Geçen gün yoga eğitmenlik eğitimi buluşmasında yaptığımız çemberde yeniden hatırladım ki, en çok yarayı sevgililerimizle olan ilişkilerden yana alıyoruz.
Karşımda birbirinden güzel kadınların sevme, sevilme, bağ kurabilme hikayelerini dinlerken tabii ki 20’lerdeki Özde’yi hatırladım!
Film şeridi gibi zaman gözümün önünden geçerken, tüm o sevilmek için koşturan kız çocuğunun sahnelerine kalbimde kocaman bir şefkat hissetmeye başladım!
O hikayelerden birini size anlatayım mı?
20’li yaşlarda çok hoşlandığım biri vardı, aslında o da benden hoşlanıyordu ama asla bir etiketin içinde yer alamadık, onun yerine hep karmakarışık bir ilişki ağının içinde yol bulmaya çalışıp durduk. Hayatımın farklı dönemlerinde bir şekilde benimle iletişim kuran bu adama asla ne istediğimi ya da ne hissettiğimi söylemedim. Seneler önce 20’lerin sonunda bir görüşme sırasında bana hoşlandığı kızdan bahsetmişti. O gün ona ne hissettiğimi söyleyemedim, hissiz güçlü bir karakteri oymayı tercih ettim. Oysa uzun süre çok kırıldım.
Aradan geçen onca sene sonra aynı adamla tekrar bir iletişimimiz oldu. Artık Özde, kendi hislerini ve hissettiğini söyleyebilen biriydi. Dolayasıyla aynı hikayeyi onun tarafından dinledim. Ve arkadaşlar, dinledikçe yine kalbim genişlemeye başladı. Kendince onu kıskanıyor muyum diye yaptığı çocukça tavır, bizi belki de yaşayabileceğimiz birçok şeyden alıkoymuştu.
Evet, bir yandan bu durum insanı geriye dönüp acaba kelimesiyle çok uzun süre yan yana oturtabilir ama benim kalbim genişledi. Olabilseydi, bir şekilde olurdu ve hayır şu anki Özde için bu dosya çoktan kapandı.
Geriye dönüp baktığımda ikimizin de en iyi bildiği şekilde davrandığının idrakı ile sarsılıyorum. İkimizin o zamanki doğası yüzünden yan yana bir cümlenin içinden geçememiştik. Şimdi hangimiz suçluyduk? Ya da suçlu var mıydı gerçekten? Hangimiz kötüydü? Ya da kötü var mıydı gerçekten?
Bunları neden anlattım?
Hepimizin bağ kurma, sevme, sevilme becerileri günün sonunda o ilk aile yapısında gördüğü ya da göremediği sevgi ile çok ilişkili ve kurduğumuz tüm ilişkileri aslında o kırılmış/güneş görmemiş yerlerimiz seçiyor. Ve hayır isimler, olaylar suçlu değil!
Hiçbir zaman olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak! Ben ne kadar zarif olmaya çalışırsam çalışayım eminim birilerinin hayatında kötü oldum!
Ne demek istiyorum biliyor musunuz? Seçtiğimiz tüm o adamlar, kadınlar aslında bize inatla bir şeyi anlatıyor, bazen görmek istemesek bile farklı suretlerde aynı şeyi anlatıp duruyor.
Dolayısıyla birilerini suçlamak yerine hayatımızın kendi sorumluluğunu almaya başladığımızda hayat akışının gerçeğiyle karşılaşmaya başlıyoruz.
Gürül gürül akan nehirleriz aslında ama aileden getirdiğimiz sevme-sevilme becerilerimiz bu nehrin akışında küçük ya da büyük bariyerler oluşturup, enerji kaçakları yaratıyor. (Enerji kaçağı: Dikkatin sürekli karşı tarafın yaptığında olması, onu sürekli anlamaya çalışman ama hiç anlaşılmaman gibi…) Hayır, ne kadar eğitim aldığın, nereye gittiğin bu kaçakların bitmesine yol açmaz!
Anın narin saf farkındalığı ile yeniden ve yeniden kendine yaklaşmaya başladıkça, o küçük ya da büyük kaçaklara sevgi beslemeye başlıyorsun ve evet, burası nehrinin yeniden gürüldemeye başlayacağı yerin de kendisi…
Çünkü arkadaşlar, bu yaşamda her şey, ama her şey verdiğimiz değer kadar!
Onları büyük yapan bizim verdiğimiz değer. Yani aslında;
Her şey ama her şey şu an bu yazıyı okuyan kişiyle başlıyor!
Lütfen onun bu yaşamdaki yerinizi küçümsemeyin! Ondan başka yok.
İlginizi çekebilir: Seneler üzerimizden geçip giderken yine umut ekerek bekliyoruz kapımızdaki yeni seneyi