Bilim insanları tarafından binlerce çocuk ve lise öğrencisine ait verilerin kullanıldığı bir araştırmaya göre anksiyete görülme sıklığı, 1950’lere oranla çok ciddi bir artış gösterdi. Sonuçları Amerikn Psikoloji Derneği’nin Journal of Personality and Social Psiychology isimli yayınında yer alan araştırmaya göre anksiyetenin insanları depresyona sürüklediği ve depresyonun da önümüzdeki yıllarda daha da çok artacağı düşünülüyor.
Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de alkol ve uyuşturucu kullanımının gittikçe daha da büyüyen bir problem olacağı şeklinde. Uzmanlar bunun sebebini ise anksiyetenin madde bağımlılığının öncüsü olmasıyla açıklıyor. Çalışmaya imza atan isimlerden Dr. Twenge, fiziksel sağlıkla ilgili tespit ettiklerini şu ifadelerle açıklıyor:
“Araştırmamız, anksiyete sorunu yaşayan insanlarda ölüm oranının daha fazla olduğunu gösteriyor. Bunun nedeni büyük olasılıkla anksiyetenin astım, hassas bağırsak sendromu, ülser, inflamatuar bağırsak sendromu ve koroner kalp hastalıkları gibi rahatsızlıkları tetiklemesi.”
Zihin Sağlığı Ulusal Enstitüsü’nün (National Institute of Mental Health) verilerine göre bugün ABD’deki gençlerin yüzde 8’inde anksiyete teşhis edilmiş durumda.
Peki anksiyete neden artıyor? Araştırmalara göre sosyal bağlardaki zayıflama ve çevresel tehditlerdeki artış önemli bir paya sahip. Araştırmanın yapıldığı 50 yıllık periyotta boşanma oranlarındaki artış, yalnız yaşayan insanların sayısının artması, bireyciliğin ön plana çıkması ve insanlara güvenin azalması sosyal bağların zayıflamasına neden oluyor. Dr. Twenge, insanların kendi iradesinin artan zorluklarla mücadeleye yönelirken, bir yandan da başkalarından daha fazla izole olma, insanın kendi bedenine ve zihnine yönelik tehditler gibi nedenlerle anksiyetenin arttığına dikkat çekiyor.
Araştırmanın yapıldığı son 50 yıllık dönemde suç oranlarının, nükleer savaş endişelerinin, AİDS gibi bulaşıcı hastalıklara yönelik korkunun arttığı da bir gerçek. Bu çevresel tehditlerin algılanmasında hiç kuşkusuz medyanın da rolü büyük.
Araştırma 1943-1993 yıllarını kapsıyor. 1990’lardan bu yana sosyal bağların gelişmediği ve insanların kendilerini güvende hissetmemeye devam ettiği gerçeği göz önünde bulundurulursa anksiyetenin de düşme eğiliminde olmadığını söyleyebiliriz.
Kaynak
The Mind Unleashed
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Anksiyete bozukluğu olan birine söylememeniz gereken 7 cümle
Çocukluk travmaları yetişkin beyinleri nasıl etkiliyor?
Anksiyete bozukluğuna bakışınızı değiştirecek bir roman: Maymun Aklı
Çocuğunuzun terör tehditleriyle baş etmesi için neler yapabilirsiniz?