeni yılda yeni bir ben yazısı değil