Boşluğun yankısında yitirilmiş karanlıklar
aynen.
Kadınlığını kaybetmeden önce umudunu kaybetmişti.
Karanlık kalabalık sokakların yalnız ve yankılanan adımlarında içindeki boşluğun yükünü sürüklüyordu. Gölgesi kendinden uzun, bacakları kısacık kalmıştı. Sürüklendikçe eriyen bir tebeşir gibi, yitip gidiyorlardı.
Böylece siliniyordu bedeni, yer yüzünün pürüzlü derisinden.
Sesi gittikçe boğuklaşıyor, gözleri kendi göz kapaklarından başka hiçbir şeyi görmüyordu.
Artık bir cesetti. İçi ve dışı bomboş, terkedilmiş bir beden…
Bir kararla değil, bir yitiriliş, bir yas ile yere düşmüş gölgesinden tekrar doğdu. Daha yeni, daha taze ve daha öfkeli.
Bir hayvan kadar kendindeydi tüm dikkati. Kendi bölgesi, kendi dürtüleri ve sadece doymaya çalışan içgüdüleri ile kalabalıkların içine hiç oradan ayrılmamış gibi girdi. Sayıklamalar arasından kendine bir cümle seçip diğerleriyle birlikte sayıklamaya başladı.
Aynen aynen aynen… di mi?
Aynen!
Ön plandaki sayıklama sesleri bir sis gibi herkesin ve her şeyin önünü kaplarken, içindeki boşlukta bir bakışın ağırlığı yankılandı. Sessiz ve boğuk…
Sisin ardından bir kurt gibi yavaşça gezdirdi gözlerini sesin sahibini arayarak. Ve işte oradaydı. Sisle kaplanmış uğultular, puslanmış siluetler arkasından öylece ona bakıyordu.
Hey… dedi sessizce. Cevabını içinde duydu…
Buradan gidelim?
Usulca çekildi diğerlerinin yanından, zaten kimse bir diğerinin farkında değildi. Bir şehir duvarına asılmış tablolar gibi, herkes canlandırdığı karakterin yerini dolduruyordu. Ancak dışarıdan bakan biri İsa’nın masadan çoktan kalktığını görebilirdi.
Biraz tehditkar, biraz meydan okuyan bir tavırla, nefesinin kokusunu duyabileceği kadar yaklaştı ona,
Dışarıdan araştıran oyuncu bir göz, içeriden ciğerini koklayan bir kurdun merakıyla inceledi…
Hadi gidelim!
Aynen!
Sokağın iyice karardığı bir apartman köşesinde burnu küf kokan bir duvara yaslanmış, soğuğun ve nemin çimentoyla karışımını içine çekiyordu hızla. Saçları karışmış, yüzünün bir yarısı baskıdan duvarda eziliyordu.
Sesler, etkisini yavaş yavaş yitiriyordu…
Bedenini orada bırakıp iki adım dışarı çıktı. Eteğini düzeltip saçlarını geriye aldı.
Adamın ardından dolanıp ensesini kokladı.
Gidip gelmekten, unutmaya çalışmaktan yorgun bedeni ter içinde kalmış yine de çürümeye yüz tutmuş cesedinin kokusunu saklayamıyordu.
Sen de bir cesetsin dedi usulca, sadece kendi duyabileceği gibi…
Tanıdıklığın bundan…
O da çıktı bedeninden ve kadının yanına geldi.
Tütün var mı?
Sessizce uzattı elindekini kadın. Beraberce izlemeye başladılar iç içe geçmiş bedenlerinin tükenişe koşar adım şevklerini.
Nerde kaybettin?
Bilmiyorum, her deliğe bakıyorum işte!
Peki ya sen?
Aynen!!
İlginizi çekebilir: Bir mirasın melodisi: ‘Öğretmenimi gökte ararken göbek bağımda buldum’