X

Budist Ekonomi: Nesneden çok insana, tüketimden çok yaratıcılığa önem verebilmek

“İş ve boş zaman, aynı yaşam sürecinin parçalarıdır ve işe yaramanın mutluluğu ile boş zamanların keyfine zarar vermeden birbirlerinden ayrılamazlar.”

Para ile zenginlik arasındaki farkla ve insanların zenginliği nasıl elde edeceği ilgili pek çok şey yazılıp çizilmiştir; fakat uluslar düzeyinde ve global ekonomide bu iki olgu arasındaki ayrım daha çok önem kazanır. Hükümet ve şirketler için para kazanmak bir yana, insanlar için, insanlık için zenginlik yaratmak ne demek?

Alman asıllı İngiliz ekonomist, istatistikçi ve ekonomi teorisyeni, Rhodes burslu E.F. Schumacher 1973 tarihli,  “Small Is Beautiful: Economics as if People Mattered” (Küçük Şeyler Güzeldir: İnsanları Önemsermişçesine Ekonomi) adlı kitabında bu sorunun yanıtını bulmaya çalışıyor. Ekonomi, etik, çevresel farkındalık gibi konularda yazılmış pek çok makalenin muazzam bir birleşimi olan bu kitap, The Times tarafından II. Dünya Savaşı’ndan sonra yayınlanmış en önemli 100 kitap içinde sayılmış ve yazara oldukça prestijli Prix Européen de l’Essai Charles Veillon ödülü gibi çeşitli ödüller kazandırmış. İdeolojik olarak Tolstoy ve Gandhi gibi etkileyici zekalarla benzerlikler taşıyan Schumacher’in bu eseri; eğitmek, cesaretlendirmek ve aydınlatmak amacıyla tarihin en derin ve ölümsüz öğretisini modern hayata uygulayan, zekice örülmüş bir karşı kültür örneği.

The New York Times, The Atlantic ve brainpickings.org gibi çeşitli mecralardaki başarılı yazıları ile tanınan Maria Popova’nın bu kitap ve içeriği ile ilgili incelemesini siz Uplifers okurlarına sunmak istedik.

Budist Ekonomi

Kitaptaki en zorlu makalelerden biri olan “Budist Ekonomi”, zenginlik kavramına ruhsal ilkeler ve ahlak ekseninden yaklaşıyor. Schumacher şöyle yazıyor:

[quote_box_center]“Doğru Yaşamak” Buda’nın Sekiz Aşamalı Asil (Kutsal) Yolunun gerekliliklerinden biridir. Bu durumda, ‘Budist ekonomsi’ diye bir kavram olması gerektiği açıktır. (…) Ruhsal sağlık ve maddesel iyilik düşman değil; doğal yoldaşlardır.[/quote_box_center]

Schumacher’e göre geleneksel Batı ekonomisi insanları kendini beğenmiş bir iddiayla körleştirmektedir: Sahip olunan şeylerin insanlardan, tüketimin yaratıcılıktan daha önemli olduğu yalanıyla.

Konusunda uzman olan herkes gibi, ekonomistler de bir tür metafizik körlükten muzdariptir; mutlak ve değişmez olanın kendi ilgilendikleri bilim olduğunu varsayarlar. Bazıları işi daha ileri götürerek ekonomik kuramların, yerçekimi yasası gibi metafizikten ya da değerlerden arınmış olduğunu bile iddia edebilirler.

Aşırı çalışma illeti

Kronik hale gelen işten kurtulma çabamızın ve bizi gerçekten tatmin eden işi bulmanın zorluğunu bu noktaya bağlayan Schumacher, aşırı çalışma illetiyle ilgili şunları söylüyor:

Zenginliğin temel kaynaklarından birinin insanın iş gücü olduğu, evrensel olarak kabul edilmiştir. Günümüzün modern ekonomistleri iş gücünü ya da işi, gerekli bir canavardan az üstün olarak görmeye programlanmıştır. İşverenin bakış açısından, işçi sadece bir masraf aracıdır ve tamamen sıfırlanamıyorsa bile, örneğin otomasyon ile minimuma indirilmesi gerekir. İşçinin gözünden bu “faydasızlık”tır; çalışmak, boş zaman ve konfordan fedakarlık edilmesi, maaş ise bu fedakarlığın tazminatıdır. Sonuç olarak işverenin ideali işçi olmadan çıktı elde etmek, işçinin ideali ise çalışmadan para kazanmaktır.

Hem teori hem de pratikte bu bakış açılarının sonucu oldukça geniş kapsamlıdır. Eğer işle ilgili ideal işten kurtulmaksa, iş yükünü hafifletmeye yönelik her yöntem mübah görülür. Bu yöntemlerin en önemlisi olan otomasyon, sözde “iş gücü dağılımı”dır… Burada insanlığın ezelden beri uğraştığı sıradan bir uzmanlık değil, üretimin her aşamasını parça parça ayırarak, kimsenin çok önemli ya da yüksek yetenek isteyen bir katkısı olmadan büyük  bir hızla son ürüne ulaşılması söz konusudur.

Mekanik bir köle olan insan

Schumacher bu görüşe Budist perspektifle karşı çıkıyor:

Budist bakış açısı, iş fonksiyonunu en az üç katmanda inceler: İnsana yeteneklerini kullanma ve geliştirme şansı vermesi, diğer insanlarla ortak bir amaçta bir araya gelerek egolarından arınması ve yaradılış için gerekli nesne ya da servisleri ortaya çıkarabilmesi. Bu bakış açısından çıkan sonuçlar sonsuzdur. İşi anlamsız, sıkıcı, insanı küçük düşürecek ya da sinirlerini bozacak şekilde organize etmek basitçe suçtur; bu, nesnelere insanlardan çok öncelik verildiğini, dünya üzerindeki hayatın en ilkel yanlarına merhametten uzak ve ruhu paramparça eden bir şekilde tutulduğunu gösterir. Bununla birlikte, iş yerine boş zaman peşinde koşmak insanlığın en temel gerçeklerinden birinin yanlış anlaşılmış olduğunu gösterir: İş ve boş zaman, aynı yaşam sürecinin parçalarıdır ve işe yaramanın mutluluğu ile boş zamanların keyfine zarar vermeden birbirlerinden ayrılamazlar.

Budist bakış açısına göre, ayrımı yapılması gereken iki makineleşme hareketi vardır: İnsanın yetenek ve gücünü arttıran, ve insanı mekanik bir köleye dönüştürerek, köleye hizmet etme pozisyonuna düşüren iki hareket.

Gandhi’nin zamanın ötesinde sözlerinin etkisini taşıyan kuramlarıyla devam ediyor Schumacher:

Budist ekonomi modern materyalist ekonomiden oldukça farklı olmalıdır, zira Budist uygarlığın temelini isteklerin toplamında değil, insan karakterinin saflaştırılmasında arar. Karakter aynı zamanda insanın işi ile şekillenir. Ve iş, ahlak ve özgürlüğü gözeterek yapıldığında, hem onu yapanları hem de meydana getirdikleri ürünleri kutsar.

 Budist yaşam tarzının mucizesi

Ancak Schumacher, Budist eğilimin materyal dünyayı suçlamaktan ziyade onunla uyumlu bir birliktelik kurduğunu da belirtiyor:

[quote_box_center]Materyalist asıl olarak nesne/eşya ile ilgiliyken, Budist özgürleşmenin peşindedir. Fakat Budizm “Orta Yol”dur ve hiçbir şekilde fiziksel açıdan iyi olmaya karşı değildir. Özgürleşmenin yoluna çıkan zenginlik değil, zenginliğe duyulan bağımlılıktır; keyif almak değil, keyif almak için duyulan açlıktır. Dolayısıyla Budist ekonominin anahtarı şiddetten kaçınma ve basitliktir. Bir ekonomist gözüyle, Budist yaşam tarzının mucizesi, takip ettiği yolun akla yatkınlığındadır: Küçücük hareketlerin inanılmaz derecede tatmin sağlayan sonuçlar yaratmasında.

Schumacher’e göre, tüketim toplumunda yetişmiş bir ekonomist için bu konseptin kavranması çok güçtür ve mutlaka, verimliliğin varlıktan (var olmaktan) üstün tutulduğu Batı medeniyetiyle karşı karşıya gelinecektir:

[Modern Batı ekonomisti] yaşam standardını yıllık tüketimle ölçmeye alışmıştır ve onun için her zaman, çok tüketen adam az tüketen adamdan daha iyi durumdadır. Budist bir ekonomist ise bu yaklaşımı son derece mantık dışı bulacaktır: ona göre tüketim, insanın iyilik hali için gereklidir ve amaç, en az tüketerek en çok iyilik halini sağlayabilmek olmalıdır.

[…]

Nesnelerin sahibi ve tüketicisi olmak, sona yaklaşmaya sebep olan yöntemlerdir ve Budist ekonomi, verilen sona en az yöntemle yaklaşma yönünde sistematik bir çalışmadır.

Öte yandan [Batı tarzı] ekonomi tüketimi tüm ekonomik aktivitenin tek sonucu ve amacı olarak görür ve üretim araçlarını (toprak, iş ve anapara) yöntemler olarak ele alır. Yani ilk ekonomi türü en iyi tüketim stratejisiyle insan tatminini arttırmayı, ikincisi ise en iyi verimlilik stratejisiyle tüketimi arttırmayı hedefler.

Tüketim toplumlarındaki olası şiddet eylemleri

“İnsan tatminini” arttırmak, Schumacher’e göre, iç içe geçmiş iki Budist öğretiden köklenmektedir; Şiddetten kaçınma ve basitlik

Tüketimin optimum yolu olan, görece az tüketimle yüksek miktarda insan tatmini yaratma, insanların büyük bir baskı ve sıkıntı olmadan yaşamalarına ve Budist öğretinin birincil öğretilerini yerine getirebilmelerini sağlar: “Kötülük yapma, iyilik yapmaya çalış.” Fiziksel kaynaklar her yerde kısıtlı olduğundan, bu kaynakların mütevazi kullanımıyla ihtiyaçlarını karşılayabilen insanlar, yoğun tüketim halindeki insanlara nazaran birbirlerinin boğazını sıkmaya daha az meyilli olurlar. Benzer şekilde, kendine yeten yerel topluluklardaki kişilerin, büyük çapta bir şiddet eylemine katılma olasılığı, varlıkları dünya çapında ticaret ağına bağlı olan insanlara göre daha yüksektir.

Rachel Carson’ın çağdaş çevresel hareketin fitilini tutuşturduğu “Silent Spring” (Sessiz Bahar) eserinden kısa süre sonra Schumacher, sürdürülebilir yerel kaynakların savunuculuğunu yapmaya başlıyor:

Budist ekonominin bakış açısından… yerel ihtiyaçlar için yerel kaynaklardan yararlanılarak üretim yapılması ekonomik bir hayat için en rasyonel yol iken, dışarıdan ithalata bağımlı olma ve sürekli bilinmeyen yerlere ihracat için üretim yapma ihtiyacı hiç anlamlı değildir ve bunlara sadece küçük ölçekte ve çok istisnai durumlarda başvurulması gerekir.

Doğru yaşamı bulmak

Schumacher, Budist yaklaşımın zamana meydan okuyan ve hiç şüphesiz, günümüzde 1973’ten daha çok ihtiyaç duyulan erdemini ekonomiye uygulayarak konuyu özetliyor:

Hem yakın tecrübe, hem de uzun dönem öngörüleri Budist ekonominin, ekonomik büyümenin tüm ruhsal ya da dinsel erdemlerden daha önemli olduğunu düşünenlere dahi önerilmelidir. Çünkü bu, “modern büyüme” ve “geleneksel durgunluk” arasında bir seçim değil; gelişim için doğru yolu bulmak, materyalist gaflet ile geleneksel durağanlık arasındaki Orta Yol’u bulmakla ilgilidir; yani “Doğru Yaşam”ı bulmakla.

 

Bu yazı, Brainpickings.org sitesinden olup, telif hakkı Maria Popova’ya aittir. Yazı, gerekli izinler alınarak, aslından bire bir çevrilmiştir. 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale