X

Brezilya Günlükleri: Bombastik, bir o kadar fantastik Sao Paulo

Irmak Yazım ile Brezilya Günlükleri – 3

İlk adımımı 17 yaşında attım, attığım gibi “Doymadım, doyamadım sevmelere seni ben” dedim ve üzerinden beş yıl geçtikten sonra tekrar gittim sıla hasreti çektiğim memleketim Brezilya’ya. İlk gittiğimde Türk Hava Yolları daha Sao Paulo’ya direk uçuş başlatmamıştı ve Brezilya’ya hala daha vizeyle giriliyordu. Bir yerde Brezilya’ya vizeyle son giriş yapan Türk olarak tarihe geçmiş olabilirim, zira ilk gidişim için vize aldıktan bir hafta sonra Brezilya’ya vize kalktı. Bahtsız bedevi durumu!

 

Barda tanıştığım dostlarımdan

Özellikle Sao Paulo olmasa da, genel olarak Brezilya’yla ilgili konuşabilirim ki, bu Brezilya öyle bir meret ki, insanın kanına işliyor, adeta “Gel, gel, ne olursan ol gel” diye tekrar tekrar çağırıyor insanı. Vallahi ben ilk gidişimde, yaşımdan dolayı da takdir edersiniz ki kafamda hiçbir fikir olmadan gittim Brezilya’ya; ama kanıma bir kere girdikten sonra “Aşık oluyorum eyvah, yerimde duramıyorum!” tadında, bir daha aşkımla kavuşacağım günü bekledim ve üniversiteden mezun olur olmaz, bir koca bavulla koyuldum Güney Amerika yollarına. Önceden belirlenmiş hiçbir şey yokken, anneme birden bire “Anne ben bu yaz Brezilya’ya gideceğim. Oradan da Arjantin, Buenos Aires’ten de denizden Uruguay’a geçeceğim.” dedim. Annem de ( beni çok kale alır) “He he tamam Irmak” dedi. Bir anda oldu bittiye getirip, üstün körü bir program yapıp, sadece ilk durağım Sao Paulo’da kalacağım hostele rezervasyon yaptıktan sonra, annemin de bir anlık boşluğundan faydalanarak Türk Hava Yolları’nın Sao Paulo’ya direk uçuşundan biletimi aldım. O sıralar bir de domuz gribinin patlamış olduğunu hatırlatayım da tadından yenmesin! Yani size benim gibi cesaret hapı atmış gibi hop diye karar verin diyemem ama spontane seyahatin de tadının bir başka olduğunun altını çizmek isterim!

 

İbirapuera Park

İlk gittiğinizde karış karış Anadolu tadında, Sao Paulo’nun her yerini göremeyeceğinizi söylemek isterim, zira Sao Paulo Brezilya’nın en büyük şehri olmakla kalmayıp, Güney Yarım Küre’nin de en büyük şehri olarak koca kıtaya adını altın harflerle yazdırdığı gibi, dünyanın da sekizinci en kalabalık şehri olma özelliğini taşıyor. Sao Paulo, Brezilya’nın kültür, sanat, eğlence, finans ve daha bir sürü şeyde başkenti diyebilirim. Parkları, bağları, bahçeleri, müzeleriyle geze geze buraları dolaşabileceğiniz, her kesimden insana hitap eden, eklektik bir şehir burası. On gününüzü doya doya burada geçirin diyemem, kısıtlı gününüz varsa Sao Paulo’ya 2-3 gün ayırıp, özellikle Rio de Janeiro olmak üzere, Brezilya’nın daha eğlenceli, plajlı, yakışıklılı, güzel kızlı yerlerini gezmenizi tavsiye ederim. Ama Sao Paulo’da bir ay geçirecek, efendime söyleyeyim iş için birkaç ay, ya da bir yıl kalacaksanız çok eğleneceğiniz kesin. Biraz kültür dersek; Latin American Memorial, Museum of the Portuguese Language, Sao Paulo Museum of Art, Museum of İpiranga’yı doya doya gezin, İbirapuera Park’ta koşun, oynayın, yatıp güneşlenin derim. Bütün bunları yaparken Sao Paulo’nun ne kadar fazla organizasyona da ev sahipliği yaptığın bilin, bilmeyene de öğretin: Sao Paulo Art Biennial, Sao Paulo Fashion Week, Brazil Grand Prix Formula 1, ATP Brazil Open ve daha niceleri…

Fogo de Chao’da

Türkler için mangal ne kadar önemliyse, kurban olduğum Brezilyalı kardeşlerim için de bir o kadar önemli. Her ne kadar fön makinesi tutup, ateşi yakmak için kendilerini bizim gibi paralamasalar da, açık mavi renkli faraşlarını ateşi harlamak için fışfışlamasalar da, onlar da et sever insan evlatları en nihayetinde. Biz mangal diyoruz, onlarsa churrasco. Et restoranlarına da churrascaria diyorlar. Brezilya’ya gidip de bir churrascaria’da mide fesatı geçirmeden dönerseniz gözüme görünmeyin. Sao Paulo’da en iyisini yiyebileceğiniz yerlerin başında Fogo de Chao gelir, benim için buradan sonra listenin ikinci sırasında da Bovinus vardır. Türlü türlü etleri, döner gibi kocaman şişin üzerinde, başınızın dibinde kese kese kuzudan, danaya, koyundan, mandaya artık ne bulurlarsa yedireceklerdir size. Masadaki aparatları kırmızı renge döndürmeyip, yeşilde bıraktığınız sürece de o danaları, develeri yiyip yiyip kendinizden geçeceksiniz benden söylemesi.

Bovinus

 

Mercado Municipal’de bir Rio

Mercado Municipal’i bir gündüz vakti gezmeden de dönmeyin derim. Bünyesinde şarküteri, manav, kasap, bakkal, çakkal gibi bilimum dükkanı barındıran, üst katındaysa bir sürü küçük küçük restoran ve birahaneleri bulunan süper bir market. Hem alışveriş yapabilir, hem  bizim kumru ya da Ayvalık tostundan hallice sandviçleri Mortadelayı tadabilir, hem de leziz Brezilya biralarından höpürdetebilirsiniz.

Mariana’yla Mercado Municipal’de

Etraftaki tatlı Brezilyalılara sorarak Sao Paulo’nun arka sokaklarında kurulan pazarlardan da incik, boncuk, cıncık, sebze, meyve, gözlük, kıyafet, sahte forma ve daha bir sürü şeyi satın alabilirsiniz. Bütün bunları yaparken çantanıza, cüzdanınıza dikkat etmeyi de unutmayın. Biraz daha Nişantaşı tadında yerleri görmek istiyorum, alışveriş yapıp elimde avucumda ne varsa harcamak istiyorum, efendime söyleyeyim lüks kuaförlere gidip kendimi Gisele Bundchen gibi hissetmek istiyorum, iyi restoranlarda, kafelerde yemek yemek istiyorum derseniz de Avenida Oscar Freire’yi (Oscar Freire caddesi) ziyaret etmelisiniz.

Sao Paulo pazarları

Oscar Freire

Gece kulübü-bar-otel mevzuuna da biraz karışıp, bu hafta bize ayrılan sürenin sonuna gelebiliriz. Sao Paulo için Güney Amerika’nın en kral gece hayatı merkezidir derler. Çok bombastik, bir o kadar fantastik yerler olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Hotel Unique’in tepesinde bulunan Skye Bar’ı görmeden dönmeyin derim. Pamuk elleri cebe atma olanağı varsa zaten bu otelde kalın, yoksa da Skye Bar’a gidip birkaç içki patlatarak manzaranın keyfine varın. Pacha, Lotus ve Kiss&Fly da uğrayabileceğiniz gece kulüpleri arasında. Ama gitmişken orada tanıştığınız gençlere, eşe, dosta nerelere takıldığını da sorun, elinizi korkak alıştırmayın, zira hızlı tüketim çağında bir açılıp, bir kapanan barları ne de olsa en iyi bilen oranın yerli gençleri olacaktır! Bir de ismini bilmeden sokaklarda geze geze buraları dolaşırken bulduğum canlı müzik yapan barları siz de aynı şekilde bulabilirsiniz. Samba çalan yerlerde kalça sallamak eğlenceli olacaktır.

Çin Mahallesi

Önemli Detaylar:

 

Hostelimizin mutfağı – Hostel bahçesinde Idan’la

  • Ben O de Casa Hostel’de kalmıştım. Yer olarak güvenli, bir sürü yere yakın, ucuz ve gençlerle dolu. Ben Güney Amerika seyahatimin en kral arkadaşlarıyla bu hostelde tanıştım. Bu hosteli önerirken asla kalmamanız gereken bir oteli söylemeyi de bir borç bilirim. İbis zincirine ait Formule 1 otelde aman ha, sakın ha, zinhar kalmayın. Ömrü  hayatımda ilk defa iki kişilik yatak üzeri ranza görmek bu otele nasipmiş.
  • Güzel kızlar ve yakışıklı erkeklerle tanışmanın bu kadar daha kolay olduğu bir memleket ben bilmiyorum. Ara sokaktaki barlardan birinde içerde ne kadar insan varsa hepsiyle tek tek tanıştım, barmeninden, garsonuna, aşçısından, valesine hepsiyle de dans ettim. Oh olsun!
  • Hayatta kalabilmek için bir kuple Portekizce öğrenmek gerektiğinin altını çizmek isterim. İyi otellerde ya da hostellerde tabii ki İngilizce biliyorlar ama genel olarak halk pek kullanmıyor bu dili. En azından bir obrigado (teşekkür ederim), bir tudo bom? (nasılsın?) demeyi öğrenmeli.
  • Kola gibi asitli içecekleri “Guarana”yı içmeden, Pao de Queijo (peynirli ekmek) ve Brigadeiro ( konserve süt ve kakaodan yapılan tatlı) yemeden, Skol, Brahma, Bohemia, Antarctica gibi litrelik ya da ufak biralardan ve Brezilya’nın en kral içkisi Caipirinha içmeden buralardan dönerseniz benden dayak yiyeceğinizi bilmenizde fayda var.
  • Sao Paulo’nun bir kuple tehlikeli olduğunu hatırlatır, geceleri kız/erkek başınıza sokaklarda oranızı buranızı aça aça gezmemeniz gerektiğini belirtirim. Yanınıza mümkün olduğunca az nakit para, sadece bir tane kredi kartı almanız yeterli olacaktır. Üzerinizde bulunan takıdan fazlasını dayınızın kızının düğününe gider gibi yanınıza almanıza gerek yok. Bunların hepsi fazlalık, yük, risk ve daha bir sürü şey.
  • Vaktiniz olursa benim çok isteyip de gidemediğim Sao Paulo’ya çok yakın olan Ubatuba’ya gidin, denize girin, güneşlenin, sörf yapın dönüşte bana da anlatın.
  • Toplayın bavulu, koşun havaalanına, tüm karizmanızla “İlk Sao Paulo uçağına bir bilet!” deyin ve basıp gidin buralardan. Bana da kart atın. Duacım olacak, kartın sonuna Obrigado yazacaksınız…

Bardaki tumbacı amca

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

 

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale