Bu yol nereye çıkıyor: Her gün neyin peşinde yürüyorsun?
Kişisel arketiplerini öğrenince aslında milyon yıllık kişisel tarihinin ve davanın ne olduğunu öğreniyorsun. Milyon yıldır hangi karmayı temizlemeye, neyi dönüştürmeye çalıştığını, aslında kendinin “bu yaşam”, “bu dünya” için ne ifade ettiğini anlar hale geliyorsun.
Her zaman bir yol haritası, her zaman eve dönüş yoluna bıraktığın ekmekler oluyor. Yol ne kadar uzun olursa olsun kendi niyetine dair dirayetin, içindeki iz sürücü seni ait olduğun ağacın, ait olduğun yaşam ağacının köklerine taşıyor. Kimin torunusun? Kimin davasının peşindesin? Belki de binlerce kez doğarak neyi dönüştürmeye çalışıyor, neyi unutmaya çalışıyorsun?
Zamanın lineer algılanması tüm kökten gelen bilgileri görmezden gelmemizi salık verir gibi olsa da, artık kendi ellerimizin kontrolünde olan, olması gereken bilincimizi, bakış açımızı zamanın küresel algısına getirdiğimizde -ki spiral olduğunu söylerler genelde fakat benim algım küresellik üzerinedir- her şey aynı anda görünür ve ulaşılabilir olur.
Zamanın yarattığı illüzyon içinde yolculuğumuz, hep eve dönüş yolunda bıraktığımız ekmek parçalarına doğru… O ekmek parçaları bizim kendi ruh parçalarımızdır. Kendi etimizden kopardıklarımızdır. Öyle ki onları bulduğumuzda kesinlikle bize ait olduğunu bilir, bu konuda şüpheye düşmeyiz. Böylelikle yol aldıkça beslenir, büyür, güçleniriz. Bu güç de bizi yolda tutar, köklerimizin, kendi yaşam ağacımızın “gel gel” fısıltısı bizi heyecanlandırır. Özlemimizi açığa çıkarır, duygularımızı bedenden dışarıya akıtır. Aidiyet artık “cadının verdiği yemekte” değil, aidiyet kendi köklerine giden yolda olur. Her şey hakkaniyet içerisinde ve rayına oturmuş şekildedir.
Artık neyi aradığını bildiğin bir yoldasındır.
Kayıp olan kendini değil, var olan kendini yapılandırıyorsundur. Kendinden kendine yürüyorsundur. Bu, coşkuyu, huzuru, bağımsızlığı ve gerçek bir sorumluluğu barındıran “hafif” bir yoldur. Senin yolundur. Yaşamın ya da yaşam dediğimizin “kısa nefesler” olduğunu anladığımız yerdir. İçeri girip yakından baktığımız yerdir yaşam. Sonra yine yukarıdan, bütününe bakacağız yaptığımız sanat eserinin. Bir içeride bir dışarıda, bir bütünde bir detayda. Bu yolculuk, detaylara indirilmiş sevgi, bütünün karmik değişimi ile devam eder.
Sonucunda yükselen, yeniye ait olan, sevgiden oluşan dünyayı kurmuş olur insan. Bilinci büyüte büyüte “bir” etmiş olur.
İşçi arılar gibi petek petek doldurmak yaşamın her çiçeğini, dengeyi sağlamak, dengenin bekçisi olmak, düzenin bekçisi olmaktır insan olanın yaşam planı. Çünkü dünya, çünkü yaşam bu bilincin büyümesiyle varlığına devam edebilir.
Bekçiliğini yaptığımız şeyleri aramak, bulmak çok değerli. Dualite bize korkuların, ayrışmaların bekçiliğini yaptırır. O bize kendimiz dışındakilerin bekçiliğini yaptırır. Oysa yaşamda bütünü görmek, “bir”i var etmek için, sürekliliğini, sürekli değişimini mümkün kılmak için varız. Bütünlemek için. Yaşamın, varoluşun şövalyeliğidir bu.
Çağ değişiyor, zaman değişiyor. Sıçramalar çoktan başladı, belki de Nuh’un gemisi hazırlanıyor. Ve burada sevgiden başka hiçbir şeye yer yok!
Sen neredesin?
İlginizi çekebilir: Zihninizi özgürleştirin: Hem dünya hem sizin için başka bir yaşam mümkün