X
    Kategoriler: FEEL UP

Böyle buyurdu “salkım söğüt”: Kusursuzluk arayışımız bir ağaca nasıl görünürdü?

Fotoğraftaki bu salkım söğüt gerçektir. Bulunduğu yer de öyle… Ancak bir fotoğraf düzenleme uygulaması sayesinde birkaç dokunuşla ağacın altında park etmiş olan bir araba, yakınında yer alan iki varil, önündeki diğer ağaçların dalları kaldırıldı, gökyüzü biraz makyajlandı ve bu “harika” fotoğraf elde edildi. Bu görüntüye gerçek diyebilmek artık mümkün mü, bilmiyorum ama “göze daha fazla hitap ediyor”, “daha kusursuz görünüyor” diyebilmek mümkün belki… Tıpkı olmaya çalıştığımız bizler gibi…

Bir yandan sahiciliğe, samimiyete, “olduğumuz gibi kabul edilmeye” susuz kalmış kadar ihtiyaç duyarken, diğer yandan filtrelere, makyajlara, daha iyi görünmek, daha iyi algılanmak için yapılan binbir sahtelikle boğulmuş durumdayız. Gerçeği çarpıtmayla sahiciymiş gibi yapmak arasındaki bir alana sıkışıyor tüm ilişkilerimiz, kimliğimiz, emek vererek ürettiklerimiz… Medyadaki seyirciye “senli benli” sesleniş, reklamlarda mahallenin esnafıyla samimi sohbetler eden oyuncular, Instagram sayfalarında makyajsız (filtreli de olsa!) çekimler yapan ünlüler… Buna benzer çabalar, hepimizin gerçeklik ve samimiyet ihtiyacını “-mış gibi yaparak” karşılamaya çalışıyor. İster “riya” deyin, ister “trend”, ister “zamanın gerektirdiği”… Ama içimizdeki güvenmek isteyen insan yanımız kandırılmak pahasına da olsa sahicilik peşinde koşmaya devam ediyor.

Neden sahiciliğe bu kadar ihtiyaç duyuyoruz sorusunun en akla yakın cevabı, bilinenin güvenli ve rahatlatıcı olması. Bir şeyi bilmediğimizde, tanımlayamadığımızda veya kendimize çok yabancı bulduğumuzda ondan çekiniriz, ona karşı savunma durumuna geçeriz veya en iyi ihtimalle ondan uzak durmayı tercih ederiz. Örneğin, yeni tanıştığımız birinde ne kadar çok kendimize benzeyen özellik yakalarsak bu, içimizdeki güven duygusunu artırır ve ona yakınlaşma arzumuzu güçlendirir. Bize benzemese dahi onun da -tıpkı kendimizi gördüğümüz gibi- kırılgan, kusurlu ve fani bir canlı olduğunu düşünmek bize iyi gelir ve o ilişkide daha rahat hissetmemizi sağlar.

Fakat bu ihtiyacımız karşısında onunla taban tabana zıt bir başka ihtiyaç gündeme geliyor. Gitgide artan beğenilme arzumuz… Tüm dünyayı ayaklarımıza seren sosyal medya köyü hem çok büyük hem çok talepkâr… Bu köyde itibarlı, güçlü, saygın ve kazanan olmanın tek bir yolu var: Beğenilmek. Ve bu beğenilme, yeni tabiri ile “like”lanma arzusu bizim küçük hayatlarımızın kaldıramayacağı ölçüde büyük bir arenada gerçekleşiyor. Bizden önceki kuşakların bir ömür boyu karşılaştıkları toplam insan sayısıyla biz belki dakikalar içinde karşılaşıyoruz.

Facebook’un iki, Instagram’ın bir milyar kullanıcısının tümüne bir tık kadar yakınız. Ve bu bir “tık”la dünyanın en güzel kadınlarına, en şahane erkeklerine, en başarılı iş insanlarına, en yetenekli sporcularına, en yaratıcı sanatçılarına, en mutlu evliliklerine şahit oluyoruz. Herkesin kendi güçlü yanını daha belirgin bir şekilde ortaya koyabildiği, değilse bile o rolü oynadığı rekabet dünyasında hep parlayan yaşamlar, genç kalan kadınlar, meydan okuyan adamlar, dâhiler, milyarderler, fenomenler görüyoruz… Ve onlar gibi olmak için, olamasak da kendi mecramızda hiç değilse birkaç “like” daha fazla alabilmek için çırpınıyor da çırpınıyoruz.

İlişkilerimiz de bu çırpınıştan nasibini alıyor elbet. Kaçınılmaz olarak eşimizden, partnerimizden beklentilerimizi değiştiriyor. Kendimizi ortaya koyuşumuzu ve ilişkilerimizi zorlama bir hale getiriyor. Yaşamın her alanına, -ilişkilere, ebeveynliğe, kariyere, çalışmaya, tatile, aşka, meşke- bir reklam kokusu, bir panayır tadı veriyor. Gerçek yaşamda kavga etmekten komşularının hayatını zehreden bir çift hesaplarının duvarlarında birbirlerine methiyeler düzdüğünde, bundan kuşku duymak kimin aklına geliyor?

Bu nedenle, beklentiler de karanlıkta yakılan bir dilek feneri gibi savrula savrula göğe yükseliyor. Neden mi? Çünkü herkesin mutlu, zengin, başarılı ve güzel olduğu bir dünyada, bundan pay almak istemekten daha doğal ne olabilir ki?! Başaranlar, kazananlar, aşırı eğlenenler, çocuklarını harika yetiştirenler, çok gezenler, çok güzel yiyip içenler, aşkı doyasıya yaşayanlar, musmutlu aileler dünyasında kendi yaşamımızı yavan, tekdüze ve ezik görmeye başlıyoruz. Statü çabası, haz arayışı, acımasız bir rekabet duygusu her yanımızı sarıyor. Her şeyi karşılaştırarak anlamlandırmaya çalışan zihnimiz, yaptığı her karşılaştırmada bizi duvara toslatıyor, yerden yere vuruyor. Ve elbette ki gerçeğin ne kadarıyla yüz yüze olduğumuzu sorgulayamayacak kadar gerçeklikten kopuyoruz. Eşimizin bedenini, başarısını, karizmasını, sevgisini, romantizmini, duyarlılığını, becerilerini de bu çarpık gerçeklik algısıyla ölçmeye kalkıyoruz. Buradan mutluluk ve iyi bir sevgi ilişkisi çıkar mı dersiniz?

Yeniden başladığımız yere, salkım söğüte dönelim… Bu kendi halinde, güzeller güzeli ağaca… Altına park etmiş arabadan, karşısına geçmiş fotoğrafını çeken turistten, filtrelerden, rötuşlardan ve ona yüklediğimiz “acayip” anlamlardan habersiz “kendiliğini”, kendi kusursuzluğunu yaşayan bu bilgeye… Dile gelse, Zerdüşt gibi konuşsa, ne olurdu bize söyleyeceği? Gelin, bütün sesleri kısıp onun sesini dinleyelim…

“İnsan dostlar, hangi ağaç kusurludur, hangi kuş eksik, hangi böcek yanlıştır ve hangi balık kendini beğendirmek ister? Duymayı, görmeyi bilseniz, doğa size kusursuzluğu değil, bunları anlatır. Kusursuzluk kusurları kabul ettiğinizde, doyum siz doymayı bildiğinizde vardır. Hele mutluluk! Mutluluksa, sahip olduklarınızda değil, onları ne kadar sevdiğinizde, onlarla ne kadar hoşnut olabildiğinizde gizlidir. Fotoğrafı bırakın, gerçeğe bakın. Gelin, sevdiğinize sarılıp gölgemde birkaç soluk alın.”

İlginizi çekebilir: Neden hep haklı olmak istiyoruz: 5 teori ve ilişkilerde “haklılık çıkmazı”

Ela Uysal: Hacettepe Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra global firmalarda çeşitli görevler aldı. Kurumsal kariyerine devam ederken bir yandan kişisel gelişimle ilgili çalışmalara başladı. 2000’li yılların başında, Türkiye’de eğitimler veren İngiliz Psikolog Stephen Bray’in eğitim tercümanlığını ve 2005 yılında Amerikan The Coaching Institute’un Türkiye’deki eğitimlerinin çevirilerini yaparken ilişkilerin insan mutluluğundaki temel fonksiyonunu derinden sorgulamaya başladı. 2007 yılında bilişsel-davranışçı ekol ve felsefi danışmanlık gibi etkili sonuçlarını gördüğü metotlarla tanıştı. Felsefenin Pratiği, Davranış ve Duygu Değiştirme Teknikleri, Alışkanlık Değiştirme, Davranış Teorileri, 16 PF Kişilik Envanteri, Stresle Başa Çıkma, Aşılama Teknikleri, İlişkilerde Davranışçılık gibi teorik ve uygulamalı dersler aldı. Bireysel terapi seanslarına co-terapist olarak katıldı. Stonebridge College – Advanced Life Skills Coaching / İleri Yaşam Becerileri Koçluğu ve Psikoterapi diplomalarını aldı, Princeton University "Modern Psikoloji ve Budizm" ve "Uygulamalı Etik" (online) sertifikasyonlarını tamamladı. Gelişim ve bilgelik yolunda çok değerli bulduğu nefes ve mindfulness öğretilerini derinleştirmek için Türkiye'de ve dünyadaki ünlü nefes okullarından (Buteyko, Breatheology, Nefes Okulu) nefes eğitimleri aldı, Mindfulness Academy uluslararası akredite mindfulness eğitmeni oldu. Eğitim, seminer ve atölyelerlerle pek çok kurumsal ve bireysel ortamda ilişkiler, mindfulness, duygu ve davranış değişimi hakkında bilgi ve deneyimini aktardı. 2016 yılında "Mutluluk Atlası" 2020'de "Bulut Olmak" kitapları ile okurlarıyla buluşturdu. Kurucusu olduğu Ela Uysal Pozitif İlişkiler Akademisi’nde (PİA) daha iyi ilişkiler için çalışıyor ve ilkeli, itibarlı ve yetkin ilişki koçlarını dünyaya kazandırmak için eğitim programlarını sürdürüyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale