X

Acılarından yeşermeyi başarmış bir ülke: Bosna Hersek gezi rehberi

Bir önceki yazımda yavaşlığından ve sakinliğinden ilham almayı umduğum Bosna Hersek’in bir sonraki yazım olabileceğinin mesajını vermişken sıcağı sıcağına bu güzel Balkan ülkesinin ruhuma ne kadar iyi geldiğini anlatmak, gideceklere fikir vermesi için Saraybosna ve Mostar’da gezilecek yerleri, Bosna’nın şahane yemeklerini paylaşmak istedim. Yavaşlamayı başarsam da kur farkından dolayı zihnimin karanlıklarına dalmadan edemedim… Ama neyse, bunun iç karartıcı bir yazı olmayacağının sözünü verebilirim 🙂

Şaka bir yana ne yazık ki 1’e 19 gibi bir oran mevcut Bosna Hersek Markı’nda (KM), hatta 20 ama yine de alım gücü yüksek, bu yüzden döviz hesabı yapmaktan keyif alamam diye düşünenler, bu düşüncesini bir kenara bırakabilir. Oldukça makul ve keyifli bir seyahat planı yapabileceğiniz bir ülke. En pahalı 3 şeyi paylaşıyorum baştan; su, ulaşım ve müze girişleri. Yeme-içme epey hesaplı. Şimdi gelelim detaylara…

Balkanlar’a gerçekten aşık biri olarak Bosna’yı da beğeneceğimden çok emin çıkmıştım yola ve nitekim öyle de oldu. İlk durağımız tahmin edersiniz ki Saraybosna idi. Kaldığımız ev, merkezin de merkezi bir yerdeydi, her yere yürüme mesafesindeydi ve etrafında ihtiyaç duyabileceğiniz her şey vardı. Tek dezavantajı bulunduğu yer Saraybosna’nın en işlek caddesi ve barlar sokağı, müzik sesinden uykuya dalmakta zorlanabilirsiniz. Ama bu durum normalde de böyle mi yoksa biz festival haftasına denk geldiğimiz için mi öyleydi bilemiyorum, yine de merkezde kalmak isterseniz evin linkini ekliyorum (tabii ki reklam değil 🙂 ) Yeri gelmişken, bizim Bosna’da bulunduğumuz tarihler oranın festival tarihleriymiş, bize de sürpriz oldu ama çok da güzel oldu, film, müzik, yemek, eğlenceye dair her şey vardı. Her yıl tarihleri aynı mı bilmiyorum ama bu yıl bizim de denk geldiğimiz festival tarihleri 16-23 Ağustos’tu.

Saraybosna’da gezilecek yerler

Gezilecek görülecek yerler çok, yapılacak aktiviteler sonsuz. Öyle bir-iki gün yeter diyenlere kulak asmayın. Neden bilmiyorum ama Balkan ülkelerine karşı bunu çok duyuyorum, kesinlikle öyle değil. Biz bir hafta kaldık ama bir ay kalsaydık da bitmezdi. Çok yakın tarihte büyük acılara göğüs germiş bir ülke Bosna Hersek. Savaşın izlerini her yerde görebilirsiniz. Saraybosna’daki binaların her biri kurşunların açtığı deliklerle kaplıydı. Bu acıyı unutmamak ve unutturmamak için de binaları ellemiyorlarmış.

Benim dedem eski Yugoslavya bugünkü Makedonya topraklarında doğmuş, o yüzden ben tarihine karşı biraz bilgi sahibiydim. Ama kesinlikle özellikle Bosna Hersek, çok derin bir konu, bildiklerim hiçbir şeymiş. Her neyse. Saraybosna’da çok önemli 2 müze var; Museum Of Crimes Against Humanity and Genocide 1992-1995 ve Siege of Sarajevo Museum.

Baştan uyarayım lay lay lom gezilecek müzeler değil. Etkisinden çıkmanız uzun sürebilir ama kesinlikle insanlık tarihinde ne büyük acılara göğüs gerilmiş, bunu anlamak için görülmesi gereken yerler. Öyle bir soykırıma maruz kalmış ki bu topraklar, iki müzede de okuyacağınız mektuplar, dinleyeceğiniz anılar, izleyeceğiniz görüntüler, kanınızı dondurabilir.

Çok fazla bu iki müze ile ilgili detaylara girip moral bozmak istemiyorum ama yolunuz düşerse bir uğrayın derim, iki müze için tek bilet satılıyor kişi başı yaklaşık 20 KM olması lazım, öğrenci 15 ya da 18, yani 10 Euro ya da 400 TL olarak düşünebilirsiniz. Aynı gün müzeyi bitiremezseniz sonraki gün yeniden ziyaret edebiliyorsunuz. Ama bu iki müze bir gününüzü alabilir. En az 2-3 saat hesaplayın bir müze için, daha uzun da olabilir, bedensel ve zihinsel olarak dayanabilirseniz. Çünkü sürekli ayakta bir şeyler okuyarak adım adım saatlerce ilerlemek gerçekten de yorucu. Bu konuyu daha fazla uzatmıyorum, zaten bugün aynı tarih belki de çok daha kötü şartlarda başka coğrafyalarda tekerrür ediyor, hiçbirimizin yabancı olduğu konular değil ne yazık ki.

Neyse, geçiyorum, bir diğer müzeye: Muzej Sarajeva. Zaten bu müzeyi köprüden geçerken de kolayca fark edebilirsiniz. Küçük, gezmesi en fazla yarım saatinizi alır, nispeten daha iç açıcı bir müze ama yine de önemli. Hepimizin tarih derslerinden hatırlayacağı Avusturya Macaristan Veliahtı’nı anlatıyor. Kişi başı yanlış hatırlamıyorsam 5 km. Bir diğer müze ise National Museum of Bosnia and Herzegovina. İlginç bir şekilde bu müze çoğu yerde karşınıza çıkmıyor. Biz de gitmeden önce önemli yerleri atlamayalım diye gezilecek yerler listesi yapmıştık ve bu müze listede yoktu. Şans eseri tren istasyonundan yürüyerek merkeze dönerken fark ettik ve ancak son günümüzde ziyaret edebildik. Kişi başı 20 km ama her bir kuruşuna değer.

Müze çok büyük ve 3 bölümden oluşuyor, biri Bosna’nın geleneksel aile yaşantısını, köylerdeki hayatı anlatan, balmumu heykellerle, şahane mimariye sahip odalarla döşeli bölümü, burada sanal gözlüklerle çok keyifli bir yolculuk da yapabilirsiniz. Diğer binada ise 2.-3. yüzyıla kadar uzanan çok köklü bir tarih barınıyor. Bugünkü Bosna Hersek topraklarında kimler yaşamış, önemli buluşlar nasıl ortaya çıkmış, mimari, tarım, kültür nasıl şekillenmiş bunları anlatan ayrı bir bölüm var. Üçüncü kısım ise en keyiflisi. Burada hem Bosna Hersek topraklarında hem de dünyanın geri kalan yerlerinde bulunan ametist, hematit, granit, kuvars gibi aklınıza gelmeyecek kadar çok çeşitte taşlar ve kristaller sergileniyor. Ayrıca fosiller için de ayrı bir bölüm ayrılmış. Bir de sayamadığımız kadar çok sayıda dondurulmuş canlı var. Kelebeklerden tutun da yılanlara, ayıdan kaplana, baykuştan zürafaya kadar. Bu müzeyi kaçırsaydık çok üzülürmüşüz kesinlikle. Tam 5.5 saat geçirdik ve başka bir yere yetişmemiz gerektiği için ayrıldık, yoksa daha da kalırdık. Eşimi bıraksam o 24 saat bile kalabilirdi. Bir günü kesinlikle buraya ayırın, pişman olmazsınız.

Yazının bu kısmını çok fazla uzatmamak için gezilmesi gereken kalan yerleri hızlıca sıralıyorum; Başçarşı, Gazi Hüsrev Bey Camii – Medresesi – Bezistan, Latin Köprüsü, İnat Kuca, Sebil, Sönmeyen Ateş, Saat Kulesi, Kutsal Kalp Katedrali, City Hall. Bu arada merak etmeyin hepsine en fazla yarım saat yürüyerek varabilirsiniz. Eğer merkezde konaklıyorsanız kendinizi Başçarşı’ya attıktan sonra her yer yakın. Zaten yürümenizde fayda da var, zira taksiler pahalı. Tramvay da iyi bir seçenek olabilir, şehrin neredeyse bir ucundan diğer ucuna yaklaşık 2 KM’ye kişi başı gidebilirsiniz.

Saraybosna’da ne yenir?

Bu sorunun cevabını çok uzun verebilirim 🙂 Ama yazıyı gereksiz uzatmamak adına birkaç mekan önerisi ve mutlaka tadına bakmanız gereken yemeklerle kısaca toparlamaya çalışacağım. İlki; Boşnak kahvesi. Bizim Türk kahvesinden pek bir farkı yok ama sunumunu ve kavruk tadını ben çok sevdim, ayrıca lokumun bizde alası var, burada ne olabilir ki derken, en son sadece lokumlarından yemek için kahve içmeye gitmiştim, o yüzden mutlaka deneyin derim. Benim önerim hemen Başçarşı’nın içindeki Andar.

Yemek için tabii ki cevabcici. Balkanlardaki en yaygın yemek zaten ama Sırbistan’da da Makedonya’da da yemiştim, Bosna’nınki bir başka. Kaymak ile servis ediyorlar. Evet başta ne alaka diyorsunuz ama kaymak, bizdeki kaymak gibi değil ve kesinlikle çok yakışıyor. Köfte severseniz bizim en çok beğendiğimiz iki yeri yazıyorum; cevabcici için Zeljo, pljeskavica için Cevabdzinica Beg. Boşnak mantısı ve börekleri de yemeden dönmeyin, bu arada nereye girerseniz girin Saraybosna’da kötü yemeğe denk gelme şansınız yok, emin olabilirsiniz. Hepsi şa-ha-ne.

Boşnak mutfağından sıkılırsanız veya size hitap etmezse dünya mutfağı için de deneyebileceğiniz çok fazla yer var. Yine merkezde pek çok yemek çeşidini bulabileceğiniz Tapas, harika bir seçenek. Şehrin merkezinden uzaklaşıp avmlerin olduğu kısma doğru giderseniz de İtalyan mutfağını bulabileceğiniz bir seçenek; Vapiano. Bu arada yemekler kadar içkiler de uygun fiyatlı, şehrin her yeri zaten bar veya restoran. İlginç bir şekilde Aperol Spritz sevdaları var, günün herhangi bir saatinde herhangi bir masada görebilirsiniz 🙂 Yerli biraları Sarajevsko, yerli şarapları Kum. Daha çok fazla seçenek de bulabilirsiniz.

Bölgede çok eski bir bira fabrikası var; Sarajevo Brewery. Nehrin diğer tarafında, yine merkeze yürüme mesafesinde. Oldukça geniş alana yayılmış bir fabrika. İçerisinde ayrı bir restoran ve müze bölümü de var. Şehirdeki diğer mekanlara göre buradaki restoranın menüsü biraz daha pahalı ama sadece yemekleri, içkiler hemen hemen aynı fiyatta. Oldukça nostaljik bir havası var, gerçekten de çok otantik bir mekan ve kesinlikle görülmeyi hak ediyor. Küçük bir hatırlatma, Perşembe veya Cuma geceleri gitmemekte fayda var. Çünkü çok kalabalık. Gidecekseniz de önden mutlaka rezervasyon yaptırın. Bu arada festivalin son günü olmasından dolayı mı yoksa genel olarak her Cuma mı öyledir bilemiyorum ama tüm şehir Cuma günü sokaklardaydı. İnanılmaz bir organizasyon yapmışlar, her sokakta bir etkinlik, konser vardı ve genci-yaşlısı, herkes sokaklarda eğleniyordu.

Genci-yaşlısı demişken ülkenin yaşlı nüfusu oldukça fazla; düzelteyim aktif yaşlı nüfusu. Gerçekten sabahtan şıkır şıkır giyinip eğlenmeye başlayan o kadar yaşlı çift gördük ki inanamazsınız. Ayrıca ülkenin kadınları inanılmaz bakımlı. Sabah, öğlen, akşam, herkes çok şık, çok güzeldi.

Anlatacak çok fazla şey olduğu için konudan konuya atlıyorum istemsizce ama dağıtmadan hemen Mostar’a geçiyorum.

Mostar’a nasıl gidilir?

İlk önce naçizane şunu söyleyerek bu kısma geçiş yapayım; Mostar’da kalmanıza hiç gerek yok. Günübirlik Saraybosna’dan gidip gelmek en iyisi. Çünkü orada geçireceğiniz zamanın çoğu boş olacak, onun yerine Saraybosna’da çok daha keyifli aktiviteler yapabilirsiniz.

Saraybosna’dan trenle Mostar’a gidebilirsiniz. Gidiş-dönüş biletlerini birlikte alırsanız daha hesaplı, kişi başı yaklaşık 25 KM’ye geliyor, %20 indirimli. Otobüs seçeneği de var, ancak yol manzaraları şahane olduğu için gidecekseniz treni tercih edin derim. Sabah 7 gibi tren istasyonundan biniyorsunuz, 9 gibi Mostar’dasınız. Yaklaşık 20 dakika yürüyerek merkeze, yani meşhur Mostar Köprüsü’ne varıyorsunuz. Akşam da 17.00’de ve 19.00’da Saraybosna’ya dönen iki sefer var.

Köprünün manzarası şahane, kesinlikle görülmeye değer. Ama Mostar’ın genel olarak çok yapay bir havası vardı bana göre. Daha doğrusu şöyle düzelteyim her şey ticarete dönmüş. Köprünün etrafındaki restoran ve kafelerde kenarda oturmak için yemek yemeniz gerekiyor mesela, sadece bir şeyler içecekseniz sizi iç kısma oturtuyorlar. Çok saçma bir sistem. Ayrıca, restoran ve kafelerdeki ücretler de Saraybosna’dan daha pahalı ve biraz daha kalitesiz. Çok önemli bir geleneği bile ticarete çevirmişler. Şöyle ki; hikayeye göre evlenmeden önce kızın babası damattan Mostar Köprüsü’nden atlamasını istermiş, hem aşkını hem cesaretini kanıtlaması için, eğer atlayamazsa kızını vermezmiş. Ama bilin bakalım bugün köprüden nasıl atlanıyor? Bir grup genç, turistlerden para topluyor ve bunun karşılığından atlıyorlar. Tabii ki de şov amaçlı ama yine de etkileyici bir atmosferdi. Biz de oradayken 2-3 atlayışa denk geldik.

(Bu arada köprü, aslında orijinal köprü değil. Daha önce yıkılmış, yanlış hatırlamıyorsam bir kez Sırplar, bir kez de Hırvatlar tarafından. Daha sonra Dünya Bankası ve UNESCO iş birliği ile bir Türk firması tarafından orijinaline uygun olarak yeniden yapılmış.)

Neyse devam edecek olursam kısacası 1 tam gün geçirmek için bile fazla. Gidip köprüyü görüp civarda birkaç tur atıp Saraybosna’ya dönmek en ideal plan olabilir. Çünkü hem yapılacak çok fazla şey yok hem de gereksiz pahalı. Yine de gezdiğimiz birkaç yeri daha ekleyeyim gitmeyi düşünenler ve merak edenler için; Karagöz Bey Camii, Koski Mehmet Paşa Camii, Crooked Bridge, Mostar Peace Bell Tower. Yeme-içme için de önerebileceğim Labirint. Ama yine de dönüp Saraybosna’da yiyip için derim 🙂

Bosna Hersek için önemli notlar

Son olarak birkaç işinize yarayabilecek öneri ile yazımı bitireyim. Yanınıza nakit almanızda fayda var, atmden para çektiğinizde çok fazla komisyon ödemek zorunda kalıyorsunuz ve kuru da çok yüksekten hesaplıyor. Euro bozdurabileceğiniz dövizciler adım başı var, TL ile KM almak isterseniz biraz dolaşmanız gerekebilir, hepsi kabul etmiyor, işinize yararsa bizim bulduğumuz yer Sönmeyen Ateş’ten avmlerin olduğu yere giden cadde üzerindeydi.

Havaalanından şehir merkezine giden son otobüs akşam 8 civarında, kişi başı 5 KM. Eğer kaçırırsanız taksiler 20 Euro ya da 40 KM. Binmeden önce pazarlık yaparsanız 15 Euro’ya getirebilirsiniz ama valiz başına da ekstra ücret alıyorlar, o yüzden en hesaplısı otobüsle gitmek. Dönüşte de Başçarşı’dan kalkıyor havaalanına giden bu otobüs.

Günde 4 mevsimi bir arada yaşadık biz, sabah soğuk, sonra yağmurlu, öğlen çok sıcak, akşamları serin. O yüzden yanınıza alacağınız kıyafet ve ayakkabıları dikkatli seçmenizde fayda var.

Çok etkileyici kahve fincanı setleri vardı, bana çok pahalı geldiği için almadım ama şimdi pişmanım bence kaçırmayın 50 km’den başlıyor 100’e kadar çıkıyor, çok şık bir hediye de olabilir kendinize almak istemezseniz. Bir de mutlaka ajvar alın 🙂

Gidişte duty free yok, dönüşte girebiliyorsunuz ve gereksiz pahalı, yerel alacağınız her şeyi şehirden almanızda fayda var, zaten çok çeşit de yok küçük bir yer.

Bir de hava bu kadar yağmurlu olmasaydı bizim planımız bir günü de Neum’a ayırmaktı. Neum, Bosna Hersek’in denize kıyısı olan tek şehri, küçük bir sahil şeridi varmış, Saraybosna’dan yaklaşık 4 saat, Mostar’dan yaklaşık 2 saat sürüyormuş otobüs ile. Ama değer mi değmez mi bilemem, dediğim gibi planımızda vardı ama gidemedik. Belki başka bahara…

Bir de konaklama yapacağınız yeri tutmadan önce mutlaka yokuşta olup olmadığını sorun, Saraybosna merkez genel olarak yürümek için çok ideal düz yollara sahip olsa da şehrin etrafı dağlarla kaplı ve İstanbul’un en yokuş yerlerinden bile çok daha dik ve uzun yokuşları var. Biz iki yerde konakladık ve maalesef yukarıda önerdiğim yer değil, diğer kaldığımız yer inanılmaz yokuştaydı -ama inanın öyle böyle bir yokuş değil- o yüzden onun linkini eklemedim, sokağın ismini de vereyim hatta ‘Abdića’ ama tabii bu yalnızca biri, siz mutlaka evi tutmadan önce sorun. Aksi halde kabusa dönüşebilir, biz de neyse spor oldu diye 3 gün kendimizi avuttuk ama perişanlık 🙂

Sonuç olarak Balkanlar’ı ziyaret etmek istiyorsanız ilk durağınız Bosna olabilir, kesinlikle görülmeye değer! Yemesi, içmesi, gezmesi çok keyifli. Benim favorim hala Ohrid ama hemen ardından artık Saraybosna geliyor.

İlginizi çekebilir: Yarı turistik yarı gastronomik bir gezi: Üsküp ve Ohrid

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale