X

Acılarından yeşermeyi başarmış bir ülke: Bosna Hersek gezi rehberi

Bir önceki yazımda yavaşlığından ve sakinliğinden ilham almayı umduğum Bosna Hersek’in bir sonraki yazım olabileceğinin mesajını vermişken sıcağı sıcağına bu güzel Balkan ülkesinin ruhuma ne kadar iyi geldiğini anlatmak, gideceklere fikir vermesi için Saraybosna ve Mostar’da gezilecek yerleri, Bosna’nın şahane yemeklerini paylaşmak istedim. Yavaşlamayı başarsam da kur farkından dolayı zihnimin karanlıklarına dalmadan edemedim… Ama neyse, bunun iç karartıcı bir yazı olmayacağının sözünü verebilirim 🙂

Şaka bir yana ne yazık ki 1’e 19 gibi bir oran mevcut Bosna Hersek Markı’nda (KM), hatta 20 ama yine de alım gücü yüksek, bu yüzden döviz hesabı yapmaktan keyif alamam diye düşünenler, bu düşüncesini bir kenara bırakabilir. Oldukça makul ve keyifli bir seyahat planı yapabileceğiniz bir ülke. En pahalı 3 şeyi paylaşıyorum baştan; su, ulaşım ve müze girişleri. Yeme-içme epey hesaplı. Şimdi gelelim detaylara…

Balkanlar’a gerçekten aşık biri olarak Bosna’yı da beğeneceğimden çok emin çıkmıştım yola ve nitekim öyle de oldu. İlk durağımız tahmin edersiniz ki Saraybosna idi. Kaldığımız ev, merkezin de merkezi bir yerdeydi, her yere yürüme mesafesindeydi ve etrafında ihtiyaç duyabileceğiniz her şey vardı. Tek dezavantajı bulunduğu yer Saraybosna’nın en işlek caddesi ve barlar sokağı, müzik sesinden uykuya dalmakta zorlanabilirsiniz. Ama bu durum normalde de böyle mi yoksa biz festival haftasına denk geldiğimiz için mi öyleydi bilemiyorum, yine de merkezde kalmak isterseniz evin linkini ekliyorum (tabii ki reklam değil 🙂 ) Yeri gelmişken, bizim Bosna’da bulunduğumuz tarihler oranın festival tarihleriymiş, bize de sürpriz oldu ama çok da güzel oldu, film, müzik, yemek, eğlenceye dair her şey vardı. Her yıl tarihleri aynı mı bilmiyorum ama bu yıl bizim de denk geldiğimiz festival tarihleri 16-23 Ağustos’tu.

Saraybosna’da gezilecek yerler

Gezilecek görülecek yerler çok, yapılacak aktiviteler sonsuz. Öyle bir-iki gün yeter diyenlere kulak asmayın. Neden bilmiyorum ama Balkan ülkelerine karşı bunu çok duyuyorum, kesinlikle öyle değil. Biz bir hafta kaldık ama bir ay kalsaydık da bitmezdi. Çok yakın tarihte büyük acılara göğüs germiş bir ülke Bosna Hersek. Savaşın izlerini her yerde görebilirsiniz. Saraybosna’daki binaların her biri kurşunların açtığı deliklerle kaplıydı. Bu acıyı unutmamak ve unutturmamak için de binaları ellemiyorlarmış.

Benim dedem eski Yugoslavya bugünkü Makedonya topraklarında doğmuş, o yüzden ben tarihine karşı biraz bilgi sahibiydim. Ama kesinlikle özellikle Bosna Hersek, çok derin bir konu, bildiklerim hiçbir şeymiş. Her neyse. Saraybosna’da çok önemli 2 müze var; Museum Of Crimes Against Humanity and Genocide 1992-1995 ve Siege of Sarajevo Museum.

Baştan uyarayım lay lay lom gezilecek müzeler değil. Etkisinden çıkmanız uzun sürebilir ama kesinlikle insanlık tarihinde ne büyük acılara göğüs gerilmiş, bunu anlamak için görülmesi gereken yerler. Öyle bir soykırıma maruz kalmış ki bu topraklar, iki müzede de okuyacağınız mektuplar, dinleyeceğiniz anılar, izleyeceğiniz görüntüler, kanınızı dondurabilir.

Çok fazla bu iki müze ile ilgili detaylara girip moral bozmak istemiyorum ama yolunuz düşerse bir uğrayın derim, iki müze için tek bilet satılıyor kişi başı yaklaşık 20 KM olması lazım, öğrenci 15 ya da 18, yani 10 Euro ya da 400 TL olarak düşünebilirsiniz. Aynı gün müzeyi bitiremezseniz sonraki gün yeniden ziyaret edebiliyorsunuz. Ama bu iki müze bir gününüzü alabilir. En az 2-3 saat hesaplayın bir müze için, daha uzun da olabilir, bedensel ve zihinsel olarak dayanabilirseniz. Çünkü sürekli ayakta bir şeyler okuyarak adım adım saatlerce ilerlemek gerçekten de yorucu. Bu konuyu daha fazla uzatmıyorum, zaten bugün aynı tarih belki de çok daha kötü şartlarda başka coğrafyalarda tekerrür ediyor, hiçbirimizin yabancı olduğu konular değil ne yazık ki.

Neyse, geçiyorum, bir diğer müzeye: Muzej Sarajeva. Zaten bu müzeyi köprüden geçerken de kolayca fark edebilirsiniz. Küçük, gezmesi en fazla yarım saatinizi alır, nispeten daha iç açıcı bir müze ama yine de önemli. Hepimizin tarih derslerinden hatırlayacağı Avusturya Macaristan Veliahtı’nı anlatıyor. Kişi başı yanlış hatırlamıyorsam 5 km. Bir diğer müze ise National Museum of Bosnia and Herzegovina. İlginç bir şekilde bu müze çoğu yerde karşınıza çıkmıyor. Biz de gitmeden önce önemli yerleri atlamayalım diye gezilecek yerler listesi yapmıştık ve bu müze listede yoktu. Şans eseri tren istasyonundan yürüyerek merkeze dönerken fark ettik ve ancak son günümüzde ziyaret edebildik. Kişi başı 20 km ama her bir kuruşuna değer.

Müze çok büyük ve 3 bölümden oluşuyor, biri Bosna’nın geleneksel aile yaşantısını, köylerdeki hayatı anlatan, balmumu heykellerle, şahane mimariye sahip odalarla döşeli bölümü, burada sanal gözlüklerle çok keyifli bir yolculuk da yapabilirsiniz. Diğer binada ise 2.-3. yüzyıla kadar uzanan çok köklü bir tarih barınıyor. Bugünkü Bosna Hersek topraklarında kimler yaşamış, önemli buluşlar nasıl ortaya çıkmış, mimari, tarım, kültür nasıl şekillenmiş bunları anlatan ayrı bir bölüm var. Üçüncü kısım ise en keyiflisi. Burada hem Bosna Hersek topraklarında hem de dünyanın geri kalan yerlerinde bulunan ametist, hematit, granit, kuvars gibi aklınıza gelmeyecek kadar çok çeşitte taşlar ve kristaller sergileniyor. Ayrıca fosiller için de ayrı bir bölüm ayrılmış. Bir de sayamadığımız kadar çok sayıda dondurulmuş canlı var. Kelebeklerden tutun da yılanlara, ayıdan kaplana, baykuştan zürafaya kadar. Bu müzeyi kaçırsaydık çok üzülürmüşüz kesinlikle. Tam 5.5 saat geçirdik ve başka bir yere yetişmemiz gerektiği için ayrıldık, yoksa daha da kalırdık. Eşimi bıraksam o 24 saat bile kalabilirdi. Bir günü kesinlikle buraya ayırın, pişman olmazsınız.

Yazının bu kısmını çok fazla uzatmamak için gezilmesi gereken kalan yerleri hızlıca sıralıyorum; Başçarşı, Gazi Hüsrev Bey Camii – Medresesi – Bezistan, Latin Köprüsü, İnat Kuca, Sebil, Sönmeyen Ateş, Saat Kulesi, Kutsal Kalp Katedrali, City Hall. Bu arada merak etmeyin hepsine en fazla yarım saat yürüyerek varabilirsiniz. Eğer merkezde konaklıyorsanız kendinizi Başçarşı’ya attıktan sonra her yer yakın. Zaten yürümenizde fayda da var, zira taksiler pahalı. Tramvay da iyi bir seçenek olabilir, şehrin neredeyse bir ucundan diğer ucuna yaklaşık 2 KM’ye kişi başı gidebilirsiniz.

Saraybosna’da ne yenir?

Bu sorunun cevabını çok uzun verebilirim 🙂 Ama yazıyı gereksiz uzatmamak adına birkaç mekan önerisi ve mutlaka tadına bakmanız gereken yemeklerle kısaca toparlamaya çalışacağım. İlki; Boşnak kahvesi. Bizim Türk kahvesinden pek bir farkı yok ama sunumunu ve kavruk tadını ben çok sevdim, ayrıca lokumun bizde alası var, burada ne olabilir ki derken, en son sadece lokumlarından yemek için kahve içmeye gitmiştim, o yüzden mutlaka deneyin derim. Benim önerim hemen Başçarşı’nın içindeki Andar.

Yemek için tabii ki cevabcici. Balkanlardaki en yaygın yemek zaten ama Sırbistan’da da Makedonya’da da yemiştim, Bosna’nınki bir başka. Kaymak ile servis ediyorlar. Evet başta ne alaka diyorsunuz ama kaymak, bizdeki kaymak gibi değil ve kesinlikle çok yakışıyor. Köfte severseniz bizim en çok beğendiğimiz iki yeri yazıyorum; cevabcici için Zeljo, pljeskavica için Cevabdzinica Beg. Boşnak mantısı ve börekleri de yemeden dönmeyin, bu arada nereye girerseniz girin Saraybosna’da kötü yemeğe denk gelme şansınız yok, emin olabilirsiniz. Hepsi şa-ha-ne.

Boşnak mutfağından sıkılırsanız veya size hitap etmezse dünya mutfağı için de deneyebileceğiniz çok fazla yer var. Yine merkezde pek çok yemek çeşidini bulabileceğiniz Tapas, harika bir seçenek. Şehrin merkezinden uzaklaşıp avmlerin olduğu kısma doğru giderseniz de İtalyan mutfağını bulabileceğiniz bir seçenek; Vapiano. Bu arada yemekler kadar içkiler de uygun fiyatlı, şehrin her yeri zaten bar veya restoran. İlginç bir şekilde Aperol Spritz sevdaları var, günün herhangi bir saatinde herhangi bir masada görebilirsiniz 🙂 Yerli biraları Sarajevsko, yerli şarapları Kum. Daha çok fazla seçenek de bulabilirsiniz.

Bölgede çok eski bir bira fabrikası var; Sarajevo Brewery. Nehrin diğer tarafında, yine merkeze yürüme mesafesinde. Oldukça geniş alana yayılmış bir fabrika. İçerisinde ayrı bir restoran ve müze bölümü de var. Şehirdeki diğer mekanlara göre buradaki restoranın menüsü biraz daha pahalı ama sadece yemekleri, içkiler hemen hemen aynı fiyatta. Oldukça nostaljik bir havası var, gerçekten de çok otantik bir mekan ve kesinlikle görülmeyi hak ediyor. Küçük bir hatırlatma, Perşembe veya Cuma geceleri gitmemekte fayda var. Çünkü çok kalabalık. Gidecekseniz de önden mutlaka rezervasyon yaptırın. Bu arada festivalin son günü olmasından dolayı mı yoksa genel olarak her Cuma mı öyledir bilemiyorum ama tüm şehir Cuma günü sokaklardaydı. İnanılmaz bir organizasyon yapmışlar, her sokakta bir etkinlik, konser vardı ve genci-yaşlısı, herkes sokaklarda eğleniyordu.

Genci-yaşlısı demişken ülkenin yaşlı nüfusu oldukça fazla; düzelteyim aktif yaşlı nüfusu. Gerçekten sabahtan şıkır şıkır giyinip eğlenmeye başlayan o kadar yaşlı çift gördük ki inanamazsınız. Ayrıca ülkenin kadınları inanılmaz bakımlı. Sabah, öğlen, akşam, herkes çok şık, çok güzeldi.

Anlatacak çok fazla şey olduğu için konudan konuya atlıyorum istemsizce ama dağıtmadan hemen Mostar’a geçiyorum.

Mostar’a nasıl gidilir?

İlk önce naçizane şunu söyleyerek bu kısma geçiş yapayım; Mostar’da kalmanıza hiç gerek yok. Günübirlik Saraybosna’dan gidip gelmek en iyisi. Çünkü orada geçireceğiniz zamanın çoğu boş olacak, onun yerine Saraybosna’da çok daha keyifli aktiviteler yapabilirsiniz.

Saraybosna’dan trenle Mostar’a gidebilirsiniz. Gidiş-dönüş biletlerini birlikte alırsanız daha hesaplı, kişi başı yaklaşık 25 KM’ye geliyor, %20 indirimli. Otobüs seçeneği de var, ancak yol manzaraları şahane olduğu için gidecekseniz treni tercih edin derim. Sabah 7 gibi tren istasyonundan biniyorsunuz, 9 gibi Mostar’dasınız. Yaklaşık 20 dakika yürüyerek merkeze, yani meşhur Mostar Köprüsü’ne varıyorsunuz. Akşam da 17.00’de ve 19.00’da Saraybosna’ya dönen iki sefer var.

Köprünün manzarası şahane, kesinlikle görülmeye değer. Ama Mostar’ın genel olarak çok yapay bir havası vardı bana göre. Daha doğrusu şöyle düzelteyim her şey ticarete dönmüş. Köprünün etrafındaki restoran ve kafelerde kenarda oturmak için yemek yemeniz gerekiyor mesela, sadece bir şeyler içecekseniz sizi iç kısma oturtuyorlar. Çok saçma bir sistem. Ayrıca, restoran ve kafelerdeki ücretler de Saraybosna’dan daha pahalı ve biraz daha kalitesiz. Çok önemli bir geleneği bile ticarete çevirmişler. Şöyle ki; hikayeye göre evlenmeden önce kızın babası damattan Mostar Köprüsü’nden atlamasını istermiş, hem aşkını hem cesaretini kanıtlaması için, eğer atlayamazsa kızını vermezmiş. Ama bilin bakalım bugün köprüden nasıl atlanıyor? Bir grup genç, turistlerden para topluyor ve bunun karşılığından atlıyorlar. Tabii ki de şov amaçlı ama yine de etkileyici bir atmosferdi. Biz de oradayken 2-3 atlayışa denk geldik.

(Bu arada köprü, aslında orijinal köprü değil. Daha önce yıkılmış, yanlış hatırlamıyorsam bir kez Sırplar, bir kez de Hırvatlar tarafından. Daha sonra Dünya Bankası ve UNESCO iş birliği ile bir Türk firması tarafından orijinaline uygun olarak yeniden yapılmış.)

Neyse devam edecek olursam kısacası 1 tam gün geçirmek için bile fazla. Gidip köprüyü görüp civarda birkaç tur atıp Saraybosna’ya dönmek en ideal plan olabilir. Çünkü hem yapılacak çok fazla şey yok hem de gereksiz pahalı. Yine de gezdiğimiz birkaç yeri daha ekleyeyim gitmeyi düşünenler ve merak edenler için; Karagöz Bey Camii, Koski Mehmet Paşa Camii, Crooked Bridge, Mostar Peace Bell Tower. Yeme-içme için de önerebileceğim Labirint. Ama yine de dönüp Saraybosna’da yiyip için derim 🙂

Bosna Hersek için önemli notlar

Son olarak birkaç işinize yarayabilecek öneri ile yazımı bitireyim. Yanınıza nakit almanızda fayda var, atmden para çektiğinizde çok fazla komisyon ödemek zorunda kalıyorsunuz ve kuru da çok yüksekten hesaplıyor. Euro bozdurabileceğiniz dövizciler adım başı var, TL ile KM almak isterseniz biraz dolaşmanız gerekebilir, hepsi kabul etmiyor, işinize yararsa bizim bulduğumuz yer Sönmeyen Ateş’ten avmlerin olduğu yere giden cadde üzerindeydi.

Havaalanından şehir merkezine giden son otobüs akşam 8 civarında, kişi başı 5 KM. Eğer kaçırırsanız taksiler 20 Euro ya da 40 KM. Binmeden önce pazarlık yaparsanız 15 Euro’ya getirebilirsiniz ama valiz başına da ekstra ücret alıyorlar, o yüzden en hesaplısı otobüsle gitmek. Dönüşte de Başçarşı’dan kalkıyor havaalanına giden bu otobüs.

Günde 4 mevsimi bir arada yaşadık biz, sabah soğuk, sonra yağmurlu, öğlen çok sıcak, akşamları serin. O yüzden yanınıza alacağınız kıyafet ve ayakkabıları dikkatli seçmenizde fayda var.

Çok etkileyici kahve fincanı setleri vardı, bana çok pahalı geldiği için almadım ama şimdi pişmanım bence kaçırmayın 50 km’den başlıyor 100’e kadar çıkıyor, çok şık bir hediye de olabilir kendinize almak istemezseniz. Bir de mutlaka ajvar alın 🙂

Gidişte duty free yok, dönüşte girebiliyorsunuz ve gereksiz pahalı, yerel alacağınız her şeyi şehirden almanızda fayda var, zaten çok çeşit de yok küçük bir yer.

Bir de hava bu kadar yağmurlu olmasaydı bizim planımız bir günü de Neum’a ayırmaktı. Neum, Bosna Hersek’in denize kıyısı olan tek şehri, küçük bir sahil şeridi varmış, Saraybosna’dan yaklaşık 4 saat, Mostar’dan yaklaşık 2 saat sürüyormuş otobüs ile. Ama değer mi değmez mi bilemem, dediğim gibi planımızda vardı ama gidemedik. Belki başka bahara…

Bir de konaklama yapacağınız yeri tutmadan önce mutlaka yokuşta olup olmadığını sorun, Saraybosna merkez genel olarak yürümek için çok ideal düz yollara sahip olsa da şehrin etrafı dağlarla kaplı ve İstanbul’un en yokuş yerlerinden bile çok daha dik ve uzun yokuşları var. Biz iki yerde konakladık ve maalesef yukarıda önerdiğim yer değil, diğer kaldığımız yer inanılmaz yokuştaydı -ama inanın öyle böyle bir yokuş değil- o yüzden onun linkini eklemedim, sokağın ismini de vereyim hatta ‘Abdića’ ama tabii bu yalnızca biri, siz mutlaka evi tutmadan önce sorun. Aksi halde kabusa dönüşebilir, biz de neyse spor oldu diye 3 gün kendimizi avuttuk ama perişanlık 🙂

Sonuç olarak Balkanlar’ı ziyaret etmek istiyorsanız ilk durağınız Bosna olabilir, kesinlikle görülmeye değer! Yemesi, içmesi, gezmesi çok keyifli. Benim favorim hala Ohrid ama hemen ardından artık Saraybosna geliyor.

İlginizi çekebilir: Yarı turistik yarı gastronomik bir gezi: Üsküp ve Ohrid

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale